Sayın Büyük'ün, IMF açıklaması ile kimler köşeyi döndü?
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Mustafa MUTLU :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Sayın Büyük'ün, IMF açıklaması ile kimler köşeyi döndü?
En Büyük Devlet Büyüğü, 11 Ocak 2009 Pazartesi günü Lübnan Başbakanı Saad Hariri ile bir basın toplantısı düzenlemişti... Konuyla hiç alakası yokken, birdenbire IMF-Türkiye görüşmeleri hakkında çok önemli bir açıklama yaptı:
“IMF ile olan görüşmeler büyük ölçüde, şu anda aşılmış noktada, bu konu ile ilgili olarak artık herhalde gün, hafta içinde... Bu iş çözülecektir...”
***
Sayın Büyük’ün bu sözleri borsayı coşturdu:
Saf küçük yatırımcı, elindeki avucundakini hisse senedine yatırdı...
Birikimlerini dövizde tutanlar, bu anlaşmayla Türk Lirası’nın değer kazanacağını düşünerek, dövizlerini TL’ye çevirdi...
Yatırım aşamasında olan firmalar, dövizin düşüşe geçeceği beklentisiyle bu kararlarını ertelediler...
İhracatçı firmalar siparişlerini dondurdu...
Sonuçta...
O sözlerin üzerinden tam 19 gün geçti; gün de bitti hafta da... Ama henüz IMF’yle anlaşma imzalanamadı!
Olan da borsadaki küçük yatırımcılara, ellerindeki dövizi bozduran ya da yatırımlarını, siparişlerini erteleyen firmalara oldu!
***
Olaya bir de tersinden bakalım:
Sayın Büyük o sözleri söyleyince birileri kaybettiği gibi, birileri de inanılmaz paralar kazandı...
Onlar diğerleri gibi davranmayıp, ellerindeki hisse senetlerini sattı...
Böylece servetlerine servet kattı...
Soru basit:
Kim onlar?
***
Sakın yanlış anlaşılmasın; Sayın Büyük’ü suçlamıyorum...
Sadece tüm devlet büyüklerinin ağızlarından çıkan sözlerin “senet” olması gerektiğini düşünüyorum...
Eğer Sayın Büyük “birkaç gün ya da hafta içinde” dediyse; bu anlaşma mutlaka o hafta içinde imzalanmalıydı...
İmzalanamıyorsa... Son anda beklenmeyen bir anlaşmazlık çıktıysa... O zaman da aynı Sayın Büyük, yine kameraların karşısına çıkıp, “Ben böyle dedim ama anlaşma gecikti” diye bilgi vermeliydi...
Sözlerini manipülasyon aracı olarak kullananlara fırsat tanımamalıydı...
***
Devlet yöneticilerinin “inandırıcı” olmak gibi bir zorunlulukları vardır...
Aksi halde kendilerine duyulan güveni kaybederler ki; o zaman “yalancı çoban”a dönerler...
Bir gün gerçekten “yangın çıktığında” kimse onlara inanmaz...
Olan da tabii halka olur!
***
GÜNÜN SORUSU
Emniyet Genel Müdürü, dünkü Emniyet Müdürleri Toplantısı’nda hukukun üstünlüğü ilkesinden taviz vermeyeceklerini söylemiş...
O zaman; mahkemelerin ‘görüldükleri yerde alınıp getirecekler’ diye karar verdiği eski DTP’liler neden hâlâ “görülemiyor?”
VATAN okurunun balyoz soruları!
Okurlarımızdan Metin Y. Taraf Gazetesi’nin gündeme getirdiği Balyoz Darbe Planı hakkındaki haberlerden bunalmış; içinden çıkamadığı soruları yazıp göndermiş... İşte o sorular:
1) Birinci Ordu’dan emekli olduğu belirtilen ihbarcı, darbe planına ait 5 bin sayfadan fazla belgeyi ve bir sürü CD’yi, Birinci Ordu Karargâhı’ndan da bavulla mı çıkarmış? Eğer öyleyse; bavula bakmak kimsenin aklına gelmemiş mi? Birinci Ordu’da güvenlik önlemleri bu kadar mı yetersiz?
2) Yoksa her gün birkaç sayfa mı sızdırmış? Bu durumda günde 10 sayfa çıkarmış olsa, 5 bin sayfalık darbe setinin tamamı için iki yıldan fazla bir zaman uğraşmış olması gerekmez mi? Askerlerin görev yerleri ortalama iki yılda bir değiştiğine göre; sızdırmaya başka yere atandığında da mı devam etmiş?
3) Bu çok gizli dokümanlar süper market raflarında mı saklanıyor ki böyle ortalığa saçılabiliyor?
4) Eğer; belgeler gizli odadan alınıyorsa; o odalara girme yetkisine sahip personel bilinmiyor mu?
5) Bu subay, neden darbe planının sadece önemli bölümlerini sızdırmadı da büyük bir riski göze alarak ille de tamamını çıkarmak için uğraştı?
6) Eğer 5 bin sayfanın tamamı çok önemli ise, bu kadar mükemmel planlanmış (!) bir darbe, nasıl oldu da uygulamaya konulamadı?
7) Bavul dolusu çok gizli darbe planını bunca senedir nerede ve nasıl sakladı?
Müzik CD’lerinin bile delil kabul edildiği olası bir Ergenekon baskınında, bu belgelerle birlikte yakalanmaktan hiç mi korkmadı?
***
Yamandır bizim okur, yaman...
Keşke o planlarını sızdıran muhbir, bu sorulara yanıt verebilse!
“IMF ile olan görüşmeler büyük ölçüde, şu anda aşılmış noktada, bu konu ile ilgili olarak artık herhalde gün, hafta içinde... Bu iş çözülecektir...”
***
Sayın Büyük’ün bu sözleri borsayı coşturdu:
Saf küçük yatırımcı, elindeki avucundakini hisse senedine yatırdı...
Birikimlerini dövizde tutanlar, bu anlaşmayla Türk Lirası’nın değer kazanacağını düşünerek, dövizlerini TL’ye çevirdi...
Yatırım aşamasında olan firmalar, dövizin düşüşe geçeceği beklentisiyle bu kararlarını ertelediler...
İhracatçı firmalar siparişlerini dondurdu...
Sonuçta...
O sözlerin üzerinden tam 19 gün geçti; gün de bitti hafta da... Ama henüz IMF’yle anlaşma imzalanamadı!
Olan da borsadaki küçük yatırımcılara, ellerindeki dövizi bozduran ya da yatırımlarını, siparişlerini erteleyen firmalara oldu!
***
Olaya bir de tersinden bakalım:
Sayın Büyük o sözleri söyleyince birileri kaybettiği gibi, birileri de inanılmaz paralar kazandı...
Onlar diğerleri gibi davranmayıp, ellerindeki hisse senetlerini sattı...
Böylece servetlerine servet kattı...
Soru basit:
Kim onlar?
***
Sakın yanlış anlaşılmasın; Sayın Büyük’ü suçlamıyorum...
Sadece tüm devlet büyüklerinin ağızlarından çıkan sözlerin “senet” olması gerektiğini düşünüyorum...
Eğer Sayın Büyük “birkaç gün ya da hafta içinde” dediyse; bu anlaşma mutlaka o hafta içinde imzalanmalıydı...
İmzalanamıyorsa... Son anda beklenmeyen bir anlaşmazlık çıktıysa... O zaman da aynı Sayın Büyük, yine kameraların karşısına çıkıp, “Ben böyle dedim ama anlaşma gecikti” diye bilgi vermeliydi...
Sözlerini manipülasyon aracı olarak kullananlara fırsat tanımamalıydı...
***
Devlet yöneticilerinin “inandırıcı” olmak gibi bir zorunlulukları vardır...
Aksi halde kendilerine duyulan güveni kaybederler ki; o zaman “yalancı çoban”a dönerler...
Bir gün gerçekten “yangın çıktığında” kimse onlara inanmaz...
Olan da tabii halka olur!
***
GÜNÜN SORUSU
Emniyet Genel Müdürü, dünkü Emniyet Müdürleri Toplantısı’nda hukukun üstünlüğü ilkesinden taviz vermeyeceklerini söylemiş...
O zaman; mahkemelerin ‘görüldükleri yerde alınıp getirecekler’ diye karar verdiği eski DTP’liler neden hâlâ “görülemiyor?”
VATAN okurunun balyoz soruları!
Okurlarımızdan Metin Y. Taraf Gazetesi’nin gündeme getirdiği Balyoz Darbe Planı hakkındaki haberlerden bunalmış; içinden çıkamadığı soruları yazıp göndermiş... İşte o sorular:
1) Birinci Ordu’dan emekli olduğu belirtilen ihbarcı, darbe planına ait 5 bin sayfadan fazla belgeyi ve bir sürü CD’yi, Birinci Ordu Karargâhı’ndan da bavulla mı çıkarmış? Eğer öyleyse; bavula bakmak kimsenin aklına gelmemiş mi? Birinci Ordu’da güvenlik önlemleri bu kadar mı yetersiz?
2) Yoksa her gün birkaç sayfa mı sızdırmış? Bu durumda günde 10 sayfa çıkarmış olsa, 5 bin sayfalık darbe setinin tamamı için iki yıldan fazla bir zaman uğraşmış olması gerekmez mi? Askerlerin görev yerleri ortalama iki yılda bir değiştiğine göre; sızdırmaya başka yere atandığında da mı devam etmiş?
3) Bu çok gizli dokümanlar süper market raflarında mı saklanıyor ki böyle ortalığa saçılabiliyor?
4) Eğer; belgeler gizli odadan alınıyorsa; o odalara girme yetkisine sahip personel bilinmiyor mu?
5) Bu subay, neden darbe planının sadece önemli bölümlerini sızdırmadı da büyük bir riski göze alarak ille de tamamını çıkarmak için uğraştı?
6) Eğer 5 bin sayfanın tamamı çok önemli ise, bu kadar mükemmel planlanmış (!) bir darbe, nasıl oldu da uygulamaya konulamadı?
7) Bavul dolusu çok gizli darbe planını bunca senedir nerede ve nasıl sakladı?
Müzik CD’lerinin bile delil kabul edildiği olası bir Ergenekon baskınında, bu belgelerle birlikte yakalanmaktan hiç mi korkmadı?
***
Yamandır bizim okur, yaman...
Keşke o planlarını sızdıran muhbir, bu sorulara yanıt verebilse!
Mustafa MUTLU- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 170
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : mmutlu@gazetevatan.com
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 27/05/08
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Mustafa MUTLU :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz