Türkiye bunu kaldıramaz
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Altemur KILIÇ :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Türkiye bunu kaldıramaz
Medyada bir sürü, kadınlı erkekli liboş, yalaka,
aydın müsveddesi var. Köşelerinden atıp tutarlar, ahkâm keserler.
Bunların “dişileri” de var. Fakat tabii bunlara karşılık, dürüst ve
cesur kalemler, aydınlar, profesörler de var!
Medyada bunlardan
biri, Ruhat Mengi, Vatan gazetesindeki yürekli yazılarından başka, Pazar
günleri yaptığı TV programında gerçek uzmanları, “bilenleri” topluyor.
Son programında da öyle oldu. Emekli Oramiral Atilla Kıyat, Hukuk
Profesörü. Dr. Ersan Şen, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Nurşen Mazıcı, Din Yüksek Kurulu eski uzmanı, ilahiyatçı
Doç. Dr. Niyazi Kahveci ve SONAR Araştırma Şirketi Başkanı Hakan
Bayrakçı ile günün olaylarını “tartışmadılar” biri birlerini
tamamladılar, “ötekilerin” bilgisizliklerini, kötü niyetlerini ortaya
koydular.
Amiral Kıyat’ın önerisi
Bu
programda Anayasa değişikliğinden, yargının saptırılmasından, kötüye
kullanılmasından başka, dinin siyasete nasıl alet edildiğine kadar, çok
doğrular konuşuldu. Fakat bence, en vurucu ve tartışılacak sözleri, Org.
Başbuğ’un “Bizim de bildiklerimiz var” çıkışını değerlendiren Atilla
Kıyat söyledi; “Sayın Başbuğ, ısrarla hukuk içinde kalarak göreceksiniz
ne yapacağımı diyor... Ben Sayın Başbuğ’un ne yapacağını tabii ki
bilemem. Ama tahmin edebilirim. Bir gün Sayın Başbuğ arkasına üç kuvvet
komutanını, bir de Jandarma Genel Komutanı’nı alıp, yerli ve yabancı
basın mensuplarının karşısına oturup, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı
yapılan savaşın planlayıcılarını, kanıtlarını ortaya koyar... ’Ben bu
kanıtları 1 yıl boyunca Başbakan’a da Cumhurbaşkanı’na da sundum. Ben
bir savaşta TBMM’ye karşı sorumlu olan Başbakan’ın stratejileriyle harp
edeceğim, benim başkomutanım da Sayın Cumhurbaşkanı olacak. Ama 1 yıldır
bana destek vermeyen, benim bu derdime çare bulamayan yönetimle görevde
kalamıyorum. Görevimi yapamayacak hale geldiğim için, ben ve 4
arkadaşımız istifa ediyoruz’derse, bunu ne hükümet kaldırabilir, ne de
Türkiye kaldırabilir.”
Bir yere kadar çok doğru. Fakat bu hareketi,
önce “görevlerini neden yapamadıklarını” ayrıntılarıyla ifade ettikten
sonra yapmalıdırlar! Ama korkarım, bu iktidarda bu vurdumduymazlık
oldukça, bu istifaları nimet ve fırsat bilirler!
Bakın, Devlet
Bakanı Faruk Çelik, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “Çok
üstümüze gelirlerse biz de bildiklerimizi açıklarız” sözleri hususunda;
“Halkımız Genelkurmay Başkanlığı’nın bu boyutuyla çok yaygın
ölçüsüz tartışılmasından hoşlanmıyor. Genelkurmay Başkanımızın aralıklı
olarak açıklayacağım, açıklıyorum tarzındaki bir görüntüsünden bir aktif
aktör olarak görüntüsünden de rahatsızlık duyuluyor. Ben şunu
söylüyorum; Bizim kurumlarımız, kurallarımız var. Hukuk devletiyiz. Bu
çerçevede herkesin alanı belli. Hepimiz Türkiye’yi sevdiğimize göre,
herkes orada dursun” demiş. Yani Başbuğ’a “kaç-karışma-konuşma” demek
istiyor... Çelik, eğer Başbakanın sözcüsüyse anlaşılan iktidar
verilen“pası” alamamış, asıl “mesajı” anlayamamış! Eğer halkımız
rahatsızsa asıl Orduya yapılan saldırılardan rahatsızdır!
Ve
anlaşılıyor ki “toplu istifanın” manasını da anlamayacaklar, yanlış
yorumlayacaklar ve kullanacaklardır! Bu, tramvay dolusu oylarla gelen
iktidarların müzmin hatasıdır! Durun bakalım neler olacak?
Çetin Doğan Paşa’nın emir subayı Şu sırada Orduya karşı
sürdürülen psikolojik, ahlaksız saldırıda, en önemli unsur,
“dezenformasyon.” Hitlerin taktiği; “Öyle büyük bir yalan söyle ki
inanmamak mümkün olmasın.” Star gazetesi köşe yazarı Aziz Üstel’e Çetin
Paşa’nın, sözde emir subayı tarafından gönderilen taahhütlü mektup da
öyle... Mektup kendisine taahhütlü gönderilmiş! Adam “Balyoz”
iddiasının doğru olduğunu, kendi gördüklerinden, duyduklarından
doğruluyor! Üstel, 2002-2003 yılları arasında görev yaptığını iddia
eden “muhbirin” adını biliyor ama açıklamıyor. Böylesine bir konuda
bir yazarın “haber kaynağını açıklamamak” diye bir imtiyazı olamaz!
Üstel, eğer hakikaten doğrulardan yanaysa, önce o dönemde Paşa’nın emir
subayının kim olduğunu araştırması gerekirdi. Bu kolay; ben soruşturdum;
on dakikada öğrendim. Paşanın emir subayları malum ve “Muhbir”
bunlardan biri değil? Aziz Üstel’in şimdi “muhbirin” adını açıklaması
gerekir. Tabii maksadı, Orduyu yıpratmak değil de hakikate hizmet
etmekse!
aydın müsveddesi var. Köşelerinden atıp tutarlar, ahkâm keserler.
Bunların “dişileri” de var. Fakat tabii bunlara karşılık, dürüst ve
cesur kalemler, aydınlar, profesörler de var!
Medyada bunlardan
biri, Ruhat Mengi, Vatan gazetesindeki yürekli yazılarından başka, Pazar
günleri yaptığı TV programında gerçek uzmanları, “bilenleri” topluyor.
Son programında da öyle oldu. Emekli Oramiral Atilla Kıyat, Hukuk
Profesörü. Dr. Ersan Şen, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Nurşen Mazıcı, Din Yüksek Kurulu eski uzmanı, ilahiyatçı
Doç. Dr. Niyazi Kahveci ve SONAR Araştırma Şirketi Başkanı Hakan
Bayrakçı ile günün olaylarını “tartışmadılar” biri birlerini
tamamladılar, “ötekilerin” bilgisizliklerini, kötü niyetlerini ortaya
koydular.
Amiral Kıyat’ın önerisi
Bu
programda Anayasa değişikliğinden, yargının saptırılmasından, kötüye
kullanılmasından başka, dinin siyasete nasıl alet edildiğine kadar, çok
doğrular konuşuldu. Fakat bence, en vurucu ve tartışılacak sözleri, Org.
Başbuğ’un “Bizim de bildiklerimiz var” çıkışını değerlendiren Atilla
Kıyat söyledi; “Sayın Başbuğ, ısrarla hukuk içinde kalarak göreceksiniz
ne yapacağımı diyor... Ben Sayın Başbuğ’un ne yapacağını tabii ki
bilemem. Ama tahmin edebilirim. Bir gün Sayın Başbuğ arkasına üç kuvvet
komutanını, bir de Jandarma Genel Komutanı’nı alıp, yerli ve yabancı
basın mensuplarının karşısına oturup, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı
yapılan savaşın planlayıcılarını, kanıtlarını ortaya koyar... ’Ben bu
kanıtları 1 yıl boyunca Başbakan’a da Cumhurbaşkanı’na da sundum. Ben
bir savaşta TBMM’ye karşı sorumlu olan Başbakan’ın stratejileriyle harp
edeceğim, benim başkomutanım da Sayın Cumhurbaşkanı olacak. Ama 1 yıldır
bana destek vermeyen, benim bu derdime çare bulamayan yönetimle görevde
kalamıyorum. Görevimi yapamayacak hale geldiğim için, ben ve 4
arkadaşımız istifa ediyoruz’derse, bunu ne hükümet kaldırabilir, ne de
Türkiye kaldırabilir.”
Bir yere kadar çok doğru. Fakat bu hareketi,
önce “görevlerini neden yapamadıklarını” ayrıntılarıyla ifade ettikten
sonra yapmalıdırlar! Ama korkarım, bu iktidarda bu vurdumduymazlık
oldukça, bu istifaları nimet ve fırsat bilirler!
Bakın, Devlet
Bakanı Faruk Çelik, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “Çok
üstümüze gelirlerse biz de bildiklerimizi açıklarız” sözleri hususunda;
“Halkımız Genelkurmay Başkanlığı’nın bu boyutuyla çok yaygın
ölçüsüz tartışılmasından hoşlanmıyor. Genelkurmay Başkanımızın aralıklı
olarak açıklayacağım, açıklıyorum tarzındaki bir görüntüsünden bir aktif
aktör olarak görüntüsünden de rahatsızlık duyuluyor. Ben şunu
söylüyorum; Bizim kurumlarımız, kurallarımız var. Hukuk devletiyiz. Bu
çerçevede herkesin alanı belli. Hepimiz Türkiye’yi sevdiğimize göre,
herkes orada dursun” demiş. Yani Başbuğ’a “kaç-karışma-konuşma” demek
istiyor... Çelik, eğer Başbakanın sözcüsüyse anlaşılan iktidar
verilen“pası” alamamış, asıl “mesajı” anlayamamış! Eğer halkımız
rahatsızsa asıl Orduya yapılan saldırılardan rahatsızdır!
Ve
anlaşılıyor ki “toplu istifanın” manasını da anlamayacaklar, yanlış
yorumlayacaklar ve kullanacaklardır! Bu, tramvay dolusu oylarla gelen
iktidarların müzmin hatasıdır! Durun bakalım neler olacak?
Çetin Doğan Paşa’nın emir subayı Şu sırada Orduya karşı
sürdürülen psikolojik, ahlaksız saldırıda, en önemli unsur,
“dezenformasyon.” Hitlerin taktiği; “Öyle büyük bir yalan söyle ki
inanmamak mümkün olmasın.” Star gazetesi köşe yazarı Aziz Üstel’e Çetin
Paşa’nın, sözde emir subayı tarafından gönderilen taahhütlü mektup da
öyle... Mektup kendisine taahhütlü gönderilmiş! Adam “Balyoz”
iddiasının doğru olduğunu, kendi gördüklerinden, duyduklarından
doğruluyor! Üstel, 2002-2003 yılları arasında görev yaptığını iddia
eden “muhbirin” adını biliyor ama açıklamıyor. Böylesine bir konuda
bir yazarın “haber kaynağını açıklamamak” diye bir imtiyazı olamaz!
Üstel, eğer hakikaten doğrulardan yanaysa, önce o dönemde Paşa’nın emir
subayının kim olduğunu araştırması gerekirdi. Bu kolay; ben soruşturdum;
on dakikada öğrendim. Paşanın emir subayları malum ve “Muhbir”
bunlardan biri değil? Aziz Üstel’in şimdi “muhbirin” adını açıklaması
gerekir. Tabii maksadı, Orduyu yıpratmak değil de hakikate hizmet
etmekse!
Altemur KILIÇ- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 139
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Altemur KILIÇ :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz