Beyazıt günlerinden tanıdığım Ağca'nın ardındaki güçler!
1 sayfadaki 1 sayfası
Beyazıt günlerinden tanıdığım Ağca'nın ardındaki güçler!
Beyazıt günlerinden tanıdığım Ağca'nın ardındaki güçler!
Evet, Mehmet Ali Ağca’yı Beyazıt’taki Marmara Kıraathanesinden tanıyorum.
Bugün mevcut olmayan Marmara Kıraathanesi 1980 öncesinde ülkücü gençliğin otağı bir kimlikteydi.
Hemen
bitişiğinde Küllük diye adlandırdığımız bir mekanımız daha vardı...
Genç ekip Küllüğe giderken, ağır toplar Marmara Kıraathanesinde
otururdu. 70’li yılların sonunda Küllük kapanırken, Marmara
Kıraathanesi Oba ve Platin’le beraber bir süre daha ayakta kaldı.
Şener ve Tanaydın tanıştırdı
Ağca ile beni tanıştıranlar ise Hasan Hüseyin Şener’le Mehmet Tanaydın’dı.
Hem Hasan Hüseyin, hem de Mehmet Tanaydın Atatürk Eğitim Enstitüsünden arkadaşlarımdı.
Hasan
Hüseyin de benim gibi öğrenim özgürlüğünü engellemekten Atatürk
Eğitimden atıldı ve ertesi sene ben Siyasal’ı kazanırken, O Tıp
Fakültesine girdi.
Bu iki isim Beyazıt’a ne zaman gelse yanlarında
Ağca vardı. Gerçi Ağca’nın Beyazıt macerası kısaydı yani birden ortaya
çıkmıştı ama bir süre dikkat çekecek şekilde oralarda dolandı. Hasan
Hüseyin’in ağabeyi Mehmet Şener zaten Ağca’nın İpekçi olayındaki
bilinen suç ortağıydı.
Bizim Ağca ile tanışıklığımız hiç bir zaman merhabanın ötesine geçmedi.
Ağca soğuk ve mesafeli biriydi.
Onu birkaç kez de yine Marmara Kıraathanesinde rahmetli Cihat Ağabey ve Zeki Peker’in masasında da görmüştüm.
Malatyalılar grubu
Ama genellikle Malatyalılar grubu ile gezerdi. Onlarla ilişkileri fikri değil daha çok hemşehrilik bağlamındaydı.
Mesela Ortaköy Eğitimdeki Malatyalılar Ağca’nın kankalarıydı.. Şeyho (Selçuk) ile olan yakınlığını iyi hatırlıyorum.
Açıklıkla söylemeliyim biz dahil o süreci iliklerine kadar yaşayan hiç kimse o günleri yeteri kadar yansıtabilmiş değil.
12 Eylül öncesinde İstanbul’da afişe ülkücü olmak bugün New York’da El Kaideci olmak kadar tehlikeli bir şeydi.
Sol gerek nitelik, gerekse de nicelik olarak ülkücülerin belki onlarca misliydi!
Zerre
abartmıyorum çevre ve okullarında bilinen, tanınan hiçbir ülkücü
karşıtların semtlerine giremezdi. Girenler tanınırsa mutlaka dövülür ya
da öldürülürdü.
Bazıları inanmayacak ama Atatürk Eğitim öğrenciliği
günlerimizde Karaköy-Kadıköy hattında karşıt görüşlü biri yakalandığı
an dövülerek denize atılırdı. Onun için vapura grup olmaksızın
binmezdik.
Evet İstanbul o günlerde parselliydi ve şehrin 5’te 4’ü solun kontrolündeydi.
Mesela
ben yıllarca Kadıköy’e, Göztepe’ye, Bostancı’ya, Kartal’a gidemedim.
Rahmetli Lokman Kadakal’la bir kere Kadıköy’e gittiğimizde İskele
Meydanında üzerimize bir şarjör mermi boşaltılmıştı.
İstanbul böyle parsellenmişti
Taksim,
Beyoğlu ve Bakırköy solun kaleleriydi. Bahçelievler’in Ünverdi ve
Haznedar’ında rahattık, Yayla Mahallesi ve Şirinevler tehlikeliydi.
Bayrampaşa, Bağcılar ve Merter kurtarılmış bölgelerdi. Keza Tepeüstü
bizimdi ama Cennet ve K.Çekmece’ye inemezdik. Harbiye, Şişli, Beşiktaş
yine tehlikeli mıntıkalardı. Üsküdar üssümüzdü ama Çiçekçi’nin ötesine
geçemiyorduk. Fındıkzade’nin büyük bölümü ve Vatan Caddesi bizimdi
fakat Koca Mustafapaşa’ya giremezdik. Aksaray ve Laleli de tekin
değildi. Beyazıt’ın Küllük civarı bizimdi lakin alt tarafı Denizli
Yurdunun (sol) kontrolündeydi. Çemberlitaş ötesine yine sol hakimdi.
Fatih’de sol yoktu ama Akıncılarla boğuşurduk.. Hiç unutmam Metin
Yüksel isimli bir Akıncı’nın ölümünden sonra bu tayfa Nevşehir Talebe
Yurdundan cuma namazı edası için giden ülkücüleri camiye sokmamıştı.
Bazılarınızın okudukça şaşırdığı bu satırların emin olun eksiği var fazlası yoktu.
İpekçi’den nefret edilmezdi
Bu
vesile ile aktaracağım bir başka bilgi ise Abdi İpekçi’nin vurulduğu
süreçte Ülkücü camiada hedefe konacak kadar nefret edilen biri
olmadığıdır. Emin olun bu cinayetten sonra Ağca için ülkücü camiada
devletin adamı mı gibi laflar bile edildi!
Kaçırılması bağlamında
Ağca ile beraber Kartal Askeri Cezaevinde yatan Şehreminili Uzun
Mehmet’den dinlediğim ise Malatyalılar grubunun Çatlı ile beraber işi
kotardığıdır. Kaçış olayında asker olarak sadece malum erler varmış!
Sonuç:
İpekçi ve Papa olaylarından sonra Hasan Hüseyin ve Mehmet Tanaydın gibi
yakın çevresinden dinlediğime göre Mehmet Ali Ağca şövalye ruhlu,
maceracı, uçuk bir taşra delikanlısı ve o rezil dönemin kurbanlarından
biri!
78’liler yitik kuşak
Literatürde
78’liler diye anılan o karanlık dönemin ideolojik olaylarında yer alan
gençleri emin olun yitik ve bitik bir kuşaktır. 68’liler romantik
devrimciliklerle hâlâ caka satarken 78’liler anlatılamaz şekilde büyük
bedeller ödediler.
Hayır ne ülkücüsü, ne devrimcisi istisnaları hariç asla ve kat’a hain değildiler, tersine vatanseverdiler!
Sadece ve sadece kullanılabileceklerini düşünemeyecek kadar toydular!
Evet, Mehmet Ali Ağca’yı Beyazıt’taki Marmara Kıraathanesinden tanıyorum.
Bugün mevcut olmayan Marmara Kıraathanesi 1980 öncesinde ülkücü gençliğin otağı bir kimlikteydi.
Hemen
bitişiğinde Küllük diye adlandırdığımız bir mekanımız daha vardı...
Genç ekip Küllüğe giderken, ağır toplar Marmara Kıraathanesinde
otururdu. 70’li yılların sonunda Küllük kapanırken, Marmara
Kıraathanesi Oba ve Platin’le beraber bir süre daha ayakta kaldı.
Şener ve Tanaydın tanıştırdı
Ağca ile beni tanıştıranlar ise Hasan Hüseyin Şener’le Mehmet Tanaydın’dı.
Hem Hasan Hüseyin, hem de Mehmet Tanaydın Atatürk Eğitim Enstitüsünden arkadaşlarımdı.
Hasan
Hüseyin de benim gibi öğrenim özgürlüğünü engellemekten Atatürk
Eğitimden atıldı ve ertesi sene ben Siyasal’ı kazanırken, O Tıp
Fakültesine girdi.
Bu iki isim Beyazıt’a ne zaman gelse yanlarında
Ağca vardı. Gerçi Ağca’nın Beyazıt macerası kısaydı yani birden ortaya
çıkmıştı ama bir süre dikkat çekecek şekilde oralarda dolandı. Hasan
Hüseyin’in ağabeyi Mehmet Şener zaten Ağca’nın İpekçi olayındaki
bilinen suç ortağıydı.
Bizim Ağca ile tanışıklığımız hiç bir zaman merhabanın ötesine geçmedi.
Ağca soğuk ve mesafeli biriydi.
Onu birkaç kez de yine Marmara Kıraathanesinde rahmetli Cihat Ağabey ve Zeki Peker’in masasında da görmüştüm.
Malatyalılar grubu
Ama genellikle Malatyalılar grubu ile gezerdi. Onlarla ilişkileri fikri değil daha çok hemşehrilik bağlamındaydı.
Mesela Ortaköy Eğitimdeki Malatyalılar Ağca’nın kankalarıydı.. Şeyho (Selçuk) ile olan yakınlığını iyi hatırlıyorum.
Açıklıkla söylemeliyim biz dahil o süreci iliklerine kadar yaşayan hiç kimse o günleri yeteri kadar yansıtabilmiş değil.
12 Eylül öncesinde İstanbul’da afişe ülkücü olmak bugün New York’da El Kaideci olmak kadar tehlikeli bir şeydi.
Sol gerek nitelik, gerekse de nicelik olarak ülkücülerin belki onlarca misliydi!
Zerre
abartmıyorum çevre ve okullarında bilinen, tanınan hiçbir ülkücü
karşıtların semtlerine giremezdi. Girenler tanınırsa mutlaka dövülür ya
da öldürülürdü.
Bazıları inanmayacak ama Atatürk Eğitim öğrenciliği
günlerimizde Karaköy-Kadıköy hattında karşıt görüşlü biri yakalandığı
an dövülerek denize atılırdı. Onun için vapura grup olmaksızın
binmezdik.
Evet İstanbul o günlerde parselliydi ve şehrin 5’te 4’ü solun kontrolündeydi.
Mesela
ben yıllarca Kadıköy’e, Göztepe’ye, Bostancı’ya, Kartal’a gidemedim.
Rahmetli Lokman Kadakal’la bir kere Kadıköy’e gittiğimizde İskele
Meydanında üzerimize bir şarjör mermi boşaltılmıştı.
İstanbul böyle parsellenmişti
Taksim,
Beyoğlu ve Bakırköy solun kaleleriydi. Bahçelievler’in Ünverdi ve
Haznedar’ında rahattık, Yayla Mahallesi ve Şirinevler tehlikeliydi.
Bayrampaşa, Bağcılar ve Merter kurtarılmış bölgelerdi. Keza Tepeüstü
bizimdi ama Cennet ve K.Çekmece’ye inemezdik. Harbiye, Şişli, Beşiktaş
yine tehlikeli mıntıkalardı. Üsküdar üssümüzdü ama Çiçekçi’nin ötesine
geçemiyorduk. Fındıkzade’nin büyük bölümü ve Vatan Caddesi bizimdi
fakat Koca Mustafapaşa’ya giremezdik. Aksaray ve Laleli de tekin
değildi. Beyazıt’ın Küllük civarı bizimdi lakin alt tarafı Denizli
Yurdunun (sol) kontrolündeydi. Çemberlitaş ötesine yine sol hakimdi.
Fatih’de sol yoktu ama Akıncılarla boğuşurduk.. Hiç unutmam Metin
Yüksel isimli bir Akıncı’nın ölümünden sonra bu tayfa Nevşehir Talebe
Yurdundan cuma namazı edası için giden ülkücüleri camiye sokmamıştı.
Bazılarınızın okudukça şaşırdığı bu satırların emin olun eksiği var fazlası yoktu.
İpekçi’den nefret edilmezdi
Bu
vesile ile aktaracağım bir başka bilgi ise Abdi İpekçi’nin vurulduğu
süreçte Ülkücü camiada hedefe konacak kadar nefret edilen biri
olmadığıdır. Emin olun bu cinayetten sonra Ağca için ülkücü camiada
devletin adamı mı gibi laflar bile edildi!
Kaçırılması bağlamında
Ağca ile beraber Kartal Askeri Cezaevinde yatan Şehreminili Uzun
Mehmet’den dinlediğim ise Malatyalılar grubunun Çatlı ile beraber işi
kotardığıdır. Kaçış olayında asker olarak sadece malum erler varmış!
Sonuç:
İpekçi ve Papa olaylarından sonra Hasan Hüseyin ve Mehmet Tanaydın gibi
yakın çevresinden dinlediğime göre Mehmet Ali Ağca şövalye ruhlu,
maceracı, uçuk bir taşra delikanlısı ve o rezil dönemin kurbanlarından
biri!
78’liler yitik kuşak
Literatürde
78’liler diye anılan o karanlık dönemin ideolojik olaylarında yer alan
gençleri emin olun yitik ve bitik bir kuşaktır. 68’liler romantik
devrimciliklerle hâlâ caka satarken 78’liler anlatılamaz şekilde büyük
bedeller ödediler.
Hayır ne ülkücüsü, ne devrimcisi istisnaları hariç asla ve kat’a hain değildiler, tersine vatanseverdiler!
Sadece ve sadece kullanılabileceklerini düşünemeyecek kadar toydular!
Sebahattin ÖNKİBAR- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 178
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : sonkibar@gmail.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz