Katil-katiller aramızda!
1 sayfadaki 1 sayfası
Katil-katiller aramızda!
Katil-katiller aramızda!
Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, hapisten çıktı ve kahraman gibi
karşılandı. Sonra “vicdani retçi” olduğu için elinin silah tutamayacağı
açıklandı ve GATA’da, sağlık muayenesinden geçtikten sonra “ruh
bozukluğu” teşhisiyle, “askerliğe elverişli” olmadığına karar verildi!
Artık istediği yerde krallar gibi yaşar, yurt dışına gidip kitabı için
dolgun kontratlar imzalar. Bu da, toplum ve bir kısım medya tarafından
normal karşılanır, karşılanıyor! Kimse, “Ağca’nın masraflarını kim
karşılıyor” diye sormuyor. Dün de yazdığım gibi sevgili Abdi, ölmesiyle
kaldı!
Ağca’nın askerlikten ihraç edildiğine memnun oldum. Bu adamın asker ocağının havasını bozmasına, gönlüm razı değildi...
21. Yüzyıl Mesih’i
Ağca’nın avukatlarına göre, “kendileri, dinsel inançları ve felsefi değerlerine aykırı olduğu için” eline silah alamazmış!
Bu
çelişkinin sebebi de anlaşılıyor. Adam tahliye olur olmaz 21. Yüzyıl
Mesih’i olduğunu, tekrar ilan etti. “Misyonu” varmış ve anlaşılan,
İpekçi’yi de, o görev için “öldürmüş”. Ancak garip olan, ona “haydi
oradan meczup herif” deneceği yerde şimdi el üstünde tutulması! “O
Mesih’tir, ne yaparsa yeridir”...
İş orada kalsa iyi de, bundan
sonraki ifşaatı, zaten karışık olan ortamı büsbütün karıştıracak.
“İpekçi Cinayetinin” ve Papa’ya suikast teşebbüsünün, “Ergenekon
bağlantılı ve Gladyo işi” olduğu ve Abdi İpekçi’yi Ülkücülerin
öldürttüğüne kadar, kafaları daha fazla karıştırmak için, malzeme çok.
Ergenekon
Davasının 5. iddianamesinde, Ağca’nın iddiaları yer alır, Ağca tanık
olursa, hiç şaşırmam. Başka bir meczup, Haham müsveddesinin iddiaları,
bu davanın “iddianamelerinde”, baş yere oturmuştu!
Abdi’nin vizyonu
Rahmetli
Abdi, 4 Aralık 1975’de, yani öldürülmeden, takriben 4 yıl önce, terörün
ülkede kol gezdiği ortamda, Milliyet’te Durum köşesinde, “Şeytanın
Oyuncakları” başlıklı yazısında: “Şeytanca hazırlanmış bir kurgu var
sanki. Birçok kişi farkında olmadan, bilincine varmadan, bu kurguyu
geliştiren bir rol yükleniyor” demiş ve sormuş; “Pekiyi şeytan kim?”
Yazı şöyle bitiyor: “Eğer bu korkunç oyun, sizi, biraz, rahatsız
ediyorsa, aklınızı başınıza alın, nelere mal olacağını düşünün... Eğer
bu çılgın gidişe son vermeyip, hâlâ biri birinizi suçlamaya, hâlâ
kışkırtmalarınızı sürdürmekte devam ederseniz, sizi bilmiyorum ama
Türkiye buna müstahak değildir!”
Yıl 1975. Şimdi 2010, ne değişti?
Can
Dündar da dün “Hepimiz Ağca’yız” diye yazmış... Doğrusu, Hrant Dink’i
çağrıştırdığı için, başlığını beğenmedim, ama söyledikleri Abdi’nin
1975’teki yazısına denk düşüyor... Ancak bir farkla; Abdi taraf
tutmuyordu; o muğlâk ortamdan, karşılıklı suçlamalardan şikâyet
ediyordu fakat kimseyi, hiç bir tarafı, imaen de olsa, suçlamamıştı!
Kardeşim,
oğlum Can, ise “şeytanın, şeytanların ve oyuncaklarının, kim, kimler
olduğuna” peşinen karar vermiş gibi... Bazı kesimleri, kurumları, hatta
Orduyu adeta töhmet altında bırakıyor! Haydi, hafif bir terim
kullanayım, çoğu “Liberaller” gibi!
Bana sorarsanız Türkiye’nin bugünkü durumunda, kafa karışıklığının birinci derecedeki “failleri” onlar!
Yazar
Metin Akpınar bu durumu ne güzel özetlemiş. Der ki: “Bu liberaller
Ergenekon çok önemli bir dava, hatta asrın davası, böyle davalarda olur
böyle şeyler. Suçsuz olanlar eninde sonunda beraat eder, özgürlüklerine
kavuşurlar... Bu yazarlarımızın ağızlarından hiç düşürmedikleri bir
kelime vardır: Empati. itsürüsü için, türbanlılar için, milli görüşçüler
için, Ermeniler için, Kıbrıslı Rumlar için herkesin duygudaşlık
yapmalarını beklerler. Ama onların da Silivri’de yargılananlar için
duygudaşlık yapması gerekmiyor mu?”
Lenin “Liberaller” için
“Benim tek işime yarayan budalalar” demişti. Bizim liboşlar, yalakalar
da “Şeytanın işine yarayan budalalar”!
ÖZÜR:
Göz ameliyatı olacağımdan yazılarıma bir süre ara vermek zorundayım...
Okuyucularımdan özür dilerim. Sizin kaybınız olmayacak, ama şu sırada
yazamamak, bana ağır gelecek!
Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, hapisten çıktı ve kahraman gibi
karşılandı. Sonra “vicdani retçi” olduğu için elinin silah tutamayacağı
açıklandı ve GATA’da, sağlık muayenesinden geçtikten sonra “ruh
bozukluğu” teşhisiyle, “askerliğe elverişli” olmadığına karar verildi!
Artık istediği yerde krallar gibi yaşar, yurt dışına gidip kitabı için
dolgun kontratlar imzalar. Bu da, toplum ve bir kısım medya tarafından
normal karşılanır, karşılanıyor! Kimse, “Ağca’nın masraflarını kim
karşılıyor” diye sormuyor. Dün de yazdığım gibi sevgili Abdi, ölmesiyle
kaldı!
Ağca’nın askerlikten ihraç edildiğine memnun oldum. Bu adamın asker ocağının havasını bozmasına, gönlüm razı değildi...
21. Yüzyıl Mesih’i
Ağca’nın avukatlarına göre, “kendileri, dinsel inançları ve felsefi değerlerine aykırı olduğu için” eline silah alamazmış!
Bu
çelişkinin sebebi de anlaşılıyor. Adam tahliye olur olmaz 21. Yüzyıl
Mesih’i olduğunu, tekrar ilan etti. “Misyonu” varmış ve anlaşılan,
İpekçi’yi de, o görev için “öldürmüş”. Ancak garip olan, ona “haydi
oradan meczup herif” deneceği yerde şimdi el üstünde tutulması! “O
Mesih’tir, ne yaparsa yeridir”...
İş orada kalsa iyi de, bundan
sonraki ifşaatı, zaten karışık olan ortamı büsbütün karıştıracak.
“İpekçi Cinayetinin” ve Papa’ya suikast teşebbüsünün, “Ergenekon
bağlantılı ve Gladyo işi” olduğu ve Abdi İpekçi’yi Ülkücülerin
öldürttüğüne kadar, kafaları daha fazla karıştırmak için, malzeme çok.
Ergenekon
Davasının 5. iddianamesinde, Ağca’nın iddiaları yer alır, Ağca tanık
olursa, hiç şaşırmam. Başka bir meczup, Haham müsveddesinin iddiaları,
bu davanın “iddianamelerinde”, baş yere oturmuştu!
Abdi’nin vizyonu
Rahmetli
Abdi, 4 Aralık 1975’de, yani öldürülmeden, takriben 4 yıl önce, terörün
ülkede kol gezdiği ortamda, Milliyet’te Durum köşesinde, “Şeytanın
Oyuncakları” başlıklı yazısında: “Şeytanca hazırlanmış bir kurgu var
sanki. Birçok kişi farkında olmadan, bilincine varmadan, bu kurguyu
geliştiren bir rol yükleniyor” demiş ve sormuş; “Pekiyi şeytan kim?”
Yazı şöyle bitiyor: “Eğer bu korkunç oyun, sizi, biraz, rahatsız
ediyorsa, aklınızı başınıza alın, nelere mal olacağını düşünün... Eğer
bu çılgın gidişe son vermeyip, hâlâ biri birinizi suçlamaya, hâlâ
kışkırtmalarınızı sürdürmekte devam ederseniz, sizi bilmiyorum ama
Türkiye buna müstahak değildir!”
Yıl 1975. Şimdi 2010, ne değişti?
Can
Dündar da dün “Hepimiz Ağca’yız” diye yazmış... Doğrusu, Hrant Dink’i
çağrıştırdığı için, başlığını beğenmedim, ama söyledikleri Abdi’nin
1975’teki yazısına denk düşüyor... Ancak bir farkla; Abdi taraf
tutmuyordu; o muğlâk ortamdan, karşılıklı suçlamalardan şikâyet
ediyordu fakat kimseyi, hiç bir tarafı, imaen de olsa, suçlamamıştı!
Kardeşim,
oğlum Can, ise “şeytanın, şeytanların ve oyuncaklarının, kim, kimler
olduğuna” peşinen karar vermiş gibi... Bazı kesimleri, kurumları, hatta
Orduyu adeta töhmet altında bırakıyor! Haydi, hafif bir terim
kullanayım, çoğu “Liberaller” gibi!
Bana sorarsanız Türkiye’nin bugünkü durumunda, kafa karışıklığının birinci derecedeki “failleri” onlar!
Yazar
Metin Akpınar bu durumu ne güzel özetlemiş. Der ki: “Bu liberaller
Ergenekon çok önemli bir dava, hatta asrın davası, böyle davalarda olur
böyle şeyler. Suçsuz olanlar eninde sonunda beraat eder, özgürlüklerine
kavuşurlar... Bu yazarlarımızın ağızlarından hiç düşürmedikleri bir
kelime vardır: Empati. itsürüsü için, türbanlılar için, milli görüşçüler
için, Ermeniler için, Kıbrıslı Rumlar için herkesin duygudaşlık
yapmalarını beklerler. Ama onların da Silivri’de yargılananlar için
duygudaşlık yapması gerekmiyor mu?”
Lenin “Liberaller” için
“Benim tek işime yarayan budalalar” demişti. Bizim liboşlar, yalakalar
da “Şeytanın işine yarayan budalalar”!
ÖZÜR:
Göz ameliyatı olacağımdan yazılarıma bir süre ara vermek zorundayım...
Okuyucularımdan özür dilerim. Sizin kaybınız olmayacak, ama şu sırada
yazamamak, bana ağır gelecek!
Altemur KILIÇ- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 139
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz