Cesur diye diye övdükleri savcıyı şimdi Ergenekon üyesi olmakla suçluyorlar
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Can ATAKLI :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Cesur diye diye övdükleri savcıyı şimdi Ergenekon üyesi olmakla suçluyorlar
Önümde
bir kitap duruyor. Adı: JİTEM-Türkiye’nin Faili Meçhul Tarihi. Yazarı,
Ecevit Kılıç. Aynı zamanda Taraf Gazetesi yazarı da olan Ecevit Kılıç
her yazısında darbeden söz ediyor.
Bu kitabın 210’uncu sayfasında
bir bölüm başlığı var. Aynen şöyle: JİTEM’i keşfeden cesur savcı.
Ecevit
Kılıç’ın “cesur savcı” olarak nitelediği kişi İlhan Cihaner. 1998
yılında İdil Cumhuriyet Savcısı olan Cihaner, bu tarihten 9 yıl önce
işlenen üçlü bir cinayetin dosyasını yeniden açıyor.
1987’de
Cizre Nusaybin karayolu üzerinde başlarına kurşun sıkılmış halde
cesetleri bulunan üç kişinin JİTEM olarak bilinen birimin ilk cinayeti
olduğu ileri sürülüyor. Cihaner yaptığı araştırmalar sonunda cinayeti
Binbaşı Cem Ersever ve ekibinin işlediği sonucuna varıyor.
Ancak
“cesur” savcı Cihaner ne kadar uğraşsa da önündeki engelleri aşamıyor.
Kırklareli Cezaevi’nde yatan itirafçı İbrahim Babat’ın ifadesini almak
için verdiği çabalar da boşa çıkıyor.
Savcı Cihaner bunun üzerine
itirafçı Babat’a sorulmak üzere 60 soru hazırlıyor. Ancak Kırklareli
Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruların hiçbirini Babat’a sormuyor.
Çaresi
kalmayan Cihaner hazırladığı dosyayı Diyarbakır DGM Başsavcılığı’na
gönderiyor ve hazırladığı raporda adını vermeden JİTEM örgütünü
tanımlayarak şu anda Ergenekon sanığı olan emekli Albay Arif Doğan’ın da
adını vererek, örgütün bir çete olduğunu belirtiyor.
Savcı İlhan
Cihaner bununla da kalmayıp JİTEM’i açığa çıkarmak için Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne de bir yazı gönderiyor.
Savcıların çok ender başvurdukları bir yöntem olan ve “değerlendirme
yazısı” olarak nitelenen bu mektupta Cihaner, olayları tarihleriyle
birlikte sıralayarak bu örgütün pek çok kanlı olaya imza attığını
belirtiyor.
Cihaner bu konuda belge istenilen kurumlardan cevabın
çok geç geldiğini ya da hiç gelmediğini de belirterek bu durumda
bağlantıları ortaya çıkarmanın mümkün olmadığını söylüyor.
Sonuç
olarak savcı Cihaner’in bundan 12 yıl önce başlattığı soruşturma hiçbir
ilerleme kaydetmeden bugüne kadar geliyor.
Şimdi bütün bunları
neden yazdım. Dikkatli okurlar sanıyorum “Cesur Savcı İlhan Cihaner”
adını ilk okuduklarında anlamışlardır. Çünkü Taraf yazarının “cesur”
olarak nitelediği savcı Cihaner şu anda Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı.
Cihaner
bir süredir hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle dün gözaltına
alındı. Evi ve makam odası didik didik arandı. Kendisine yöneltilen
suçlama ise “Ergenekon Terör Örgütü üyesi” olmak.
Yani
Ergenekon’a temel teşkil ettiği ileri sürülen JİTEM’in üzerine ilk giden
savcı Cihaner bugün Ergenekon sanığı.
Cihaner düne kadar
“cesur”du. Oysa aynı savcı bir dini cemaatin üzerine aynı cesaretle
yürüyünce “Ergenekoncu” oluverdi.
İşte görüyor musunuz
Türkiye’nin halini. Sonra ben “liberal maskeli faşistler” deyince
kızıyorlar.
***
Anlayana yeni fıkra
Bu köşeden dün belki
bilinen ama günümüze uygun bir fıkra aktarmıştım. Bugün de okurlardan
Murat S.’den gelen bir fıkrayı yazmak istiyorum. Bu fıkra da tıpkı dünkü
gibi “anlayana” yönelik. Okurum fıkranın sonuna “gericiliğin kötü
kokusunu hissetmeyenlere ve çirkin sesini duymayanlara ithaf olunur”
demiş. Bence de:
“Doktor Bey” der yaşlı kadın “Gaz sorunum var
ancak çok şikâyetçi de sayılmam. Gaz çıkardığım zaman ne ses çıkıyor ne
de kötü kokuyor. Mesela geldiğimden beri en az yirmi kez gaz çıkardım
ama siz farkına bile varmadınız.”
Doktor, “Bu hapları alın bir
hafta sonra sizi tekrar göreyim” der. Bir hafta sonra yaşlı kadın
kontrole gelir. “Doktor Bey bana ne halt verdiniz bilmiyorum” der, “Gaz
çıkardığım zaman hâlâ ses çıkmıyor ama müthiş kötü kokmaya başladı.”
Doktor
“Çok iyi” der, “Burnunuz düzelmiş, şimdi sıra kulaklara geldi.”
***
Yine çocuklar
yargılanacak ve kızacağız
Medya olarak da çok suçumuz
var kabul etmek gerek. itsürüsü biliyorsunuz birkaç yıldan beri sokak
çatışmalarında küçük çocukları kullanıyor. Çocuklar ellerinde taşlar ve
molotof kokteylleri ile polise saldırıyorlar.
Polisin müdahalesi
sonunda da ezilen, ıslanan, dayak yiyen ve gözaltına alınan da bu
çocuklar oluyor.
Ancak her şer örgütünün yaptığı kurnazlık gibi
itsürüsü da yaşı küçük çocuklara yasal olarak ağır cezalar verilemeyeceğini
bildiği için bu oyunu oynamaktan kaçınmıyordu.
Medya olarak biz
de hemen her seferinde “Yine çocukları öne çıkardılar” diye şiddetli
yayınlar yaptık. Sonunda çıkarılan yasalarla sokaklarda taş atan bu
çocuklar da terörist kapsamına alındı ve art arda cezalar yağmaya
başladı.
Bu kez de başka feryat başladı. “Küçücük çocuklara bu
kadar ceza verilir mi?” diye soruldu. Kesinlikle katılıyorum. Parmak
kadar çocuklar taş attıkları için 15-20 yıla mahkûm edilemez.
Ama
bizde yasalar belli tepkilerden sonra çıkarıldığı için hep bu geliyor
başımıza. Şimdi bu yasanın düzeltilmesi için yine kollar sıvandı.
Ceza
ağır olur olmaz, farklı bir konu, ama sonuçta taş atan çocuklar yine
olacak. Bu durumda yasalara ana-babaların sorumluluğu eklenebilir. Taş
atan çocuk konusunda elbette bir yasal işlem yapılır ama asıl yargılama
bu çocukların ana-babasına yönelik olur.
Böylelikle çocukları
ateş hattına iten ana-babalar önce durup düşünürler.
Bunu
önermek istedim.
bir kitap duruyor. Adı: JİTEM-Türkiye’nin Faili Meçhul Tarihi. Yazarı,
Ecevit Kılıç. Aynı zamanda Taraf Gazetesi yazarı da olan Ecevit Kılıç
her yazısında darbeden söz ediyor.
Bu kitabın 210’uncu sayfasında
bir bölüm başlığı var. Aynen şöyle: JİTEM’i keşfeden cesur savcı.
Ecevit
Kılıç’ın “cesur savcı” olarak nitelediği kişi İlhan Cihaner. 1998
yılında İdil Cumhuriyet Savcısı olan Cihaner, bu tarihten 9 yıl önce
işlenen üçlü bir cinayetin dosyasını yeniden açıyor.
1987’de
Cizre Nusaybin karayolu üzerinde başlarına kurşun sıkılmış halde
cesetleri bulunan üç kişinin JİTEM olarak bilinen birimin ilk cinayeti
olduğu ileri sürülüyor. Cihaner yaptığı araştırmalar sonunda cinayeti
Binbaşı Cem Ersever ve ekibinin işlediği sonucuna varıyor.
Ancak
“cesur” savcı Cihaner ne kadar uğraşsa da önündeki engelleri aşamıyor.
Kırklareli Cezaevi’nde yatan itirafçı İbrahim Babat’ın ifadesini almak
için verdiği çabalar da boşa çıkıyor.
Savcı Cihaner bunun üzerine
itirafçı Babat’a sorulmak üzere 60 soru hazırlıyor. Ancak Kırklareli
Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruların hiçbirini Babat’a sormuyor.
Çaresi
kalmayan Cihaner hazırladığı dosyayı Diyarbakır DGM Başsavcılığı’na
gönderiyor ve hazırladığı raporda adını vermeden JİTEM örgütünü
tanımlayarak şu anda Ergenekon sanığı olan emekli Albay Arif Doğan’ın da
adını vererek, örgütün bir çete olduğunu belirtiyor.
Savcı İlhan
Cihaner bununla da kalmayıp JİTEM’i açığa çıkarmak için Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne de bir yazı gönderiyor.
Savcıların çok ender başvurdukları bir yöntem olan ve “değerlendirme
yazısı” olarak nitelenen bu mektupta Cihaner, olayları tarihleriyle
birlikte sıralayarak bu örgütün pek çok kanlı olaya imza attığını
belirtiyor.
Cihaner bu konuda belge istenilen kurumlardan cevabın
çok geç geldiğini ya da hiç gelmediğini de belirterek bu durumda
bağlantıları ortaya çıkarmanın mümkün olmadığını söylüyor.
Sonuç
olarak savcı Cihaner’in bundan 12 yıl önce başlattığı soruşturma hiçbir
ilerleme kaydetmeden bugüne kadar geliyor.
Şimdi bütün bunları
neden yazdım. Dikkatli okurlar sanıyorum “Cesur Savcı İlhan Cihaner”
adını ilk okuduklarında anlamışlardır. Çünkü Taraf yazarının “cesur”
olarak nitelediği savcı Cihaner şu anda Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı.
Cihaner
bir süredir hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle dün gözaltına
alındı. Evi ve makam odası didik didik arandı. Kendisine yöneltilen
suçlama ise “Ergenekon Terör Örgütü üyesi” olmak.
Yani
Ergenekon’a temel teşkil ettiği ileri sürülen JİTEM’in üzerine ilk giden
savcı Cihaner bugün Ergenekon sanığı.
Cihaner düne kadar
“cesur”du. Oysa aynı savcı bir dini cemaatin üzerine aynı cesaretle
yürüyünce “Ergenekoncu” oluverdi.
İşte görüyor musunuz
Türkiye’nin halini. Sonra ben “liberal maskeli faşistler” deyince
kızıyorlar.
***
Anlayana yeni fıkra
Bu köşeden dün belki
bilinen ama günümüze uygun bir fıkra aktarmıştım. Bugün de okurlardan
Murat S.’den gelen bir fıkrayı yazmak istiyorum. Bu fıkra da tıpkı dünkü
gibi “anlayana” yönelik. Okurum fıkranın sonuna “gericiliğin kötü
kokusunu hissetmeyenlere ve çirkin sesini duymayanlara ithaf olunur”
demiş. Bence de:
“Doktor Bey” der yaşlı kadın “Gaz sorunum var
ancak çok şikâyetçi de sayılmam. Gaz çıkardığım zaman ne ses çıkıyor ne
de kötü kokuyor. Mesela geldiğimden beri en az yirmi kez gaz çıkardım
ama siz farkına bile varmadınız.”
Doktor, “Bu hapları alın bir
hafta sonra sizi tekrar göreyim” der. Bir hafta sonra yaşlı kadın
kontrole gelir. “Doktor Bey bana ne halt verdiniz bilmiyorum” der, “Gaz
çıkardığım zaman hâlâ ses çıkmıyor ama müthiş kötü kokmaya başladı.”
Doktor
“Çok iyi” der, “Burnunuz düzelmiş, şimdi sıra kulaklara geldi.”
***
Yine çocuklar
yargılanacak ve kızacağız
Medya olarak da çok suçumuz
var kabul etmek gerek. itsürüsü biliyorsunuz birkaç yıldan beri sokak
çatışmalarında küçük çocukları kullanıyor. Çocuklar ellerinde taşlar ve
molotof kokteylleri ile polise saldırıyorlar.
Polisin müdahalesi
sonunda da ezilen, ıslanan, dayak yiyen ve gözaltına alınan da bu
çocuklar oluyor.
Ancak her şer örgütünün yaptığı kurnazlık gibi
itsürüsü da yaşı küçük çocuklara yasal olarak ağır cezalar verilemeyeceğini
bildiği için bu oyunu oynamaktan kaçınmıyordu.
Medya olarak biz
de hemen her seferinde “Yine çocukları öne çıkardılar” diye şiddetli
yayınlar yaptık. Sonunda çıkarılan yasalarla sokaklarda taş atan bu
çocuklar da terörist kapsamına alındı ve art arda cezalar yağmaya
başladı.
Bu kez de başka feryat başladı. “Küçücük çocuklara bu
kadar ceza verilir mi?” diye soruldu. Kesinlikle katılıyorum. Parmak
kadar çocuklar taş attıkları için 15-20 yıla mahkûm edilemez.
Ama
bizde yasalar belli tepkilerden sonra çıkarıldığı için hep bu geliyor
başımıza. Şimdi bu yasanın düzeltilmesi için yine kollar sıvandı.
Ceza
ağır olur olmaz, farklı bir konu, ama sonuçta taş atan çocuklar yine
olacak. Bu durumda yasalara ana-babaların sorumluluğu eklenebilir. Taş
atan çocuk konusunda elbette bir yasal işlem yapılır ama asıl yargılama
bu çocukların ana-babasına yönelik olur.
Böylelikle çocukları
ateş hattına iten ana-babalar önce durup düşünürler.
Bunu
önermek istedim.
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Can ATAKLI :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz