Musalla taşındaki Türkiye
1 sayfadaki 1 sayfası
Musalla taşındaki Türkiye
Türkiye artık neredeyse “musalla taşına yatırıldı.”
Türkiye’de
Türkler Mustafa Kemal Atatürk’ü anmaktan çekinir hale getirildi.
Böyle
bir ortamda, daha kıl-tüy tartışmaları ile oyalanıyoruz. Muhalefet de
buna ortak oluyor. Karşılıklı kavgalarla halk uyutuluyor.
Eski
numaralar
AKP’yi iktidara ve Çankaya’ya taşıyanlar, yine
“eski numaralara” başvuruyorlar. Yine “eski hesap sorma numaraları”
gündeme getiriliyor. Halkın gazını alalım, seçimler yaklaşıyor yerimizi
koruyalım diye.
Daha önce de hep hesap sormaktan söz ettiler, sonra
hesap verdiler!..
Ama, politika cilvesiz olmuyor demek ki, yine aynı
cilveleri görüyoruz.
Çözüm üretmek yerine, kavga en
kolayı
tabii.
Birinde akıl, diğerinde ağız dalaşı ve kaba kuvvet kolaycılığı
söz konusu.
En son tartışmalardan biri “Türbanla askeri hastaneye
girilip girilmemesi” konusu.
Oysa, bu milletvekillerinin tümü de
biliyor ki, bulundukları TBMM’ye de hanımlar istedikleri giysilerle
giremiyorlar.
Örneğin, özgürlüklerin olması gereken ve bu konuda
yasaların yapıldığı TBMM’ye kadın milletvekilleri normal bir pantolonla
giremiyor.
Bunu dile getirmiyorlar.
AKP’nin elinde haksız elde
ettiği ezici bir milletvekili çoğunluğu var. “Askeri tesise türbanla
giremiyoruz” diye bağırarak yine oy toplamaya çalışıyor ama, bu gücüyle
önce “Meclis’e girme” yolunu açmıyor.
Bunda da mı asker suçlu acaba?
Ayrıca,
Sayın Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Başbuğ buna da üzülüyor mudur?
“Yücelik
belgesi”
Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekibi, kutsal
değerlerin arkasına sığınarak politika yapmayı sürdürüyor.
Geçtiğimiz
birkaç gün içinde de bunları yaşadık. Öfkeleriyle toplumu ve Meclis’i
yine gerdiler.
Onlara birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum.
Kendi
anlayacakları dilden.
Şeyh Ebebâli’nin Osman Gazi’ye
vasiyet
gibi öğüdünü artık nerdeyse
herkes biliyor.
Hani, “Ey Oğul,
Beysin... Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Kırılmak bize, gönül
almak sana... Suçlamak bize, katlanmak sana... Geçimsizlikler bize,
adalet sana...” sözlerinin yer aldığı öğüt.
Şimdi bir de, Kanuni
Sultan Süleyman’ın bir yöneticisine yazdığı ve “Yücelik Belgesi” diye
anılan öğütlerini hatırlatayım.
Bakın bırakın “Peygambere
benzetilmeyi”, nasıl “iyi insan” ve “iyi yönetici” olunuyormuş?
Her
iyiliğin kaynağı adalettir. Adil olmayan kişinin elinden çıkan iş
kötüdür.
Peygamberimiz, “Bir günün adaleti, yetmiş yıllık ibadetten
üstündür!”
buyurmuştur.
Öyle insanlar var ki, ellerinde fırsat
yokken salih, abit ve zahit (iyi, sürekli ibadet eder, hayırlı kul-HC)
görünürler. Ellerine fırsat geçince nemrut (zalim-HC) kesilirler.
Hizmetinde
kullandığın adamların dış hallerine aldanma! Mala muhabbet göstereni
devlet hizmetinde kullanma! Zira o adamlardır ki, Allah’ın bana emanet
ettiği halkı ezerler... Kıyâmet günü sorumlu benim!
Ey Gazi Bali Bey;
Mansıbımın
(memurlarımın-HC) geliri masrafıma yetmez diye gam çekme! Ne dileğin
varsa benden iste!
Sana emanet ettiğim askerlerimin ve tebaamın
gençlerini evlat, ihtiyarlarını baba yaşlılarını da kardeş bil! Bilhassa
fukaraya şefkat ve muhabbetle ihsan kapılarını aç!
400
yılın hesabı...
Ne diyordu Atatürk?
“Bizimle 3-4 senelik
bir hesap görmüyorlar. 300-400 senelik bir hesabı görmeye başlıyorlar.”
Osmanlı’nın çöküş dönemi karikatürlerine bakarsanız, devlet
çökerken, birbiriyle yumruklaşan vekilleri görürsünüz.
Şimdiki
gibi!..
Yok mudur, Türkiye’yi yatırıldığı musalla taşından kaldıracak
bir parti?
Türkiye’de
Türkler Mustafa Kemal Atatürk’ü anmaktan çekinir hale getirildi.
Böyle
bir ortamda, daha kıl-tüy tartışmaları ile oyalanıyoruz. Muhalefet de
buna ortak oluyor. Karşılıklı kavgalarla halk uyutuluyor.
Eski
numaralar
AKP’yi iktidara ve Çankaya’ya taşıyanlar, yine
“eski numaralara” başvuruyorlar. Yine “eski hesap sorma numaraları”
gündeme getiriliyor. Halkın gazını alalım, seçimler yaklaşıyor yerimizi
koruyalım diye.
Daha önce de hep hesap sormaktan söz ettiler, sonra
hesap verdiler!..
Ama, politika cilvesiz olmuyor demek ki, yine aynı
cilveleri görüyoruz.
Çözüm üretmek yerine, kavga en
kolayı
tabii.
Birinde akıl, diğerinde ağız dalaşı ve kaba kuvvet kolaycılığı
söz konusu.
En son tartışmalardan biri “Türbanla askeri hastaneye
girilip girilmemesi” konusu.
Oysa, bu milletvekillerinin tümü de
biliyor ki, bulundukları TBMM’ye de hanımlar istedikleri giysilerle
giremiyorlar.
Örneğin, özgürlüklerin olması gereken ve bu konuda
yasaların yapıldığı TBMM’ye kadın milletvekilleri normal bir pantolonla
giremiyor.
Bunu dile getirmiyorlar.
AKP’nin elinde haksız elde
ettiği ezici bir milletvekili çoğunluğu var. “Askeri tesise türbanla
giremiyoruz” diye bağırarak yine oy toplamaya çalışıyor ama, bu gücüyle
önce “Meclis’e girme” yolunu açmıyor.
Bunda da mı asker suçlu acaba?
Ayrıca,
Sayın Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Başbuğ buna da üzülüyor mudur?
“Yücelik
belgesi”
Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekibi, kutsal
değerlerin arkasına sığınarak politika yapmayı sürdürüyor.
Geçtiğimiz
birkaç gün içinde de bunları yaşadık. Öfkeleriyle toplumu ve Meclis’i
yine gerdiler.
Onlara birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum.
Kendi
anlayacakları dilden.
Şeyh Ebebâli’nin Osman Gazi’ye
vasiyet
gibi öğüdünü artık nerdeyse
herkes biliyor.
Hani, “Ey Oğul,
Beysin... Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Kırılmak bize, gönül
almak sana... Suçlamak bize, katlanmak sana... Geçimsizlikler bize,
adalet sana...” sözlerinin yer aldığı öğüt.
Şimdi bir de, Kanuni
Sultan Süleyman’ın bir yöneticisine yazdığı ve “Yücelik Belgesi” diye
anılan öğütlerini hatırlatayım.
Bakın bırakın “Peygambere
benzetilmeyi”, nasıl “iyi insan” ve “iyi yönetici” olunuyormuş?
Her
iyiliğin kaynağı adalettir. Adil olmayan kişinin elinden çıkan iş
kötüdür.
Peygamberimiz, “Bir günün adaleti, yetmiş yıllık ibadetten
üstündür!”
buyurmuştur.
Öyle insanlar var ki, ellerinde fırsat
yokken salih, abit ve zahit (iyi, sürekli ibadet eder, hayırlı kul-HC)
görünürler. Ellerine fırsat geçince nemrut (zalim-HC) kesilirler.
Hizmetinde
kullandığın adamların dış hallerine aldanma! Mala muhabbet göstereni
devlet hizmetinde kullanma! Zira o adamlardır ki, Allah’ın bana emanet
ettiği halkı ezerler... Kıyâmet günü sorumlu benim!
Ey Gazi Bali Bey;
Mansıbımın
(memurlarımın-HC) geliri masrafıma yetmez diye gam çekme! Ne dileğin
varsa benden iste!
Sana emanet ettiğim askerlerimin ve tebaamın
gençlerini evlat, ihtiyarlarını baba yaşlılarını da kardeş bil! Bilhassa
fukaraya şefkat ve muhabbetle ihsan kapılarını aç!
400
yılın hesabı...
Ne diyordu Atatürk?
“Bizimle 3-4 senelik
bir hesap görmüyorlar. 300-400 senelik bir hesabı görmeye başlıyorlar.”
Osmanlı’nın çöküş dönemi karikatürlerine bakarsanız, devlet
çökerken, birbiriyle yumruklaşan vekilleri görürsünüz.
Şimdiki
gibi!..
Yok mudur, Türkiye’yi yatırıldığı musalla taşından kaldıracak
bir parti?
Hulki CEVİZOĞLU- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 46
Yaş : 66
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz