Tekel eyleminden öğrendiklerim
1 sayfadaki 1 sayfası
Tekel eyleminden öğrendiklerim
Tekel işçileriyle dayanışma platformundan Banu Avar “Tekel işçilerini ziyarete gideceğiz, gelir misin?” diye sordu. “Ankara zor” dedim, “Yok, İstanbul’da, Cevizli’ye gidiyoruz” dedi.
Neden olmasın, tabii ki giderim. Perşembe günü saat 13.15’te Kartal Cevizli’deki Tekel tesislerinin önüne gittim. 400-500 kişilik bir kalabalık vardı.
Bu tür gösterilerde genellikle arkalarda durmayı ve sohbet etmeyi tercih ederim. Oradakiler görüşlerini daha net ve samimi olarak söylerler.
Yine arkalardayım ama televizyona çok çıkıyorum ya, neredeyse gören herkes tanıyor. Tanıyan el sıkıyor, kimi sarılıp öpüyor, tabii konuşmaların yapıldığı yüksekçe yerde duranlar bunu fark ettiler.
İlle o tarafa gitmem, hatta bir de konuşma yapmam isteniyor. Diyorum ki “Ben buraya hem destek vermeye hem de kaynağından bilgi almaya geldim, şimdi beni niye konuşturuyorsunuz?”
Dinlemediler tabii ve ben elimde mikrofon kendimi kalabalığın önünde buluverdim. Televizyonda kameraya bakıyorsunuz, arkasında kaç kişi var bilemiyorsunuz. Ama karşınızda kanlı canlı ve heyecanlı, üstelik sürekli sloganlar atan kalabalık olunca durum farklılaşıyor.
Hayatımda ilk kez bir miting düzenindeki kalabalığa karşı konuşma yaptım. İki üç dakika kadar tabii. İşçilerin haklı direnişine destek ve moral vermekti amaç.
Konuşmalar bittikten sonra tesislerin hemen girişindeki kafeteryaya davet ettiler, hava buz gibi, hiç omazsa bir çay içip ısınalım diye.
Önce 4C’yi anlattılar. Özelleştirmede kimse mağdur olmasın diye çıkarılmış güya. Asgari ücret ödüyorlar ve 10 aylık sözleşme imzalıyorlar.
İşçiler “10 ay bitince süre uzayacak mı, bunu bile bilmiyoruz” diyorlar. Ayrıca asgari ücret dışında hiçbir sosyal hakları da yok. Kazandıkları haklar da ortadan kalkmış. Böyle adaletsizlik olmaz tabii.
Daha sonra Tekel arazisini anlattılar. Arazi çok büyük. Söylediklerine göre bu arazi iktidara çok yakın bir büyük firmaya üniversite kurulması için tahsis edilmiş. Ancak arazinin 300 dönümlük bölümüne 50’şer katlı 7 apartman dikilecekmiş.
Yine Tekel’in Unkapanı’ndaki binası da iktidara yakın bir sağlık kuruluşuna hastane yapılması için satılmış.
İşçiler “Ne ihale var ne de açıklama” dedikten sonra merakla soruyorlar “Bu hastane zincirinin Erdoğan ailesinin fertlerinden birine ait olduğu söyleniyor, doğru olabilir mi?”
İşte Tekel işçilerinin eyleminden aldığım bilgiler bunlar.
***
Öğrencinin alınmaması
Üç gün önce yazdığım “Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki törene tepkiden çekinen yöneticiler öğrencileri almadı” yazısı üniversitede üzüntüye neden olmuş.
Ankara Üniversitesi Kurumsal İletişim Koordinatörü Doç. Dr. Nuran Yıldız aradı ve “Söz konusu tören DTCF’nin eski mezunlarına bakanlar ve üniversitemiz yönetimi tarafından plaket verme töreniydi. Bu nedenle de öğrenciler davet edilmemişti. Mezunlarımızın ileri yaşlarda olması nedeniyle de salon yalnızca onların oturması için kullanıldı” dedi.
Yıldız, Rektör Prof. Dr. Cemal Taluğ’un öğrenciden korkan değil, öğrenciyle bütünleşen bir üniversite olmanın gereklerine özel önem veren bir öğretim üyesi olduğunu da sözlerine ekledi.
***
Başbakan, tam gün yasası ile doktorların “hayır duası” alacağını söylemiş. Dua belli olmaz ama Başbakan’ın seçimde doktorlardan “hayır cevabı” alacağı kesin! (Gani Yıldız)
***
İkinci şans var mı?
Hepimiz insanız ve hayatımız hatalarımızla da dolu. Ve eğer bu hatalarımız başarılarımızdan fazlaysa veya hatalar başarıları gölgeliyorsa kaybetmeye mahkûmuz demektir.
Peki insanlara bir ikinci şans tanınmalı mı? Gerçekten ikinci şans var mı?
Candan Erçetin’in yapımcılığını, Ümit Ünal’ın yönetmenliğini yaptığı “Kaptan Feza” filmi ikinci şansa değişik bir bakış açısı getiriyor.
Hafta başında hem bir Beyoğlu nostaljisi yaptık hem de bu filmin oyunculara özel gösterimine katıldık. “Oyuncular için yapılan gösteride işim ne?” Damadımız Selim Demir’in filmde çok kısa ama başarılı bir rolü var. Bu sayede oyuncu kontenjanından yararlandık.
Filmin başrol oyuncusu Hakan Karahan. Bir TV dizisinden yer aldıktan sonra Gölgesizler’le sinemaya giriş yapan Karahan’ı çok başarılı buldum.
Meral Okay ise başlıbaşına bir vaka. Oyunu müthiş. Canlandırdığı karakter harika. Filme büyük katkısı var.
Küçük oyuncu Dila Bölükbaş’ın şirinliği, Elif rolündeki Mine Tugay’ın oyun gücü ve güzelliği, Selami rolündeki Ahmet Mümtaz Taylan’ın sahiciliği filme ayrı bir zevk katmış. Ortaya harika bir aksiyon-romantik film çıkmış.
Ömer rolündeki Hakan Karahan, yıllar önce Kaptan Feza adlı filmin başrolünü oynamış bir babanın mafya tetikçisi oğlu. Artık yaptıklarından pişmanlık duyan Ömer mafyadan ayrılmak isterken peşine düşenlerden kurtulmak için yoksul bir mahalledeki evin içine düşer.
Evdeki küçük Asu, hayranı olduğu Kaptan Feza filminin videosunu hemen her gün izlemektedir. Asu filmin kahramanına çok benzeyen Ömer’i Kaptan Feza zanneder. Babaanne Meral Okay ve komşuları Elif biraz korkudan biraz da çaresizlikten Asu’nun hayaline ortak olarak Ömer’i bir süre evde saklarlar.
Sık sık aksiyon sahnelerinin olduğu Kaptan Feza “ikinci şans arayan bir mafya tetikçisinin” romatizmin doruklarına çıkan duygularını anlatan çok hoş bir film.
Sadece komedi ya da yönetmen denemelerinden sıkılan seyirciler için kaçırılmayacak bir Türk filmi.
Merak edenler için; bizim damat filmin hemen başında göreceğiniz mafya avukatı rolünde.
***
Tesadüfler
Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan Star TV’de Uğur Dündar’ın Arena programında çok ilginç açıklamalar yaptı. Programdan sonra Tantan’la bir telefon görüşmesi yaptım. Tantan “Her şeyi sanki tesadüfmüş gibi sunmaya çalışıyorlar, ama bunların hepsi bir planın parçası” dedi.
Tantan’ın “Tesadüf mü?” diye sorduğu bazı soruları size de aktarmak istiyorum:
- Çuval geçirme olayı tesadüf mü?
- TSK’nın bölgeden çıkarılması tesadüf mü?
- Bu olaydan sonra elde edilen bilgiler ışığında Irak’ta katliamlara başlanması tesadüf mü?
- Telafer’de soykırım yapılırken iktidarın hiç sesini çıkarmaması tesadüf mü?
- Sık sık darbe olacağı söylentilerinin çıkarılması tesadüf mü?
- Kozmik odaya girilmesi tesadüf mü?
Neden olmasın, tabii ki giderim. Perşembe günü saat 13.15’te Kartal Cevizli’deki Tekel tesislerinin önüne gittim. 400-500 kişilik bir kalabalık vardı.
Bu tür gösterilerde genellikle arkalarda durmayı ve sohbet etmeyi tercih ederim. Oradakiler görüşlerini daha net ve samimi olarak söylerler.
Yine arkalardayım ama televizyona çok çıkıyorum ya, neredeyse gören herkes tanıyor. Tanıyan el sıkıyor, kimi sarılıp öpüyor, tabii konuşmaların yapıldığı yüksekçe yerde duranlar bunu fark ettiler.
İlle o tarafa gitmem, hatta bir de konuşma yapmam isteniyor. Diyorum ki “Ben buraya hem destek vermeye hem de kaynağından bilgi almaya geldim, şimdi beni niye konuşturuyorsunuz?”
Dinlemediler tabii ve ben elimde mikrofon kendimi kalabalığın önünde buluverdim. Televizyonda kameraya bakıyorsunuz, arkasında kaç kişi var bilemiyorsunuz. Ama karşınızda kanlı canlı ve heyecanlı, üstelik sürekli sloganlar atan kalabalık olunca durum farklılaşıyor.
Hayatımda ilk kez bir miting düzenindeki kalabalığa karşı konuşma yaptım. İki üç dakika kadar tabii. İşçilerin haklı direnişine destek ve moral vermekti amaç.
Konuşmalar bittikten sonra tesislerin hemen girişindeki kafeteryaya davet ettiler, hava buz gibi, hiç omazsa bir çay içip ısınalım diye.
Önce 4C’yi anlattılar. Özelleştirmede kimse mağdur olmasın diye çıkarılmış güya. Asgari ücret ödüyorlar ve 10 aylık sözleşme imzalıyorlar.
İşçiler “10 ay bitince süre uzayacak mı, bunu bile bilmiyoruz” diyorlar. Ayrıca asgari ücret dışında hiçbir sosyal hakları da yok. Kazandıkları haklar da ortadan kalkmış. Böyle adaletsizlik olmaz tabii.
Daha sonra Tekel arazisini anlattılar. Arazi çok büyük. Söylediklerine göre bu arazi iktidara çok yakın bir büyük firmaya üniversite kurulması için tahsis edilmiş. Ancak arazinin 300 dönümlük bölümüne 50’şer katlı 7 apartman dikilecekmiş.
Yine Tekel’in Unkapanı’ndaki binası da iktidara yakın bir sağlık kuruluşuna hastane yapılması için satılmış.
İşçiler “Ne ihale var ne de açıklama” dedikten sonra merakla soruyorlar “Bu hastane zincirinin Erdoğan ailesinin fertlerinden birine ait olduğu söyleniyor, doğru olabilir mi?”
İşte Tekel işçilerinin eyleminden aldığım bilgiler bunlar.
***
Öğrencinin alınmaması
Üç gün önce yazdığım “Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki törene tepkiden çekinen yöneticiler öğrencileri almadı” yazısı üniversitede üzüntüye neden olmuş.
Ankara Üniversitesi Kurumsal İletişim Koordinatörü Doç. Dr. Nuran Yıldız aradı ve “Söz konusu tören DTCF’nin eski mezunlarına bakanlar ve üniversitemiz yönetimi tarafından plaket verme töreniydi. Bu nedenle de öğrenciler davet edilmemişti. Mezunlarımızın ileri yaşlarda olması nedeniyle de salon yalnızca onların oturması için kullanıldı” dedi.
Yıldız, Rektör Prof. Dr. Cemal Taluğ’un öğrenciden korkan değil, öğrenciyle bütünleşen bir üniversite olmanın gereklerine özel önem veren bir öğretim üyesi olduğunu da sözlerine ekledi.
***
Başbakan, tam gün yasası ile doktorların “hayır duası” alacağını söylemiş. Dua belli olmaz ama Başbakan’ın seçimde doktorlardan “hayır cevabı” alacağı kesin! (Gani Yıldız)
***
İkinci şans var mı?
Hepimiz insanız ve hayatımız hatalarımızla da dolu. Ve eğer bu hatalarımız başarılarımızdan fazlaysa veya hatalar başarıları gölgeliyorsa kaybetmeye mahkûmuz demektir.
Peki insanlara bir ikinci şans tanınmalı mı? Gerçekten ikinci şans var mı?
Candan Erçetin’in yapımcılığını, Ümit Ünal’ın yönetmenliğini yaptığı “Kaptan Feza” filmi ikinci şansa değişik bir bakış açısı getiriyor.
Hafta başında hem bir Beyoğlu nostaljisi yaptık hem de bu filmin oyunculara özel gösterimine katıldık. “Oyuncular için yapılan gösteride işim ne?” Damadımız Selim Demir’in filmde çok kısa ama başarılı bir rolü var. Bu sayede oyuncu kontenjanından yararlandık.
Filmin başrol oyuncusu Hakan Karahan. Bir TV dizisinden yer aldıktan sonra Gölgesizler’le sinemaya giriş yapan Karahan’ı çok başarılı buldum.
Meral Okay ise başlıbaşına bir vaka. Oyunu müthiş. Canlandırdığı karakter harika. Filme büyük katkısı var.
Küçük oyuncu Dila Bölükbaş’ın şirinliği, Elif rolündeki Mine Tugay’ın oyun gücü ve güzelliği, Selami rolündeki Ahmet Mümtaz Taylan’ın sahiciliği filme ayrı bir zevk katmış. Ortaya harika bir aksiyon-romantik film çıkmış.
Ömer rolündeki Hakan Karahan, yıllar önce Kaptan Feza adlı filmin başrolünü oynamış bir babanın mafya tetikçisi oğlu. Artık yaptıklarından pişmanlık duyan Ömer mafyadan ayrılmak isterken peşine düşenlerden kurtulmak için yoksul bir mahalledeki evin içine düşer.
Evdeki küçük Asu, hayranı olduğu Kaptan Feza filminin videosunu hemen her gün izlemektedir. Asu filmin kahramanına çok benzeyen Ömer’i Kaptan Feza zanneder. Babaanne Meral Okay ve komşuları Elif biraz korkudan biraz da çaresizlikten Asu’nun hayaline ortak olarak Ömer’i bir süre evde saklarlar.
Sık sık aksiyon sahnelerinin olduğu Kaptan Feza “ikinci şans arayan bir mafya tetikçisinin” romatizmin doruklarına çıkan duygularını anlatan çok hoş bir film.
Sadece komedi ya da yönetmen denemelerinden sıkılan seyirciler için kaçırılmayacak bir Türk filmi.
Merak edenler için; bizim damat filmin hemen başında göreceğiniz mafya avukatı rolünde.
***
Tesadüfler
Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan Star TV’de Uğur Dündar’ın Arena programında çok ilginç açıklamalar yaptı. Programdan sonra Tantan’la bir telefon görüşmesi yaptım. Tantan “Her şeyi sanki tesadüfmüş gibi sunmaya çalışıyorlar, ama bunların hepsi bir planın parçası” dedi.
Tantan’ın “Tesadüf mü?” diye sorduğu bazı soruları size de aktarmak istiyorum:
- Çuval geçirme olayı tesadüf mü?
- TSK’nın bölgeden çıkarılması tesadüf mü?
- Bu olaydan sonra elde edilen bilgiler ışığında Irak’ta katliamlara başlanması tesadüf mü?
- Telafer’de soykırım yapılırken iktidarın hiç sesini çıkarmaması tesadüf mü?
- Sık sık darbe olacağı söylentilerinin çıkarılması tesadüf mü?
- Kozmik odaya girilmesi tesadüf mü?
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz