Erdoğan o tarihte henüz doğmamıştı
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Can ATAKLI :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Erdoğan o tarihte henüz doğmamıştı
Başbakan Erdoğan “sivil dikta”, “tek parti diktatörlüğü” gibi suçlamalara karşılık vermek için yeni bir savunma buldu kendisine.
Önce bir kavşak açılışı sırasında söyledi. İrticalen yani yazılı olmayan bir konuşma yaptığında bazen amacını aştığını düşündüğümden ilk gün üzerinde durmadım.
Ama Erdoğan aynı konuyu dünkü Meclis Grubu konuşmasında da ana konu yaptı.
Söylediği şu: “Tek parti diktatörlüğü denince aklınıza ne geliyor: CHP. Tek parti oldukları dönemi çok iyi biliyoruz.” Bu anlamda yani. Güzel de, CHP’nin ülkeyi tek parti olarak yönettiği dönemde Tayyip Erdoğan doğmamıştı bile. Başbakan bildiğim kadarıyla 1954 doğumlu. O tarihte tek parti dönemi bitmiş, çok partili demokratik hayata geçmiştik ve 1950 seçimlerinde DP, CHP’yi yenerek tek başına iktidara gelmişti.
Ve 1950’den 2010’a kadar CHP bir daha tek parti iktidarına kavuşamadı.
Yani üzerinden tam 60 yıl geçmiş. 60 yıl içinde Türkiye birkaç koalisyon dönemi hariç hep sağ iktidarlar tarafından yönetilmiş.
Bu 60 yılın yanlışlarını, hatalarını, aradaki darbeleri bir kenara bırakıp CHP’yi “tek parti yönetimine özlem duymakla” suçlamak doğru olabilir mi?
Ayrıca, Erdoğan, bilerek ya da bilmeyerek tek parti diktatörlüğü ile direkt Atatürk’ü hedef almış oluyor. Çünkü CHP, Atatürk tarafından kuruldu, ölünceye kadar hem bu partinin başkanı hem de cumhurbaşkanı olarak kaldı.
Elbette Atatürk de çok partili demokrasiye gelmeyi hayal ediyordu, günün koşulları, en azından ölünceye kadar buna fırsat tanımadı.
Ölümünden hemen sonra çıkan 2. Dünya Savaşı sırasında da bu hayalin gerçekleşmesi mümkün olamazdı.
Nitekim savaş bitti, 1946 yılında Türkiye, elbette Batı ve Amerika’nın da cesaretlendirmesiyle çok partili hayata geçti. O günlerin koşullarını hiç dikkate almadan, bugünden geçmişe bakıp “Asıl tek parti diktatörlüğünü CHP yapmıştır” demek haksızlığın da ötesinde, Cumhuriyet’in kuruluşu ile hesaplaşmaya kalkmaktan başka bir anlam kazanır mı?
Erdoğan hem bunları hiç çekinmeden söylüyor hem de Cumhuriyet değerleri konusunda duyarsız olduğu söylendiğinde de öfkeleniyor.
Bir de ne çok dokunuyor insana biliyor musunuz? Erdoğan bunları söyledikçe kalabalıklar alkışlıyor ya... Hiç iyi bir şey değil bu.
*****
Çöpe atılan organlar
Siyasetle, darbe söylentileriyle, kısır çekişmelerle uğraşmak zorunda kalınca çok önemli ve hayati bazı konuları ıskalıyoruz ister istemez.
İşte dün Haberturk’te okuduğum bir haber bu açıdan içimi acıttı.
Mevzuat yüzünden geçen yıl bağışlanan 244 kalp çöpe atılmış. Kısacası 244 kişinin hayatına bilerek ve isteyerek kastedilmiş.
Bu ülkede zaten organ bağışı konusu sıkıntılı. İnsanlar organ bağışlamaya pek yanaşmıyor. Bunu dini nedenlerle düşünenler olduğu gibi güvenlik yüzünden çekinenler de var. Buna rağmen organlarını bağışlayanlar ve hayata veda ettiğinde bir ya da birkaç kişiye hayat verecek olanların bu hayalleri daha doğrusu vasiyetleri yerine getirilmiyor. Bunca başarılı organ nakli yapılan ülkemizde hayatı kararan 244 kişinin hesabını hangi mevzuat verebilir acaba?
*****
Zekânın böylesi
Fıkra Erol Fıçıcı’dan: Gözleri görmeyen, bekar ve fakir Yahudiye bir cin çıkagelmiş. “Benden bir şey dile, yerine getireceğim” demiş. Yahudi düşünürken cin yardımcı olmak için sormuş: “Gözlerini mi istersin, zenginlik mi istersin, evlenmek mi istersin?” Yahudi biraz düşünüp cevap vermiş: “Oğlumu altınlarımı sayarken görmek istiyorum...”
*****
Cihangir’e otopark
“Cihangir’e İSPARK otopark inşa etti. Otopark 1938 senesinde bir hayırsever hanımın çocuk bahçesi yapılması için bağışladığı arsaya yapıldı.10 gün içerisinde açılacak.Türkiye’nin halka dönük bir otoparkının aylık kirasını 300 TL yaptılar. İstanbul’un en pahalı otoparklarından biri olmaktadır. Karaköy İSPARK otoparkın araç fiyatı şu anda aylık 210 TL’dir. Cihangir halkı Beyoğlu Belediye seçimlerinde AKP’ye oy atmaması nedeni ile cezalandırılmaktadır. Cihangir Caddesi’ne İSPARK’lılar levhalar dikerek halkın arabalarını parka konulması için baskı yapmaktadırlar. Park ücreti makul seviyeye çekilmelidir. Can Bey; sizden ricam sayfanızda ufak da olsa buna yer verirseniz, bütün Cihangirliler adına size teşekkür ederim. Kemal Eyüboğlu”
Darbe planlarıyla ilgili belgeler malum gazeteye bavulla gelmiş. Anlaşılan darbe satmaya çalışanlar bavul ticaretine başladı!
(Gani Yıldız)
*****
Darbe olursa dış müdahale olurmuş
Saat 11.00 sıralarında açık televizyondan gelen konuşmaları dinliyorum. Balyoz-darbe konuşmaları yapılıyor. Programa katılan İhsan Dağı’ya sıra geliyor. Dağı son zamanların en “demokrat!” isimlerinden. “Bir darbe olursa dış güçler müdahale eder, iç savaş çıkar, Sevr Anlaşması’ndaki gibi ülke bölünür” dedi.
Bekledim ki sunucular “Bu nasıl olacak?” diye sorarlar diye, ama belli ki öyle bir şaşırdılar ki onlar da, laf kaynadı gitti.
Kim bilir kaç yıldır bu ülkede darbe olamayacağını, çünkü bunun uluslararası karşılığının bulunmadığını, bir darbe yapılması halinde Türkiye’nin bütün kaynaklarının kesileceğini anlatmaya çalışıyorum.
Bunları her yerde söylerken Türkiye’ye bir dış müdahale olacağını hiç düşünmemiştim.
Ama darbe tartışmalarından nemalananlar ısrarla “darbe olacak da olacak” diye müthiş bir istismar yapıyorlar.
İhsan Dağı ise, belki de farkında olmadan ağzındaki baklayı çıkarıverdi: “Darbe olursa uluslararası güçler Türkiye’ye müdahale eder.” Bunun tercümesi; iç savaş çıkartıp Türkiye’ye tıpkı Irak’taki gibi askeri müdahale yapmak ve ülkeyi Kurtuluş Savaşı öncesi gibi paylaşmaktır.
Kim bilir, ısrarla darbe söylentisi çıkaranların asıl amacı budur belki. Türkiye sevgisizliklerini her fırsatta gösteren, Kürt-Türk halkları arasında düşmanlığı körüklemek için ellerinden geleni yapan, etnik ve dini farklılıkları sürekli kaşıyarak çatışma çıkmasını sağlamaya çalışan, yargıyı teslim aldıktan sonra orduyu da yıpratmak için yoğun kavga verenlerin asıl amacı gerçekten bir darbeye yol açıp bu planı devreye sokmaktır.
Bütün yaşadıklarımızı göz önüne alınca, bu düşünce hiç de uçuk komplo teorisi gibi gelmiyor bana.
Önce bir kavşak açılışı sırasında söyledi. İrticalen yani yazılı olmayan bir konuşma yaptığında bazen amacını aştığını düşündüğümden ilk gün üzerinde durmadım.
Ama Erdoğan aynı konuyu dünkü Meclis Grubu konuşmasında da ana konu yaptı.
Söylediği şu: “Tek parti diktatörlüğü denince aklınıza ne geliyor: CHP. Tek parti oldukları dönemi çok iyi biliyoruz.” Bu anlamda yani. Güzel de, CHP’nin ülkeyi tek parti olarak yönettiği dönemde Tayyip Erdoğan doğmamıştı bile. Başbakan bildiğim kadarıyla 1954 doğumlu. O tarihte tek parti dönemi bitmiş, çok partili demokratik hayata geçmiştik ve 1950 seçimlerinde DP, CHP’yi yenerek tek başına iktidara gelmişti.
Ve 1950’den 2010’a kadar CHP bir daha tek parti iktidarına kavuşamadı.
Yani üzerinden tam 60 yıl geçmiş. 60 yıl içinde Türkiye birkaç koalisyon dönemi hariç hep sağ iktidarlar tarafından yönetilmiş.
Bu 60 yılın yanlışlarını, hatalarını, aradaki darbeleri bir kenara bırakıp CHP’yi “tek parti yönetimine özlem duymakla” suçlamak doğru olabilir mi?
Ayrıca, Erdoğan, bilerek ya da bilmeyerek tek parti diktatörlüğü ile direkt Atatürk’ü hedef almış oluyor. Çünkü CHP, Atatürk tarafından kuruldu, ölünceye kadar hem bu partinin başkanı hem de cumhurbaşkanı olarak kaldı.
Elbette Atatürk de çok partili demokrasiye gelmeyi hayal ediyordu, günün koşulları, en azından ölünceye kadar buna fırsat tanımadı.
Ölümünden hemen sonra çıkan 2. Dünya Savaşı sırasında da bu hayalin gerçekleşmesi mümkün olamazdı.
Nitekim savaş bitti, 1946 yılında Türkiye, elbette Batı ve Amerika’nın da cesaretlendirmesiyle çok partili hayata geçti. O günlerin koşullarını hiç dikkate almadan, bugünden geçmişe bakıp “Asıl tek parti diktatörlüğünü CHP yapmıştır” demek haksızlığın da ötesinde, Cumhuriyet’in kuruluşu ile hesaplaşmaya kalkmaktan başka bir anlam kazanır mı?
Erdoğan hem bunları hiç çekinmeden söylüyor hem de Cumhuriyet değerleri konusunda duyarsız olduğu söylendiğinde de öfkeleniyor.
Bir de ne çok dokunuyor insana biliyor musunuz? Erdoğan bunları söyledikçe kalabalıklar alkışlıyor ya... Hiç iyi bir şey değil bu.
*****
Çöpe atılan organlar
Siyasetle, darbe söylentileriyle, kısır çekişmelerle uğraşmak zorunda kalınca çok önemli ve hayati bazı konuları ıskalıyoruz ister istemez.
İşte dün Haberturk’te okuduğum bir haber bu açıdan içimi acıttı.
Mevzuat yüzünden geçen yıl bağışlanan 244 kalp çöpe atılmış. Kısacası 244 kişinin hayatına bilerek ve isteyerek kastedilmiş.
Bu ülkede zaten organ bağışı konusu sıkıntılı. İnsanlar organ bağışlamaya pek yanaşmıyor. Bunu dini nedenlerle düşünenler olduğu gibi güvenlik yüzünden çekinenler de var. Buna rağmen organlarını bağışlayanlar ve hayata veda ettiğinde bir ya da birkaç kişiye hayat verecek olanların bu hayalleri daha doğrusu vasiyetleri yerine getirilmiyor. Bunca başarılı organ nakli yapılan ülkemizde hayatı kararan 244 kişinin hesabını hangi mevzuat verebilir acaba?
*****
Zekânın böylesi
Fıkra Erol Fıçıcı’dan: Gözleri görmeyen, bekar ve fakir Yahudiye bir cin çıkagelmiş. “Benden bir şey dile, yerine getireceğim” demiş. Yahudi düşünürken cin yardımcı olmak için sormuş: “Gözlerini mi istersin, zenginlik mi istersin, evlenmek mi istersin?” Yahudi biraz düşünüp cevap vermiş: “Oğlumu altınlarımı sayarken görmek istiyorum...”
*****
Cihangir’e otopark
“Cihangir’e İSPARK otopark inşa etti. Otopark 1938 senesinde bir hayırsever hanımın çocuk bahçesi yapılması için bağışladığı arsaya yapıldı.10 gün içerisinde açılacak.Türkiye’nin halka dönük bir otoparkının aylık kirasını 300 TL yaptılar. İstanbul’un en pahalı otoparklarından biri olmaktadır. Karaköy İSPARK otoparkın araç fiyatı şu anda aylık 210 TL’dir. Cihangir halkı Beyoğlu Belediye seçimlerinde AKP’ye oy atmaması nedeni ile cezalandırılmaktadır. Cihangir Caddesi’ne İSPARK’lılar levhalar dikerek halkın arabalarını parka konulması için baskı yapmaktadırlar. Park ücreti makul seviyeye çekilmelidir. Can Bey; sizden ricam sayfanızda ufak da olsa buna yer verirseniz, bütün Cihangirliler adına size teşekkür ederim. Kemal Eyüboğlu”
Darbe planlarıyla ilgili belgeler malum gazeteye bavulla gelmiş. Anlaşılan darbe satmaya çalışanlar bavul ticaretine başladı!
(Gani Yıldız)
*****
Darbe olursa dış müdahale olurmuş
Saat 11.00 sıralarında açık televizyondan gelen konuşmaları dinliyorum. Balyoz-darbe konuşmaları yapılıyor. Programa katılan İhsan Dağı’ya sıra geliyor. Dağı son zamanların en “demokrat!” isimlerinden. “Bir darbe olursa dış güçler müdahale eder, iç savaş çıkar, Sevr Anlaşması’ndaki gibi ülke bölünür” dedi.
Bekledim ki sunucular “Bu nasıl olacak?” diye sorarlar diye, ama belli ki öyle bir şaşırdılar ki onlar da, laf kaynadı gitti.
Kim bilir kaç yıldır bu ülkede darbe olamayacağını, çünkü bunun uluslararası karşılığının bulunmadığını, bir darbe yapılması halinde Türkiye’nin bütün kaynaklarının kesileceğini anlatmaya çalışıyorum.
Bunları her yerde söylerken Türkiye’ye bir dış müdahale olacağını hiç düşünmemiştim.
Ama darbe tartışmalarından nemalananlar ısrarla “darbe olacak da olacak” diye müthiş bir istismar yapıyorlar.
İhsan Dağı ise, belki de farkında olmadan ağzındaki baklayı çıkarıverdi: “Darbe olursa uluslararası güçler Türkiye’ye müdahale eder.” Bunun tercümesi; iç savaş çıkartıp Türkiye’ye tıpkı Irak’taki gibi askeri müdahale yapmak ve ülkeyi Kurtuluş Savaşı öncesi gibi paylaşmaktır.
Kim bilir, ısrarla darbe söylentisi çıkaranların asıl amacı budur belki. Türkiye sevgisizliklerini her fırsatta gösteren, Kürt-Türk halkları arasında düşmanlığı körüklemek için ellerinden geleni yapan, etnik ve dini farklılıkları sürekli kaşıyarak çatışma çıkmasını sağlamaya çalışan, yargıyı teslim aldıktan sonra orduyu da yıpratmak için yoğun kavga verenlerin asıl amacı gerçekten bir darbeye yol açıp bu planı devreye sokmaktır.
Bütün yaşadıklarımızı göz önüne alınca, bu düşünce hiç de uçuk komplo teorisi gibi gelmiyor bana.
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Can ATAKLI :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz