Darbe planları uçuşuyor, hükümet nerede?
1 sayfadaki 1 sayfası
Darbe planları uçuşuyor, hükümet nerede?
Sevgili okurlar; çok açık bir şey söylemek istiyorum, artık gerçekten içim daralıyor. Ne tarafa baksanız bir ihanet, alçaklık, yalan, dolan, hile, kurnazlık. Türkiye sevgisizliği diz boyu. Kendilerine “demokrat, liberal, aydın” diyen ve taktıkları bu maske ile faşistliklerini gizlediklerini sananların seviyesizliği... Sizin de içiniz daralmıyor mu!
İşin en kötü yanı
Tabii bunun en kötü yanı da, hayasız ve seviyesiz saldırılar, yalanlar, kurnazlıklar ve sevgisizlikler nedeniyle siz de ister istemez savunmaya geçmek durumunda kalıyorsunuz. Bizim ahlak ve namusumuz, demokrasiye, hukuka bağlılığımız, insan sevgimiz bir tür salaklık olarak algılandığı için açıkçası çoğu kez ne yapacağımızı da bilemiyoruz.
Balyoz darbesi!
Geçen haftanın en önemli olayı kuşkusuz yine aynı kaynaktan yayınlanan Balyoz adlı darbe planıydı. Cami bombalamaktan, kendi uçağımızı düşürmeye, suikastlardan gazeteci listelerine kadar pek çok korkunç senaryoyu içinde barındıran bu plan çok tartışıldı.
Muhatabı var mı?
Hesapta bu plan AKP hükümetini düşürmeyi hedefliyor ama, hükümeti ara ki bulasın. Tam tersine Başbakan Erdoğan sanki başbakan değil de muhalefet lideri gibi “Bizi karanlık tünellere sokmak istiyorlar, bu hain planlara boyun eğmeyiz” dedi. Üstüne bir de “Biz zaten zamanında bunları biliyorduk” da demez mi...
Ne işe yararsınız
Bu durumda hükümete “Peki siz ne işe yararsınız?” diye sormak gerekmez mi? Madem zamanında biliyordunuz neden harekete geçmediniz? Yoksa bunu bir suç olarak görmediniz mi ya da karanlık bir oyun olduğunu anlamadınız mı? Haydi diyelim zamanında biraz çekingenlik vardı, bugün bu kadar plan havalarda uçuşurken neden müdahale edilmiyor?
Görev Başbakan’dadır
Bu açıdan bakınca şu anda yaşadığımız bu sorunun çözüm anahtarı iktidarın elinde. Başbakan şikâyet edeceğine hemen duruma el koymak zorundadır. “Yargı kararını verir” söyleminin hiçbir anlamı yoktur. Yargıdan önce Başbakan gereğini yapar, durumu açığa çıkarır ve gerekirse yargıya havale eder.
Genelkurmay’a düşen
Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz’la ilgili açıklamalar yaptı. Bunların kamuoyunu tatmin ettiğini söyleyemem. Ancak Genelkurmay’a düşen başka bir görev daha var. Birkaç kezdir “asimetrik savaştan” söz ediyorlar. Artık bu tanıma da bir açıklık getirmeleri ve kimlerin bu savaşı sürdürdüğünü belgeleriyle ortaya koymaları gerek.
Gazeteci listeleri
Gelelim Başbakan’ın muhalefet gibi şikâyet ettiği Balyoz olayındaki gazeteci listelerine. Böyle bir planda gazeteci listeleri hazırlamak askeri kafayla belki anlaşılabilir ama bunları “darbeciler-demokratlar” ayırımı yaparak yayınlamak ancak alçaklıkla açıklanabilir. Listeye baktığınızda gördüğünüz ortak nokta, o isimlerin o dönemde gazete, televizyon ve dergilerde yetkili konumda bulunmaları. Galiba nasıl olsa kimse anlamaz diyerek bazı eklemeler de yapılmış. Tıpkı 28 Şubat’taki gibi.
Gazeteciden suç duyurusu
Balyoz olayındaki diğer dikkat çekici noktalardan biri de, planın CD’lerinin verildiği gazetecinin savcılığa suç duyurusunda bulunması. Bir gazetecinin yazdığı zaten aynı zamanda suç duyurusudur. Bunu da aşıp savcılığa koşma gayretkeşliğini gazetecilik olarak açıklamak mümkün değildir. Ayrıca o savcıların da “Siz bu belgeleri nasıl buldunuz?” diye sormamaları da çok ilginç.
Askeri-sivil yargı
Sevgili okurlar, gelelim geçen haftanın önemli gelişmelerinden birine daha. Anayasa Mahkemesi bir gece yarısı operasyonuyla askeri yargıyı büyük oranda sivil yargıya bağlayan hükmü iptal etti. İlke olarak askeri yargı-sivil yargı ayırımının bizdeki kadar keskin olmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de de çağdaş demokratik ülkelerdeki kıstaslar geçerli olmalı.
Anayasa maddesi
Anayasa Mahkemesi’nin kararı üzerine maskeli aydınlar ayağa kalktılar. Askeri vesayetin yine Anayasa Mahkemesi üzerinde etkili olduğunu, demokratikleşme adımlarına çelme takıldığını ileri sürdüler. Bu kararla askeri yargıya devredilmesi gereken bazı dosyaları bahane ederek içlerindeki Türkiye sevgisizliğini yine boşaltmaya başladılar.
İşin gerçeği ne?
Oysa Anayasa Mahkemesi ne siyasi bir karar almıştır ne de askeri vesayete boyun eğmiştir. Yasa daha çıkarılırken, hazırlayanlar bunun Anayasa’nın 145’inci maddesine aykırı olduğunu biliyordu. 145’inci madde dururken böyle bir yasa çıkarılamazdı. Anayasa Mahkemesi buna dayanarak karar verdi. Başkan Haşim Kılıç’ın bile muhalefet etmemesi bunun en büyük kanıtı değil mi?
‘Uyumayın’ demişti
Başbakan Erdoğan, o yasa çıkarken bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu bilmiyor muydu? O da biliyordu. Ama kamuoyunun karşısına geçerek “Uyumuşlar, ne yapalım yani” demeyi tercih etti. Çünkü amaç popülizm yaparak halkı etkilemek. Oysa o sırada hissetsek bile asıl hedefin ne olduğunu tam anlamamıştık. Şimdi bu da ortaya çıktı..
Beyin yıkama şansı
Oyun şu: Önce Anayasa’ya aykırı bir yasa çıkarıldı. Bu yasaya dayanılarak muvazzaf subayların tutuklanması sağlandı. Ardından yeni darbe planları piyasaya sürüldü. Beklendiği gibi yasa Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Ama elde müthiş bir beyin yıkama şansı kaldı: “Darbelerle, çetelerle mücadele ediyorduk ama yine çelme takıldı.”
Referandum numarası
Geçen hafta yazdığım “referandum numarası” yazısı böyle bir oyun oynanacağına işaret ediyordu. Şimdi güya demokratikleşme adına hızlı bir referandumun gündeme gelmesi söz konusu. Zaten değişmesi gerektiğine inandığım 145. madde değiştirilerek kavramlardan habersiz halkın önüne “darbeleri önlüyoruz” adı altında konulacak. Buna da milli irade denilecek.
Tekel direnişi
Sevgili okurlar, buz gibi havaya rağmen Tekel işçilerinin direnişi sürüyor. Hükümet ise sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor. Bakanlar Kurulu konuyu gündeme bile almazken Başbakan Erdoğan’ın öfkeli sözleri sanıyorum kamuoyunun büyük bölümünü şaşırttı. Bir iktidar halkıyla bu kadar ters gitmeye başlamışsa, bir şeylerin sonu da geliyor demektir.
Mustafa Sarıgül olayı
Geçen hafta birçok önemli olayın yanı sıra Mustafa Sarıgül’e sorduğum sorular gündeme damgasını vurdu. Sarıgül okurların gönderdiklerimden derlediğim sorulara 4 gün boyunca cevap verdi. Peki, Sarıgül’ün cevapları ne derece tatmin etti. Sadece şunu söyleyeyim, Sarıgül’e sorduğum sorular ve gelen cevapları gördüğüm kadarıyla okunma ve yorum rekoru kırdı. Yorumların yüzde 90’ına yakını ise olumlu değildi.
Bu hafta yazacağım
Tabii pek çok okur, sorulardan ve alınan cevaplardan sonra bana da soru yönelterek “Siz ne düşünüyorsunuz?” diyorlar. Ben konunun tarafı, hasmı ya da muhalefeti değilim. Sizlerden gelen soruları yönelttim, cevaplarını da aldım. Buna karşın elbette benim de cevaplarla ilgili görüşlerim var. Bunları da hafta içinde yazmaya çalışacağım.
Hepinize iyi haftalar...
İşin en kötü yanı
Tabii bunun en kötü yanı da, hayasız ve seviyesiz saldırılar, yalanlar, kurnazlıklar ve sevgisizlikler nedeniyle siz de ister istemez savunmaya geçmek durumunda kalıyorsunuz. Bizim ahlak ve namusumuz, demokrasiye, hukuka bağlılığımız, insan sevgimiz bir tür salaklık olarak algılandığı için açıkçası çoğu kez ne yapacağımızı da bilemiyoruz.
Balyoz darbesi!
Geçen haftanın en önemli olayı kuşkusuz yine aynı kaynaktan yayınlanan Balyoz adlı darbe planıydı. Cami bombalamaktan, kendi uçağımızı düşürmeye, suikastlardan gazeteci listelerine kadar pek çok korkunç senaryoyu içinde barındıran bu plan çok tartışıldı.
Muhatabı var mı?
Hesapta bu plan AKP hükümetini düşürmeyi hedefliyor ama, hükümeti ara ki bulasın. Tam tersine Başbakan Erdoğan sanki başbakan değil de muhalefet lideri gibi “Bizi karanlık tünellere sokmak istiyorlar, bu hain planlara boyun eğmeyiz” dedi. Üstüne bir de “Biz zaten zamanında bunları biliyorduk” da demez mi...
Ne işe yararsınız
Bu durumda hükümete “Peki siz ne işe yararsınız?” diye sormak gerekmez mi? Madem zamanında biliyordunuz neden harekete geçmediniz? Yoksa bunu bir suç olarak görmediniz mi ya da karanlık bir oyun olduğunu anlamadınız mı? Haydi diyelim zamanında biraz çekingenlik vardı, bugün bu kadar plan havalarda uçuşurken neden müdahale edilmiyor?
Görev Başbakan’dadır
Bu açıdan bakınca şu anda yaşadığımız bu sorunun çözüm anahtarı iktidarın elinde. Başbakan şikâyet edeceğine hemen duruma el koymak zorundadır. “Yargı kararını verir” söyleminin hiçbir anlamı yoktur. Yargıdan önce Başbakan gereğini yapar, durumu açığa çıkarır ve gerekirse yargıya havale eder.
Genelkurmay’a düşen
Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz’la ilgili açıklamalar yaptı. Bunların kamuoyunu tatmin ettiğini söyleyemem. Ancak Genelkurmay’a düşen başka bir görev daha var. Birkaç kezdir “asimetrik savaştan” söz ediyorlar. Artık bu tanıma da bir açıklık getirmeleri ve kimlerin bu savaşı sürdürdüğünü belgeleriyle ortaya koymaları gerek.
Gazeteci listeleri
Gelelim Başbakan’ın muhalefet gibi şikâyet ettiği Balyoz olayındaki gazeteci listelerine. Böyle bir planda gazeteci listeleri hazırlamak askeri kafayla belki anlaşılabilir ama bunları “darbeciler-demokratlar” ayırımı yaparak yayınlamak ancak alçaklıkla açıklanabilir. Listeye baktığınızda gördüğünüz ortak nokta, o isimlerin o dönemde gazete, televizyon ve dergilerde yetkili konumda bulunmaları. Galiba nasıl olsa kimse anlamaz diyerek bazı eklemeler de yapılmış. Tıpkı 28 Şubat’taki gibi.
Gazeteciden suç duyurusu
Balyoz olayındaki diğer dikkat çekici noktalardan biri de, planın CD’lerinin verildiği gazetecinin savcılığa suç duyurusunda bulunması. Bir gazetecinin yazdığı zaten aynı zamanda suç duyurusudur. Bunu da aşıp savcılığa koşma gayretkeşliğini gazetecilik olarak açıklamak mümkün değildir. Ayrıca o savcıların da “Siz bu belgeleri nasıl buldunuz?” diye sormamaları da çok ilginç.
Askeri-sivil yargı
Sevgili okurlar, gelelim geçen haftanın önemli gelişmelerinden birine daha. Anayasa Mahkemesi bir gece yarısı operasyonuyla askeri yargıyı büyük oranda sivil yargıya bağlayan hükmü iptal etti. İlke olarak askeri yargı-sivil yargı ayırımının bizdeki kadar keskin olmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de de çağdaş demokratik ülkelerdeki kıstaslar geçerli olmalı.
Anayasa maddesi
Anayasa Mahkemesi’nin kararı üzerine maskeli aydınlar ayağa kalktılar. Askeri vesayetin yine Anayasa Mahkemesi üzerinde etkili olduğunu, demokratikleşme adımlarına çelme takıldığını ileri sürdüler. Bu kararla askeri yargıya devredilmesi gereken bazı dosyaları bahane ederek içlerindeki Türkiye sevgisizliğini yine boşaltmaya başladılar.
İşin gerçeği ne?
Oysa Anayasa Mahkemesi ne siyasi bir karar almıştır ne de askeri vesayete boyun eğmiştir. Yasa daha çıkarılırken, hazırlayanlar bunun Anayasa’nın 145’inci maddesine aykırı olduğunu biliyordu. 145’inci madde dururken böyle bir yasa çıkarılamazdı. Anayasa Mahkemesi buna dayanarak karar verdi. Başkan Haşim Kılıç’ın bile muhalefet etmemesi bunun en büyük kanıtı değil mi?
‘Uyumayın’ demişti
Başbakan Erdoğan, o yasa çıkarken bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu bilmiyor muydu? O da biliyordu. Ama kamuoyunun karşısına geçerek “Uyumuşlar, ne yapalım yani” demeyi tercih etti. Çünkü amaç popülizm yaparak halkı etkilemek. Oysa o sırada hissetsek bile asıl hedefin ne olduğunu tam anlamamıştık. Şimdi bu da ortaya çıktı..
Beyin yıkama şansı
Oyun şu: Önce Anayasa’ya aykırı bir yasa çıkarıldı. Bu yasaya dayanılarak muvazzaf subayların tutuklanması sağlandı. Ardından yeni darbe planları piyasaya sürüldü. Beklendiği gibi yasa Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Ama elde müthiş bir beyin yıkama şansı kaldı: “Darbelerle, çetelerle mücadele ediyorduk ama yine çelme takıldı.”
Referandum numarası
Geçen hafta yazdığım “referandum numarası” yazısı böyle bir oyun oynanacağına işaret ediyordu. Şimdi güya demokratikleşme adına hızlı bir referandumun gündeme gelmesi söz konusu. Zaten değişmesi gerektiğine inandığım 145. madde değiştirilerek kavramlardan habersiz halkın önüne “darbeleri önlüyoruz” adı altında konulacak. Buna da milli irade denilecek.
Tekel direnişi
Sevgili okurlar, buz gibi havaya rağmen Tekel işçilerinin direnişi sürüyor. Hükümet ise sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranıyor. Bakanlar Kurulu konuyu gündeme bile almazken Başbakan Erdoğan’ın öfkeli sözleri sanıyorum kamuoyunun büyük bölümünü şaşırttı. Bir iktidar halkıyla bu kadar ters gitmeye başlamışsa, bir şeylerin sonu da geliyor demektir.
Mustafa Sarıgül olayı
Geçen hafta birçok önemli olayın yanı sıra Mustafa Sarıgül’e sorduğum sorular gündeme damgasını vurdu. Sarıgül okurların gönderdiklerimden derlediğim sorulara 4 gün boyunca cevap verdi. Peki, Sarıgül’ün cevapları ne derece tatmin etti. Sadece şunu söyleyeyim, Sarıgül’e sorduğum sorular ve gelen cevapları gördüğüm kadarıyla okunma ve yorum rekoru kırdı. Yorumların yüzde 90’ına yakını ise olumlu değildi.
Bu hafta yazacağım
Tabii pek çok okur, sorulardan ve alınan cevaplardan sonra bana da soru yönelterek “Siz ne düşünüyorsunuz?” diyorlar. Ben konunun tarafı, hasmı ya da muhalefeti değilim. Sizlerden gelen soruları yönelttim, cevaplarını da aldım. Buna karşın elbette benim de cevaplarla ilgili görüşlerim var. Bunları da hafta içinde yazmaya çalışacağım.
Hepinize iyi haftalar...
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz