DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK;

2 posters

Aşağa gitmek

DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK; Empty DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK;

Mesaj tarafından Ali Eralp 2010-01-19, 10:59

ABD’nin desteğini arkasına alan AKP, 2002 yılında hükümet oldu.

Beklenmeyen bir sonuçtu bu.

Çünkü çoğunluk, İslamcı bir partinin seçimlerden başarı ile çıkıp, iktidarı ele geçireceğine inanmıyordu. Kemalist Cumhuriyet rejimi ile yönetilen, laik bir ülkede kimse şeriatçı bir yapılanmaya şans tanımıyordu. “Burası ne İran, ne Arabistan… Böyle bir değişime ordu, yargı, Cumhuriyet kurumları izin vermez” diyorlardı.

Ama göz ardı edilen iki önemli gerçek vardı; birisi, Amerikancı 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye’nin neoliberal politikalarla adım adım emperyalizme daha bağımlı bir sürece sokulması; ikincisi, Refah Partisi içerisinde “yenilikçi” adı verilen bir grubun 1990’lı yıllarda, kapalı kapılar arkasında ABD ile gizli görüşmeler yaparak, anlaşma yoluna gitmesiydi…

CIA’nin yan kuruluşu Rand Corporation ANAP, DYP, MHP gibi düzen partilerinden umudunu kesmiş, yönünü siyasal İslamcı partilere çevirmişti. Çünkü o, Türkiye’deki dinci örgütlerin Osmanlıdan bu yana emperyalizmle işbirliği yapıp, kendi öz yurduna ve vatandaşlarına karşı nasıl savaşım verdiğini çok iyi biliyordu.

Rand Corporation, Ocak 1997’de bu konuda bir rapor hazırlamıştı. “Yenilikçi” grupla işbirliği yapılmasını öneriyor, ABD’nin Ortadoğu’daki geleceğinin buna bağlı olduğunu vurguluyordu.

Bu nedenle, henüz milletvekili bile değilken Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’ya çağrılmış, bir takım ön görüşmeler ve hazırlıklardan sonra taahhütlerde bulunulmuş; sözler alınıp, sözler verilmişti.
“Hükümlü” olması nedeniyle 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili seçilemeyen Recep Tayyip, ABD ile yapılan görüşmelerin ardından, sanki başbakanmış gibi birçok devlet yetkilileriyle bir araya gelerek, bir takım gizli anlaşmalara imzalar atmıştı.

Daha sonraları ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile Abdullah Gül arasında 2 sayfa, 9 maddelik bir gizli “mutabakat metni” daha imzalanmıştı. Doğu Perinçek ve bazı aydınlar bu konuda uyarı görevlerini yerine getirmişlerdi ama seslerini duyuramamışlardı.

Abdullah Gül, 24 Mayıs 2003 tarihli Vatan Gazetesinde Sedat Sertoğlu ile yaptığı bir konuşmada bu dokuz maddelik gizli anlaşmanın varlığını şu sözlerle açığa vuruyordu:
“Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerine anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”

Türkiye’nin resmi dış politikasında “gizli olan bir sürü gelişme” yaşanırken asla tutanak yapılmıyor, yetkili Türk diplomatları kapı dışında bekletiliyordu. Uluslar arası İlkelerimiz ayaklar altına alınıyor; Türkiye’nin Kıbrıs, Kuzey Irak, itsürüsü, azınlıklar alanlarındaki kırmızı çizgileri görmezden geliniyordu.
Bunlar siyasal İslam’ın Türk toplumunu deneme girişimleriydi. Devrimcilerin, demokratların, Kemalist kurumların tepkisini, sabrını, direnme gücünü ölçüyordu.

Ne var ki, Kemalizm duvarında açılan bu gedikler karşısında devrimci ve demokrat kesim suskunluk içerisindeydi. Bazı yurtseverlerin karşı devrimci gidişe karşı çıkmaları ise “komploculuk” olarak değerlendiriliyordu.

AKP, toplumu alıştıra alıştıra dinci faşizme doğru ilerliyordu. Alıştıra alıştıra siyasallaştırıyordu PKK’yı. Tepki alınca duraklıyor, geriliyor, ortamı elverişli bulunca başını yeniden kaldırıp, yoluna devam ediyordu. Bir adım ileri, iki adım geri…

İktidarın bu dinci yürüyüşüne tepkiler cılız kalınca bu kez subaylar, sendikacılar, aydınlar, politikacılar, yazarlar çizerler tutuklanmaya başlandı. Koca koca emekli kuvvet komutanları, ordu komutanları savcıların huzuruna çıkartıldı. Ordunun can evine baskınlar düzenlendi. Tarikat soruşturması yapan görevli savcılar, askerler ve mitçiler hakkında soruşturmalar açıldı. Emekli Yargıtay savcıları sorguya çekildi. ABD, Fethullah Gülen, Recep Tayyip üçlüsünün planı yürürlüğe girmişti.

Uzun sözün kısası, Derviş Mehmet’lerin, Said Nursi’lerin torunları bugün Kemalist Cumhuriyet’ten hesap soruyorlar. “Devlet benim! Ne hak tanırım, ne hukuk, dilediğimi yaparım” diyorlar.
DP Genel Başkanı Cindoruk’un deyişiyle “Bu açıkçası bir derebeylik idaresidir, monarşidir, krallıktır. Bugün Türkiye’de bir Başbakanlık rejimi vardır.”

Muhalifler hapishanelere dolduruluyor. Düşünenler Korku, baskı yöntemleri ile susturulmaya çalışılıyor.
AKP iktidarı, Abdi İpekçi Parkı'nda hakkını arayan işçiye gaz ve basınçlı su ile saldırıyor. Öğretmenleri, memurları yerlerde sürüklüyor. Eczacının kazancını uluslar arası tekellere peşkeş çekiyor. Bu vatanda
AKP’liler ve yandaşlarının dışında herkes çile dolduruyor. Açlık, sefalet içerisinde, baskı ve tehdit altında yaşıyor

AKP, akraba, taalluk (yakın ilişki), tarikatçılar, yandaş basın dışında bu ülkede herkes darbeci, herkes suikastçı, herkes hükümeti devirme planı yapıyor, yedisinden yetmişine herkes Ergenekoncu, herkes suçlu…

Oysa asıl suçlular dışarıda, mecliste.

Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin dosyaların 104’ü AKP milletvekillerine ait. Başbakan’ın 2, Sanayi ve Ticaret Bakanının 2, adalet Bakanının 1, çevre ve orman Bakanının 1, Tarım ve Köy işleri Bakanının 1 dosyası var. (Ötekileri burada saymayalım, yerimiz yetmez.)
“Yolsuzlukla mücadele ediyorum, bağırsakları temizliyorum, demokrasi ve açılım yapıyorum…” diyenler, yürekleri yetiyorsa seçimlerden önce verdikleri sözleri yerine getirip, dokunulmazlıklarını kaldırsınlar. Suçsuz, günahsız savcılarla, ağır ceza yargıçları ile ordu ile uğraşacaklarına, Zahit Akman’ların, Deniz Fenerlerinin, Kayıp Trilyon Davalarının, hakkında yüzlerce şikâyet dilekçesi bulunan Zekeriya Öz’lerin hesap verme yolunu açsınlar.

Silivri’de yargılananlar, duruşmaların televizyonlarda yayınlanmasını istiyorlar. Çekindikleri, korktukları, gizledikleri bir şeyler yoksa onların bu dileklerini yerine getirsinler.

İşte o zaman gerçekler gün ışığına çıkacak, halkımız neyin ak, neyin kara olduğunu yakından görecek…

ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp
Ali Eralp
GÜMÜŞ ÜYE
GÜMÜŞ ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK; Empty Geri: DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK;

Mesaj tarafından Denizkızı 2010-01-21, 17:40

Merhaba Ali bey,yazınızın sonundaki
"
İşte o zaman gerçekler gün ışığına çıkacak, halkımız neyin ak, neyin kara olduğunu yakından görecek…" cümlesi çok doğru olmakla birlikte,halkımızın çoktan bu cümlenin içeriğini çözdüğünü düşünüyorum,umarım daha geç kalınmaz.
Saygılar.

Denizkızı
Denizkızı
ELMAS ÜYE
ELMAS ÜYE

PROJE ÖDÜLÜ : DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK; Madaly10
KATILIM ÖDÜLÜ : DEVLET BENİM! NE HAK TANIRIM, NE HUKUK; On11
Kadın
Mesaj Sayısı : 1090
Yaş : 53
ŞEHİR : İstanbul
Meslek : Tekstil-Tasarım
Öğrenim Durumu : Lise
Aldığı Teşekkür : 411
Kayıt tarihi : 27/11/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz