Liberal demek cahil demek olmamalı...

tarafından **Süheyl BATUM** 2010-02-04, 06:08

Hiç kuşku yok ki büyük plan tüm açıklığı ile ortaya çıktı. Yani amiyane olacak ama, takke düştü kel göründü. Ekonomik sistemde de amaç ortaya çıktı. Gerçi daha önce de tarım kesiminde yapılanlarla, fındık, tütün, buğday üreticilerine, daha sonra 1 Mayıs’ta işçilerin tümüne yapılanlar ile açıkça ortaya çıkmıştı. Ama Tekel işçilerinin durumu, üstelik bir bakanın “anlaşmazsanız pişman olursunuz, dışarıda işsiz bekleyen binlerce kişi var” ve diğer bir bakanın da “bizim kabahatimiz merhamet göstermiş olmamız” demesi, hiç tartışılmayacak biçimde açıkça ortaya çıkardı. Öyle bir sistem öngörülüyordu ki, dolar milyarderleri 10 katına çıkacaktı. Hükümete yanaşan iş adamları, bir anda bir başka iş adamının evine, arsasına, fabrikasına, binasına, hatta “basın kuruluşlarına” neredeyse hiç para ödemeden oturacaktı. Siyasetçilerin çocukları gemi, işletme, para sahibi olacaktı. Tekel’in içki bölümü “yandaşlara peşkeş çekilecek ve 290 milyon dolara alınıp, birkaç ay sonra 950 milyon dolara el değiştirecekti”. Ekonomi böyle işlerken, birileri de “harika gidiyoruz, devlet hiçbir şey yapmamalı” ya da “ne var, yabancı malı alıp götürecek mi” diyeceklerdi. Her gazetede dürüst, namuslu gazeteciler yazdığında hiç ilgilenmeyeceklerdi. Ya da “canım global ekonomiyi anlamıyorlar ki” türünden saçmalıklarla, bizleri inandırmaya çalışacaklardı.

***

Hukukta da aynısı oldu. Ve şimdi de bu büyük planın “yargıyı ortadan kaldırma ve siyasal iktidara bağlama” ayağı devreye sokuldu. Tabii yine aynı şekilde aynı liberal ve bir de tarafsız(!) aydınlar, gazetecilerle. Bir televizyon programında seyrettim. Sözüm ona, “Hitler rejimine neden olan yargıymış, Türkiye’de de aynı tehlike varmış. Yargının kendi içine kapanık olması Hitler rejimini getirmişmiş, aynı tehlike bugün iktidar nedeniyle değil, yargı nedeniyle geçerli imiş.” Bunu söyleyen genç bir akademisyen olmasa, örneğin liberal bir aydın, tarafsız(!) bir gazeteci yani hepimizin bildiği kişilerden olsa bir şey yazmayacağım. “Cahilliğindendir ya da yandaşlığındandır” deyip geçeceğim ama genç bir akademisyen üstelik raportör.

O yüzden sadece “yanılıyor” diyeceğim... Çünkü Weimar Anayasası’nın uygulandığı dönemi bilen herkes, Weimar Anayasası’nda Devlet Başkanı’na tanınan yetkileri, özellikle ünlü 48. maddeyi, siyasal istikrarsızlığı; 3 yılda 5 kez genel seçimlere gidildiğini, Devlet Başkanı Hindenburg’un 25 ve 53. maddelerde tanınan yetkilerini Hitler lehine kullandığını bilen herkes ve yine 109 ve devamı maddelerde tanınan hak ve özgürlüklerin hukuksal güvencelerinin bulunmadığını ve 48. madde ile ortadan kolaylıkla kaldırıldığını bilen herkes, son olarak da bir Anayasa Mahkemesi’nin bulunmadığını, 19. maddedeki yargı kurumunun, bu tehlikeleri önlemek amacı ile kurulmadığını bilen herkes, Hitler’in nasıl ve ne yollarla iktidara geldiğini bilir. Ve “Hitler’i siyasal partilere açık olmayan yani sözüm ona demokrasiye kapalı olan(!) yargı gücünün getirmediğini” bilir.

***

Ama “genç akademisyen yanılabilir tabii de”, bir bakarsınız onun hatasından yola çıkan “liberaller, gazeteciler” hemen atlamışlar. Nitekim geçen akşam bir program daha. Üstelik artık bir de takke düştü kel göründü ya... Katılanlar neyi tartıştılar biliyor musunuz? “Anayasa Mahkemesi’nin demokrasi için ne kadar gereksiz ve yanlış olduğunu...” Ve bir de sıkı durun “Anayasa Mahkemesinin 27 Mayıs darbesi tarafından getirilen ve demokrasiyi sınırlamakla görevli bir askeri vesayet kurumu olduğunu!” Gerçi bu arada Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, diğer 3 kişiye, tam tersini anlatmaya çabalıyordu...

İşte aman; genç akademisyenlerin, üstelik raportörlerin hata yapmaması gerekiyor. Yoksa kendilerine ister “tecrübeli” densin, ister tecrübesiz, ister cahil olsunlar, ister yandaş, bir takım cahiller, yandaşlar tarafından kullanılmaları işten bile değil. Ve bir bakarsınız bir programda söyledikleriniz “mahkemelere ne gerek var canım” sonucuna bağlanıvermiş.

Sitemize hoş geldiniz sayın

Misafir

Liberal demek cahil demek olmamalı...

Liberal demek cahil demek olmamalı...