Hükümet, millet adına devleti yöneten kurumdur. Hükümet yönetirken hukuk tarafından denetlenir.
Geldiğimiz süreçteki kavga; hükümetin hukuksal denetimin dışına çıkmak istemesinden kaynaklanıyor. 'Beni millet seçti; istediğimi yaparım, kimseye de hesap vermem!' zihniyetindeki hükümetle karşı karşıyayız.
Hukukun işlevini de üstlenmeye çalışan bu yapının, bizim yıllardır dile getirdiğimiz gibi bir sivil darbe hareketi olduğunu artık başkaları da görmeye başladılar.
Nuray Mert'in çıkışı bu yüzden. Yine Yeni Harman Dergisi'nin Ocak sayısında Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever bu yüzden zehir zemberek konuşmuş. Başbakan Erdoğan'dan umudunu kesen bu eski dostların durumu; Türkiye'nin demokrasiden uzaklaştığının işaretidir.
Hükümetin bu tutumu işin anti demokratik yönü...
Bir de küreselleşmenin getirdiği yeni sorunumuz var: O da hükümetin de bir sınai veya ticari kuruluş gibi görülüp özelleştirme üzerinden dışarıya satılmasıdır.
Nasıl olur, demeyin...
Bankalarımızın 2001 yılında çıkarılan krizle elimizden alınıp uluslararası tefeci sermayeye (emperyalizme) devredilmesi bunun en temel adımı olmuştur.
Gerekçe ise daha eskiden yazılmıştır: Liberal ekonomi veya daha genel anlatımla serbest piyasa ekonomisi...
Türkiye'de hükümeti teslim alan siyasal kadrolar; 'Serbest piyasa ekonomisi temeldir. Buna göre de devletin elinde ticari ve sınai kuruluşlar olamaz; bunlar özelleştirilmelidir.' dediler. Böylece de Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yılda yarattığı çok değerli kuruluşları yok pahasına sattılar. Elbette ki satılan malların büyük bölümünü yabancılar aldılar.
Özelleştirme felsefesi, sadece ekonomik alanı kapsamıyordu. Kültürel ve siyasal alan da liberal ekonomik modele uygun biçimde özelleştirmeden nasibini aldı. Bence; Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten hükümet bile özelleştirildi.
Özelleştirmede satılan belliydi ama satın alan belli değildi.
Bunu çıkarmak gayet kolaydır.
Bankalarımızı kim aldı ise... Limanlarımızı kim aldı ise... Petrol kuruluşlarımız, iletişim kurumlarımız kimlerce satın alınmış ise... Hükümetimizi de o almıştır: Küresel sermaye...
Küresel sermaye; uluslararası tefecilik yapan; bizim gibi ülkeleri ordularıyla değil de sermaye kaçırmak yoluyla soyan sermayedir.
Bakın; bankalarımız geçen yıl 15 milyar lira kadar kar etti.
Bu paranın masraflar dışında kalan kısmı yurt dışına götürüldü.
Bütün dünyada bankalar zarar ederken bizimkiler o karı kimden çıkardılar?
Hükümetten... Özelleştirilen hükümet; bankaları kar eden kuruluş halinde tutmak için bizden fazla fazla aldığı vergileri onların kasalarına akıttı. Yani; cebimize hortum sokup hortumun ucunu da küresel sermayenin kasasına uzattı.
Borsada dönen dolap da tam böyledir.
Bu ülkeyi soymak için çevrilen dolaplardan birisi de borsa dolabıdır.

HOVARDA MİLLET
Hükümet işte bu soyguncu düzenin sürmesi için görevlendirilmiş bir teknik ekip haline getirilmiştir.
Ne demek istediğimi hala anlatamadım mı?
O zaman buyurun:
Almanlar durmadan fabrika kuruyorlar.
Türkiye'de ise durmadan alışveriş merkezleri (AVM) kuruluyor.
Almanlar mal üretiyor.
Türkiye o malları tüketiyor.
Paramız yoksa; adamlar bize, 'IMF ile anlaşın istediğiniz kadar dolar/avro verelim!' diyorlar.
Anlaştık, 8 yıldır çok bol para aldık...
Bununla gurur duyduk.
AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yılda aldığı borçtan daha fazla borç yaptı?
Nereye gitti o para?
Bir kısmı yandaş gruplara; bir kısmı yine dışarıya...
Elin parası ile elin malını tüketen bir toplum haline getirildik.
En hovarda milletlerden birisi olduğumuz bu halimizden de belli.
Gece yarısından AVM önlerinde ucuz televizyon için kuyruğa girenlere bakın; nasıl söğüşlendiğimizi anlayın.
İstanbul Avrupa Kültür Başkenti değil...
Avrupa'nın tüketime alıştırılmış zavallılarının başkenti...
El atıyla düğüne gidenler; yayan dönmek zorunda kalacaklardır...