BAKALIM, YARGITAY BAŞSAVCISINI HANGİ SAVCI TUTUKLAYACAK?
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
BAKALIM, YARGITAY BAŞSAVCISINI HANGİ SAVCI TUTUKLAYACAK?
AKP
döneminde tekkeler, tarikatlar, cemaatler baş tacı edildi. Büyük değer kazandı.
Kimse
dil uzatamıyor bu dinci tayfasına. Eleştiremiyor. Yan gözle bile bakmak suç.
Dokunan yanıyor. Çünkü bu cemaatler ABD ile birlikte taşıdı AKP’yi iktidara. AKP’nin
onlara gönül borcu var. Şeyhler, şıhlar velinimeti… Oy deposu… Yargı, ordu,
ulus, vatan bir yana, onlar bir yana.
Bu
nedenle, İsmail Ağa ve Gülen cemaatlerine operasyon için düğmeye basan Erzincan
başsavcısı İlhan Cihaner’in başına gelmeyen kalmadı.
Başsavcı,
arı kovanına çomak soktu.
Sen
misin bunu yapan? Önce tehdit edildi. Uyarıldı. Sonra da evi saatlerce didik
didik arandı. Çocuğunun oyun CD’leri bile alıp götürüldü. Kendisinden daha kıdemsiz
olan Erzurum Özel yetkili savcısı tarafından sorguya çekildi. Oysa Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısını sadece Yargıtay kovuşturabilirdi.
Çıkarına
ve yandaşlarına dokunulduğu zaman “laiklik
karşıtı eylemlerin odağı” AKP ne Anayasa, ne hak ne hukuk tanıyor. Yargıç,
savcı güvencesi ona vız gelip tırıs gidiyor. Ne ordu komutanı ne paşa dinliyor.
Yıllarca vatana hizmet etmiş koca koca generaller çetecilikle suçlanıp, savcıların
ayağına çağrılıyor, sorguya çekiliyor. Ama söz konusu itsürüsü militanları olunca,
yargılama işi onlara gelince, akan sular duruyor. “Ayarlanan” savcılar, yargıçlar bu kez onların ayağına
gönderiliyor.
“Ayarlanamayan”
savcılar, yargıçlar üzerindeki baskı ise her geçen gün biraz daha artıyor. Her
geçen gün biraz daha yoğunlaşarak devam ediyor.
Türkiye’de
bugün herkes tehdit altındadır. Kimse yarınından emin değildir. Her an her şey
olabilir. Her an herkes tutuklanabilir. Hiç beklenmeyen bir zamanda, beklenmeyen
kişiler evlerinden alınıp, götürülebilir.
Merak
içerisindeyiz şimdi. Bakalım, Yargıtay Başsavcısını, Yargıtay Başkanını hangi
savcı tutuklayacak? Sıra onlara ne zaman gelecek?
İlhan Selçuk Ağabey hep söyler: “Yine haklı çıktık. Keşke haklı çıkmasaydık…”
Şimdi
biz de diyoruz ki, “Yine haklı çıktık… Keşke haklı çıkmasaydık… ”
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan
“Dinci Faşizmin Ayak Sesleri”,
“Kuzuların sessizliği”, “Tehlikenin Farkına Ne zaman Varacağız?” adlı
yazılarımda siyasal İslamcı yayılmaya ve örgütlenmeye dikkat çekmiş, zaman
yitirilmeden önlem alınmasını, tehlikeye karşı devrimci kadroların birleşip,
bütünleşmesini önermiştim.
Ayrıca,
bundan üç beş ay önce yine Ulus
Gazetesindeki köşemde “Hukuksuzluk Hukuk
Oldu Türkiye’de” başlıklı yazımda şunları söylemiştim:
“1966’larda, zamanın iç işleri bakanı Faruk
Sükan’a bir ihbar yapılmıştı. Bu ihbarda, yazı ve teksir makineleri ile
TBMM’sinin bazı odalarında yasa dışı bildiriler basıldığı ileri sürülmüştü.
Bunun üzerine Sükan, 6 Mayısı 7 Mayısa bağlayan gece, saat 1.30’da, Cumhuriyet
Halk Partisi, Milli Birlik ve Kontenjan senatörlerinin odalarını didik didik
aratmış, altını üstüne getirmişti.
Bu olay karşısında İsmet İnönü, “eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz…”
diyerek, tarihe geçen sözünü söylemişti.
O günleri mumla arıyoruz şimdi. Her yanı
eşkıyalar sardı. Kum gibi. Giderek daha da çoğalıyorlar. Diledikleri gibi at
koşturuyorlar.
Ordunun, yargının, partilerin,
sendikaların, derneklerin savunmaya çekilip, sessiz ve suskun kalmaları
sonucunda dinci faşizm pervasızlaştı. Saldırganlaştı. Bir hayli yol kat etti.
Eşkıyalar dünyaya hakim olmaya çalışıyor.
Bunun için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Orduya saldırıyorlar. Yargıya
saldırıyorlar. Atatürk’e saldırıyorlar.
Yolsuzluk, haksızlık, vurgun, soygun, talan almış
başını gidiyor ülkemizde. Tertiplerle, düzmece senaryolarla dilediklerini
içeriye atıyorlar, dilediklerini 24 saat dinliyorlar. Hedef, çöreklendikleri
talan düzenini korumak, ele geçirdikleri koltukları kimselere kaptırmamak…
Bugün
Ergenekon’lar sayesinde ordu sürekli ateş altında. Dersim isyanları ile Atatürk
karalanıyor. Dincisi, bölücüsü, İkinci Cumhuriyetçisi dört bir yandan kuşatmış.
Saldırıyor. Kemalizm kalesinde gedik açmaya çalışıyor.
Kemalist cumhuriyet hedefte.
İktidar, zorba yöntemlerle kendi hukukunu
oluşturma mücadelesi veriyor. Yargı, ayarlanmak (!) teslim alınmak isteniyor.
Başsavcıları dinliyorlar. Yargıçları,
avukatları, politikacıları dinliyorlar. Yargıtay’ı dinliyorlar. Amaç korku
imparatorluğu yaratmak. İnsanları
yılgınlığa, suskunluğa, umutsuzluğa sevk etmek.
Yargı karşısına çıkıp hesap vermesi gereken
İletişim başkanları, müdürler, savcılar parti militanları gibi konuşuyorlar.
AKP de onları koruyucu kanatları altına almış.
Bu talan düzenine, ortaçağ kalıntılarına,
şeriatçı gidişe kim baş kaldırıyorsa, kim Türkiye’nin bağımsızlığından, Atatürk
devrimlerinden yana tavır alıyorsa, kısaca kim iktidara muhalefet ediyorsa,
hemen “Sivil Darbe Karargâhı”
kolları sıvıyor, harekete geçiyor. Onları “Ergenekonculukla” suçlayıp, hedef tahtasına yatırıyor.
Ondan sonra gelsin İhbar mektupları, ıslak imzalar… Gelsin tutuklamalar,
gözaltılar… Yalancı tanıklar…
“Bu yapılanlar zulümdür, sussam vicdanım
sızlar…” diyor Süleyman Demirel.
Kanadoğlu “Dinlemelerin polis devleti ve dikta” anlamına geldiğini
söylüyor.
Yargıtay Başkanı
Hasan Gerçeker, “Dinlemeler
toplumda paranoya oluşturdu. Sistem böyle olmaz…” diyor
Vural Savaş,
yargıdaki telekulak tartışmaları ile ilgili, “Türkiye şu anda hukuk devleti olmaktan çıkmış, korku devleti haline
getirilmiştir. Bu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının himayesinde
yapılmaktadır. Eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır. Aslında
bu yaptıklarıyla Yüce Divan dosyasının delillerini oluşturuyorlar…”sözleri ile iktidarı eleştiriyor.
Evet, “eninde
sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır.” Bugün teslim almaya
çalıştıkları hukuk ve hukuk sistemi kendilerine de gerekecektir. Bunu hiç
akıllarından çıkarmasınlar…”
(ali-eralp@hotmail.com)
döneminde tekkeler, tarikatlar, cemaatler baş tacı edildi. Büyük değer kazandı.
Kimse
dil uzatamıyor bu dinci tayfasına. Eleştiremiyor. Yan gözle bile bakmak suç.
Dokunan yanıyor. Çünkü bu cemaatler ABD ile birlikte taşıdı AKP’yi iktidara. AKP’nin
onlara gönül borcu var. Şeyhler, şıhlar velinimeti… Oy deposu… Yargı, ordu,
ulus, vatan bir yana, onlar bir yana.
Bu
nedenle, İsmail Ağa ve Gülen cemaatlerine operasyon için düğmeye basan Erzincan
başsavcısı İlhan Cihaner’in başına gelmeyen kalmadı.
Başsavcı,
arı kovanına çomak soktu.
Sen
misin bunu yapan? Önce tehdit edildi. Uyarıldı. Sonra da evi saatlerce didik
didik arandı. Çocuğunun oyun CD’leri bile alıp götürüldü. Kendisinden daha kıdemsiz
olan Erzurum Özel yetkili savcısı tarafından sorguya çekildi. Oysa Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısını sadece Yargıtay kovuşturabilirdi.
Çıkarına
ve yandaşlarına dokunulduğu zaman “laiklik
karşıtı eylemlerin odağı” AKP ne Anayasa, ne hak ne hukuk tanıyor. Yargıç,
savcı güvencesi ona vız gelip tırıs gidiyor. Ne ordu komutanı ne paşa dinliyor.
Yıllarca vatana hizmet etmiş koca koca generaller çetecilikle suçlanıp, savcıların
ayağına çağrılıyor, sorguya çekiliyor. Ama söz konusu itsürüsü militanları olunca,
yargılama işi onlara gelince, akan sular duruyor. “Ayarlanan” savcılar, yargıçlar bu kez onların ayağına
gönderiliyor.
“Ayarlanamayan”
savcılar, yargıçlar üzerindeki baskı ise her geçen gün biraz daha artıyor. Her
geçen gün biraz daha yoğunlaşarak devam ediyor.
Türkiye’de
bugün herkes tehdit altındadır. Kimse yarınından emin değildir. Her an her şey
olabilir. Her an herkes tutuklanabilir. Hiç beklenmeyen bir zamanda, beklenmeyen
kişiler evlerinden alınıp, götürülebilir.
Merak
içerisindeyiz şimdi. Bakalım, Yargıtay Başsavcısını, Yargıtay Başkanını hangi
savcı tutuklayacak? Sıra onlara ne zaman gelecek?
İlhan Selçuk Ağabey hep söyler: “Yine haklı çıktık. Keşke haklı çıkmasaydık…”
Şimdi
biz de diyoruz ki, “Yine haklı çıktık… Keşke haklı çıkmasaydık… ”
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan
“Dinci Faşizmin Ayak Sesleri”,
“Kuzuların sessizliği”, “Tehlikenin Farkına Ne zaman Varacağız?” adlı
yazılarımda siyasal İslamcı yayılmaya ve örgütlenmeye dikkat çekmiş, zaman
yitirilmeden önlem alınmasını, tehlikeye karşı devrimci kadroların birleşip,
bütünleşmesini önermiştim.
Ayrıca,
bundan üç beş ay önce yine Ulus
Gazetesindeki köşemde “Hukuksuzluk Hukuk
Oldu Türkiye’de” başlıklı yazımda şunları söylemiştim:
“1966’larda, zamanın iç işleri bakanı Faruk
Sükan’a bir ihbar yapılmıştı. Bu ihbarda, yazı ve teksir makineleri ile
TBMM’sinin bazı odalarında yasa dışı bildiriler basıldığı ileri sürülmüştü.
Bunun üzerine Sükan, 6 Mayısı 7 Mayısa bağlayan gece, saat 1.30’da, Cumhuriyet
Halk Partisi, Milli Birlik ve Kontenjan senatörlerinin odalarını didik didik
aratmış, altını üstüne getirmişti.
Bu olay karşısında İsmet İnönü, “eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz…”
diyerek, tarihe geçen sözünü söylemişti.
O günleri mumla arıyoruz şimdi. Her yanı
eşkıyalar sardı. Kum gibi. Giderek daha da çoğalıyorlar. Diledikleri gibi at
koşturuyorlar.
Ordunun, yargının, partilerin,
sendikaların, derneklerin savunmaya çekilip, sessiz ve suskun kalmaları
sonucunda dinci faşizm pervasızlaştı. Saldırganlaştı. Bir hayli yol kat etti.
Eşkıyalar dünyaya hakim olmaya çalışıyor.
Bunun için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Orduya saldırıyorlar. Yargıya
saldırıyorlar. Atatürk’e saldırıyorlar.
Yolsuzluk, haksızlık, vurgun, soygun, talan almış
başını gidiyor ülkemizde. Tertiplerle, düzmece senaryolarla dilediklerini
içeriye atıyorlar, dilediklerini 24 saat dinliyorlar. Hedef, çöreklendikleri
talan düzenini korumak, ele geçirdikleri koltukları kimselere kaptırmamak…
Bugün
Ergenekon’lar sayesinde ordu sürekli ateş altında. Dersim isyanları ile Atatürk
karalanıyor. Dincisi, bölücüsü, İkinci Cumhuriyetçisi dört bir yandan kuşatmış.
Saldırıyor. Kemalizm kalesinde gedik açmaya çalışıyor.
Kemalist cumhuriyet hedefte.
İktidar, zorba yöntemlerle kendi hukukunu
oluşturma mücadelesi veriyor. Yargı, ayarlanmak (!) teslim alınmak isteniyor.
Başsavcıları dinliyorlar. Yargıçları,
avukatları, politikacıları dinliyorlar. Yargıtay’ı dinliyorlar. Amaç korku
imparatorluğu yaratmak. İnsanları
yılgınlığa, suskunluğa, umutsuzluğa sevk etmek.
Yargı karşısına çıkıp hesap vermesi gereken
İletişim başkanları, müdürler, savcılar parti militanları gibi konuşuyorlar.
AKP de onları koruyucu kanatları altına almış.
Bu talan düzenine, ortaçağ kalıntılarına,
şeriatçı gidişe kim baş kaldırıyorsa, kim Türkiye’nin bağımsızlığından, Atatürk
devrimlerinden yana tavır alıyorsa, kısaca kim iktidara muhalefet ediyorsa,
hemen “Sivil Darbe Karargâhı”
kolları sıvıyor, harekete geçiyor. Onları “Ergenekonculukla” suçlayıp, hedef tahtasına yatırıyor.
Ondan sonra gelsin İhbar mektupları, ıslak imzalar… Gelsin tutuklamalar,
gözaltılar… Yalancı tanıklar…
“Bu yapılanlar zulümdür, sussam vicdanım
sızlar…” diyor Süleyman Demirel.
Kanadoğlu “Dinlemelerin polis devleti ve dikta” anlamına geldiğini
söylüyor.
Yargıtay Başkanı
Hasan Gerçeker, “Dinlemeler
toplumda paranoya oluşturdu. Sistem böyle olmaz…” diyor
Vural Savaş,
yargıdaki telekulak tartışmaları ile ilgili, “Türkiye şu anda hukuk devleti olmaktan çıkmış, korku devleti haline
getirilmiştir. Bu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının himayesinde
yapılmaktadır. Eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır. Aslında
bu yaptıklarıyla Yüce Divan dosyasının delillerini oluşturuyorlar…”sözleri ile iktidarı eleştiriyor.
Evet, “eninde
sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır.” Bugün teslim almaya
çalıştıkları hukuk ve hukuk sistemi kendilerine de gerekecektir. Bunu hiç
akıllarından çıkarmasınlar…”
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz