Yargıdan mal kaçırmak!
1 sayfadaki 1 sayfası
Yargıdan mal kaçırmak!
Ülke alev alev yanarken yangından mal kaçırma kavgaları seyrediyoruz.
Bu
yangın, en son yargının tepesine sıçradı.
Ve durum, “Yargıdan mal
kaçırma” ya döndü.
Kendisine ısrarla “AK” Parti diyen AKP’nin
AK’ında, “Adalet” var. Adında “adalet” olan iktidar partisinin ülkeyi
nasıl yangın yerine çevirdiğine bakar mısınız?
Erzurum-Erzincan-Ankara
üçgenindeki yargı kavgasında, “özel yetkileri” elinden alınan savcının,
iktidarla “paslaşarak”, yangından mal kaçırırcasına elindeki dosyayı
İstanbul’daki Ergenekon savcılarına gönderdiği ortaya çıktı. Yandaş
medya, bunu “HSYK’ya çalım atmak” olarak değerlendirip, sevindi.
Yetkileri
elinden alınan savcının, madem dosyayı “incelensin” diye gönderecekken,
incelenmeden niçin işlem yaptığı, diğer Başsavcıyı tutuklattığı
anlaşılamadı!!
Durum ortaya çıkınca, HSYK (Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kurulu) Başkanvekili Kadir Özbek, İstanbul’daki Ergenekon savcılarının
da bu dosya hakkında “yetkisiz” olduğunu açıkladı.
“Yargıdan mal
-dosya- kaçırılırken” anlaşılamayan birçok nokta var.
Tutuklu
Başsavcı İlhan Cihaner’in avukatı, eski İstanbul Baro Başkanı Turgut
Kazan, “Dosya korunsun, dedik. Reddedildi. Şimdi de İstanbul’a
kaçırıldı. Bu bir skandaldır. Görev kötüye kullanılmıştır” diyor.
Adalet
Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman ise, HSYK’nın kararının Erzurum’a
tebliğ edilmesini geciktirmediklerini ileri sürüyor.
HSYK’nın
freni niçin boşaldı?
İktidar yanlıları ve medyası, HSYK’nın
kararının, aslında 26 Şubat’ta ifade vermesi beklenen Erzincan’daki 3.
Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’i kurtarmaya yönelik olduğunu
iddia ediyor.
Buradan yola çıkıp tartışılan ve anlaşılamayan
noktaları bir bir sıralayalım.
HSYK sadece bunun için müdahale etmiş
olamaz. Ama şu soruların da yanıtlanması gerekir.
Daha önce,
İstanbul’daki Ergenekon savcıları ve hâkimleri hakkında yüzlerce (olduğu
ifade edilen) şikâyet varken, niçin onlar hakkında benzer bir karar
almadı?
Önceden de “kuvvet komutanları” ifade verdi, mahkemelere
götürüldü, savcılıklara taşındı. Ankara’daki Genelkurmay’ın “kozmik
odası” 26 gün ısrarla arandı.
HSYK, bu hâkim ve savcıların tutumunu
eleştiren açıklamalar yapmış ama orada durmuştu. Şimdi frenleri patlatan
ve onları durduramayan ne? Ha, sıra başsavcılara geldi, deniyorsa bu da
anlaşılamaz. Çünkü, daha önce başka savcılar ve özellikle Yargıtay
Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evi aranmış,
tutuklanmanın eşiğinden dönmüştü.
HSYK, o zamanlarda ilgililer
hakkında niçin doğrudan bir işlem yapmamıştı?
Bu arada, 3. Ordu
komutanının ifade vermemesinde durum ne?
Ordu Komutanı
Genelkurmay’dan izin almamış olsa komutan böyle direnemezdi, deniyor.
Başbuğ, kozmik odanın aranması için ’İzin vermezsek gizledikleri bir şey
var, diye düşünülür’demişti. Genelkurmay, Ordu Komutanını koruyorsa,
kozmik odayı niçin korumadı? Korumuyor da, 3. Ordu Komutanı
Genelkurmay’a rağmen direniyorsa, bunun anlamı nedir?
Bütün
orduları dağıtılmış...
Bu arada, Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ da telekulak’a yakalandı.
MGK toplantısından
1,5 saat kadar önce internet sitelerine Başbuğ’un yurtdışındaki
askerlere yaptığı konuşma düştü!..
30 Aralık 2009 tarihli “Türk
Ordusu BBG Evi gibi izleniyor” başlıklı yazımda, “TSK belki ilerde
bugünleri bile arar duruma gelecek” demiştim.
Atatürk, Gençliğe
Hitabe’sinde, “Aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine
düşman girmiş olabilir” diyordu.
Henüz bütün ordularımızın
dağıtılmamış ve dağılmak üzere olduğunu hep birlikte izliyoruz.
Telekulak
ülkesi
Biraz geçmişe bakıp, okuyunca, “Musalla Taşındaki
Türkiye” mizin her zaman telekulak ülkesi olduğunu da görüyoruz.
Telekulak
skandalları, kimse yanlış anlamasın ama, AKP’den önce de vardı. Örneğin
2001 yılını ve hatta 1999 yılını hatırlıyor muyuz?
Açın bakın gazete
manşetlerini. Ben bir tanesine baktım.
Hürriyet Gazetesi’nin, henüz
AKP’nin böyle fütursuzlaşmadığı ve hatta iktidara gelmediği tarihte
attığı 9 sütun manşeti:
“Büyük Skandal: İşte Kanunsuz Dinleme
Belgesi!”
Alt başlık şöyle: “Hürriyet’ten ikinci telekulak bombası.
İşte, 963 kişinin hâkim kararı olmadan dinlendiğini gösteren çok gizli
belge ve dosyalar.” (3 Mayıs 2001)
Kimler dinlenmiş?
Hürriyet’in
Ankara bürosu, Dışişleri, Emniyet Teşkilatı, Ziraat Bankası, Refah
Partisi, HADEP, ÖDP gibi partiler, sendikalar, vakıflar, dernekler ve
şirketler.
İsimleri görünce yanlış anlamayın ve “Bak, o zaman da
asker dinliyormuş, şimdi bedelini ödüyorlar” demeyin.
Hürriyet’in
haberine göre, Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu o dönemde “dinleme
yapanların asker değil, sivil olduğu” özellikle vurgulanıyor, “Tam
anlamıyla Polis Devleti zihniyeti uygulanmış” deniyor.
Gidelim daha
önceye. Tarih 4 Haziran 1999. Hürriyet’in manşeti:
“Tele-Şok”
Alt
başlık: “Hürriyet, telefon dinleme skandalında Türkiye’yi sarsacak bir
belgeyi açıklıyor. İşte polisin izlemeye aldığı ünlü telefonlar ve
belgeleri.”
Türkiye maalesef “sarsıla- sarsıla” yaşıyor.
Bunları
unutup, aynı olayların yeni paketlenmiş biçimlerine aldanıyoruz. Hani
aynı deterjanın üzerindeki “Yeni” sözüne aldanıp almamız gibi.
Hâlâ
günlük tartışmalardan geriye bakamayıp, “senin adamın, benim adamım”
tahterevallisinde sallanıp, böyle insanların yönettiği bir ülkede
yaşamak istiyor musunuz?
Bu
yangın, en son yargının tepesine sıçradı.
Ve durum, “Yargıdan mal
kaçırma” ya döndü.
Kendisine ısrarla “AK” Parti diyen AKP’nin
AK’ında, “Adalet” var. Adında “adalet” olan iktidar partisinin ülkeyi
nasıl yangın yerine çevirdiğine bakar mısınız?
Erzurum-Erzincan-Ankara
üçgenindeki yargı kavgasında, “özel yetkileri” elinden alınan savcının,
iktidarla “paslaşarak”, yangından mal kaçırırcasına elindeki dosyayı
İstanbul’daki Ergenekon savcılarına gönderdiği ortaya çıktı. Yandaş
medya, bunu “HSYK’ya çalım atmak” olarak değerlendirip, sevindi.
Yetkileri
elinden alınan savcının, madem dosyayı “incelensin” diye gönderecekken,
incelenmeden niçin işlem yaptığı, diğer Başsavcıyı tutuklattığı
anlaşılamadı!!
Durum ortaya çıkınca, HSYK (Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kurulu) Başkanvekili Kadir Özbek, İstanbul’daki Ergenekon savcılarının
da bu dosya hakkında “yetkisiz” olduğunu açıkladı.
“Yargıdan mal
-dosya- kaçırılırken” anlaşılamayan birçok nokta var.
Tutuklu
Başsavcı İlhan Cihaner’in avukatı, eski İstanbul Baro Başkanı Turgut
Kazan, “Dosya korunsun, dedik. Reddedildi. Şimdi de İstanbul’a
kaçırıldı. Bu bir skandaldır. Görev kötüye kullanılmıştır” diyor.
Adalet
Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman ise, HSYK’nın kararının Erzurum’a
tebliğ edilmesini geciktirmediklerini ileri sürüyor.
HSYK’nın
freni niçin boşaldı?
İktidar yanlıları ve medyası, HSYK’nın
kararının, aslında 26 Şubat’ta ifade vermesi beklenen Erzincan’daki 3.
Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’i kurtarmaya yönelik olduğunu
iddia ediyor.
Buradan yola çıkıp tartışılan ve anlaşılamayan
noktaları bir bir sıralayalım.
HSYK sadece bunun için müdahale etmiş
olamaz. Ama şu soruların da yanıtlanması gerekir.
Daha önce,
İstanbul’daki Ergenekon savcıları ve hâkimleri hakkında yüzlerce (olduğu
ifade edilen) şikâyet varken, niçin onlar hakkında benzer bir karar
almadı?
Önceden de “kuvvet komutanları” ifade verdi, mahkemelere
götürüldü, savcılıklara taşındı. Ankara’daki Genelkurmay’ın “kozmik
odası” 26 gün ısrarla arandı.
HSYK, bu hâkim ve savcıların tutumunu
eleştiren açıklamalar yapmış ama orada durmuştu. Şimdi frenleri patlatan
ve onları durduramayan ne? Ha, sıra başsavcılara geldi, deniyorsa bu da
anlaşılamaz. Çünkü, daha önce başka savcılar ve özellikle Yargıtay
Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evi aranmış,
tutuklanmanın eşiğinden dönmüştü.
HSYK, o zamanlarda ilgililer
hakkında niçin doğrudan bir işlem yapmamıştı?
Bu arada, 3. Ordu
komutanının ifade vermemesinde durum ne?
Ordu Komutanı
Genelkurmay’dan izin almamış olsa komutan böyle direnemezdi, deniyor.
Başbuğ, kozmik odanın aranması için ’İzin vermezsek gizledikleri bir şey
var, diye düşünülür’demişti. Genelkurmay, Ordu Komutanını koruyorsa,
kozmik odayı niçin korumadı? Korumuyor da, 3. Ordu Komutanı
Genelkurmay’a rağmen direniyorsa, bunun anlamı nedir?
Bütün
orduları dağıtılmış...
Bu arada, Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ da telekulak’a yakalandı.
MGK toplantısından
1,5 saat kadar önce internet sitelerine Başbuğ’un yurtdışındaki
askerlere yaptığı konuşma düştü!..
30 Aralık 2009 tarihli “Türk
Ordusu BBG Evi gibi izleniyor” başlıklı yazımda, “TSK belki ilerde
bugünleri bile arar duruma gelecek” demiştim.
Atatürk, Gençliğe
Hitabe’sinde, “Aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine
düşman girmiş olabilir” diyordu.
Henüz bütün ordularımızın
dağıtılmamış ve dağılmak üzere olduğunu hep birlikte izliyoruz.
Telekulak
ülkesi
Biraz geçmişe bakıp, okuyunca, “Musalla Taşındaki
Türkiye” mizin her zaman telekulak ülkesi olduğunu da görüyoruz.
Telekulak
skandalları, kimse yanlış anlamasın ama, AKP’den önce de vardı. Örneğin
2001 yılını ve hatta 1999 yılını hatırlıyor muyuz?
Açın bakın gazete
manşetlerini. Ben bir tanesine baktım.
Hürriyet Gazetesi’nin, henüz
AKP’nin böyle fütursuzlaşmadığı ve hatta iktidara gelmediği tarihte
attığı 9 sütun manşeti:
“Büyük Skandal: İşte Kanunsuz Dinleme
Belgesi!”
Alt başlık şöyle: “Hürriyet’ten ikinci telekulak bombası.
İşte, 963 kişinin hâkim kararı olmadan dinlendiğini gösteren çok gizli
belge ve dosyalar.” (3 Mayıs 2001)
Kimler dinlenmiş?
Hürriyet’in
Ankara bürosu, Dışişleri, Emniyet Teşkilatı, Ziraat Bankası, Refah
Partisi, HADEP, ÖDP gibi partiler, sendikalar, vakıflar, dernekler ve
şirketler.
İsimleri görünce yanlış anlamayın ve “Bak, o zaman da
asker dinliyormuş, şimdi bedelini ödüyorlar” demeyin.
Hürriyet’in
haberine göre, Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu o dönemde “dinleme
yapanların asker değil, sivil olduğu” özellikle vurgulanıyor, “Tam
anlamıyla Polis Devleti zihniyeti uygulanmış” deniyor.
Gidelim daha
önceye. Tarih 4 Haziran 1999. Hürriyet’in manşeti:
“Tele-Şok”
Alt
başlık: “Hürriyet, telefon dinleme skandalında Türkiye’yi sarsacak bir
belgeyi açıklıyor. İşte polisin izlemeye aldığı ünlü telefonlar ve
belgeleri.”
Türkiye maalesef “sarsıla- sarsıla” yaşıyor.
Bunları
unutup, aynı olayların yeni paketlenmiş biçimlerine aldanıyoruz. Hani
aynı deterjanın üzerindeki “Yeni” sözüne aldanıp almamız gibi.
Hâlâ
günlük tartışmalardan geriye bakamayıp, “senin adamın, benim adamım”
tahterevallisinde sallanıp, böyle insanların yönettiği bir ülkede
yaşamak istiyor musunuz?
Hulki CEVİZOĞLU- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 46
Yaş : 66
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz