ŞAFAKLAR, SİYASAL İSLAMCILARIN KARANLIĞINA DÖNÜŞMEDEN...
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
ŞAFAKLAR, SİYASAL İSLAMCILARIN KARANLIĞINA DÖNÜŞMEDEN...
ŞAFAKLAR, SİYASAL İSLAMCILARIN KARANLIĞINA DÖNÜŞMEDEN…
ALİ ERALP
Türkiye’de “Korku İmparatorluğu” kurmak isteyen AKP’yi korku sardı: Yargılanma korkusu, Yüce Divan korkusu. Çırpınıyor, kıvranıyor, çözümler arıyor.
Suç çok. Saymakla bitmez. Mecliste yüzlerce dosya, soruşturma gününü bekliyor. Nereye baksan, başını hangi yana çevirsen kanunsuzluk, yolsuzlukla karşılaşıyorsun. Hangi taşı kaldırsan altından pislik çıkıyor.
Rüşvet, görevi ihmal, sahtecilik, hırsızlık, uyuşturucu ticareti, kadına şiddet, ihaleye fesat karıştırmak, dolandırıcılık, özel mahkemeler kurmak… Suçsuz insanlara çile çektirmek, iftira atmak. Kişilerin onuruyla oynamak…
Hapishanede PKK’lı teröristler, APO’yu sorgulayan komutana kola şişesi fırlatıp, ailesine sövüyorlarmış. APO’yu sorgulayan subay tutuklu, itsürüsü militanları ise serbest. Devletin valileri, memurları onlarla birlikte Nevruz kutluyor, ateşin üstünden atlıyorlar…
Savcıların, yargıçların, bakanların, başbakanın, Cumhurbaşkanının gözü önünde meydanlarda Apoköpeği posterleri, Özgür Kürdistan haritaları, Türkiye Cumhuriyetini aşağılayan afişler sergileniyor. “İşgalci T.C. Kürdistan’dan çık” diye pankartlar açılıyor. Karışan yok, görüşen yok!..
Bunlar suç değil mi? Bu eylemler “Anayasayı tağyir, tebdil, ilgaya teşebbüs” değil mi? Bunlara göz yummak, izin vermek suça ortak olmak değil mi?
AKP’nin suç listesi bunlarla da sınırlı değil. ABD’nin “BOP Eşbaşkanlığı”nı üstlenmek ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile 2 sayfa, 9 maddelik bir gizli “mutabakat metni” imzalamak bile kişileri Yüce Divana götürmeye yeter. Daha önceleri de ulusal kaynaklar, Cumhuriyet Kurumları, kamu malları “babalar” gibi, mirasyediler gibi satılmıştı. Yerine tek taş konmadı, tek ağaç dikilmedi. İşçiler sokağa atıldı.
Yoksulluk, yokluk yüzünden çok ocak söndü. Çok kişi canına kıydı. AKP çok mazlumun ahını aldı. Bunlar suç değil mi? Bunların hesabı sorulmaz mı? Sorulmayacak mı?
Ne demiş atalarımız, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste…”
Tekel işçisi boşuna haykırmıyor, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek…” diye. Bunu herkes biliyor artık. Çocuklar bile biliyor. AKP bilmez mi? Onun için korkuyor. Yargıdan kurtulmaya çalışıyor. Önlemler alıyor. Kapı kapı dolaşıp “destek turları” atıyor.
“Korku dağları bekler…” Ama korkunun ecele faydası yok… Yapılan anketlerde AKP hızla oy kaybediyor. Gelecek seçimlerde işi zor. “Mazlumları oynayacak” yeni bir senaryo bulamazsa, tek başına iktidarı alması bu kez uzak bir olasılık gibi görünüyor.
Sandıktan “tek iktidar” yerine bir koalisyon çıkarsa AKP için “Yüce Divan” kaçınılmaz olacak. Telaşı bundan. Anayasa Mahkemesinin, HSYK’nın, yüksek yargı organlarının yapısını yangından mal kaçırırcasına değiştirmeye kalkması bundan.
AKP Anayasa düzenlemesi ile bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktadır. Bir yandan adaletten sıyrılma mücadelesi verirken, bir yandan da yargıyı denetim altına alarak, 2002 yılında başlattığı “Ilımlı İslam” yolculuğuna son noktayı koymayı hedeflemektedir.
Yargıyı kuşatma harekâtı bitmiştir artık. Şimdi sıra onu bütünüyle teslim almaya gelmiştir.
Anayasa değişikliği aynı zamanda bir rejim değişikliğidir. Siyasal İslam’ın yol haritası tamamlanmak üzeredir. Asıl amaç Kemalist Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktır.
AKP geçmişte sabırla, dirençle, bir adım ileri, iki adım geri atarak, eteklerindeki taşları birer birer dökmüş, biraz da devrimci demokrat güçlerin dağınıklığından, sessizliğinden yararlanarak, Cumhuriyet kurumlarına yerleşmiştir. Sırada Anayasa vardır bugün. Şimdi eteğindeki son taşları boşaltmak için uygun ortam yaratmaya çalışmaktadır.
Anayasanın ve yüksek yargı organlarının yapısal değişimi de tamamlanınca kuvvetler ayrılığı son bulacaktır. Yargı siyasallaşacak, siyasetin emrine girecektir. Böylece AKP, her işinde kendisine ayak bağı olan HSYK’dan, Danıştay’dan, Yargıtay’dan da kurtulmuş olacak, ortam dikensiz gül bahçesine dönecektir. Ondan sonra gelsin gemicikler, holdingler, yumurta fabrikaları… Ondan sonra tut tutabilirsen AKP’yi, Deniz Fenerlerini, Zahit Akman’ları, Zekeriya Karaman’ları… Ondan sonra partiler “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” da bucağı da olsa kapatılamayacak, cezalandırılamayacaktır. Çünkü buna Anayasa Mahkemesi değil, AKP karar verecektir.
İktidar istediği kişiyi içeri atacak, istediği kişiyi gözaltına alacak, karşıtlarına kan kusturacaktır. “Gücü yeten gücü yetene” kuralı işleyecektir.
Bu bir orman kanunudur. Bu bir faşizmdir. Bu bir AKP Anayasası, AKP hukuku, “Ilımlı İslam Nizamı”dır. Kemalist Cumhuriyetin sonudur, bir rejim değişikliğidir.
Çünkü bağımsız yargıyı, yargıçları yok sayan, sadaka ekonomisine ve ulema hukukuna dayanan bir sistemde ne demokrasi, ne insan hakları ne de düşünce özgürlüğü olur.
Devlet adaletle vardır. Mülkün temeli, yani devletin temeli adalettir. Adalet ise ancak bağımsız mahkemeler tarafından dağıtılır. Bağımsız yargının bulunduğu yerde demokrasi de vardır, insan hakları da vardır, düşünce özgürlüğü de vardır.
Çağdaş demokrasilerde kim olursa olsun, hangi makamda bulunursa bulunsun herkes yasalar önünde eşittir. Suç işleyen herkes çıkıp yasalar önünde hesap verir.
Oysa AKP Anayasa değişikliği ile kendi anayasasını, kendi hukukunu kurarak, bir ömür boyu dokunulmazlık zırhına bürünmek peşindedir.
Vatanını, ulusunu, Mustafa Kemal Atatürk’ü seven herkes küçük hesapları ve çekişmeleri bir kenara bırakıp, derhal ve hiç zaman yitirmeden bu faşist oluşuma karşı çıkmalı, “dur” demelidir.
Şafaklar, siyasal İslamcıların karanlığına dönüşmeden, tüm devrimciler, tüm demokratlar, tüm yurtseverler ayağa kalkmalı, AKP faşizmine engel olmalıdırlar…
(ali-eralp@hotmail.com)
ALİ ERALP
Türkiye’de “Korku İmparatorluğu” kurmak isteyen AKP’yi korku sardı: Yargılanma korkusu, Yüce Divan korkusu. Çırpınıyor, kıvranıyor, çözümler arıyor.
Suç çok. Saymakla bitmez. Mecliste yüzlerce dosya, soruşturma gününü bekliyor. Nereye baksan, başını hangi yana çevirsen kanunsuzluk, yolsuzlukla karşılaşıyorsun. Hangi taşı kaldırsan altından pislik çıkıyor.
Rüşvet, görevi ihmal, sahtecilik, hırsızlık, uyuşturucu ticareti, kadına şiddet, ihaleye fesat karıştırmak, dolandırıcılık, özel mahkemeler kurmak… Suçsuz insanlara çile çektirmek, iftira atmak. Kişilerin onuruyla oynamak…
Hapishanede PKK’lı teröristler, APO’yu sorgulayan komutana kola şişesi fırlatıp, ailesine sövüyorlarmış. APO’yu sorgulayan subay tutuklu, itsürüsü militanları ise serbest. Devletin valileri, memurları onlarla birlikte Nevruz kutluyor, ateşin üstünden atlıyorlar…
Savcıların, yargıçların, bakanların, başbakanın, Cumhurbaşkanının gözü önünde meydanlarda Apoköpeği posterleri, Özgür Kürdistan haritaları, Türkiye Cumhuriyetini aşağılayan afişler sergileniyor. “İşgalci T.C. Kürdistan’dan çık” diye pankartlar açılıyor. Karışan yok, görüşen yok!..
Bunlar suç değil mi? Bu eylemler “Anayasayı tağyir, tebdil, ilgaya teşebbüs” değil mi? Bunlara göz yummak, izin vermek suça ortak olmak değil mi?
AKP’nin suç listesi bunlarla da sınırlı değil. ABD’nin “BOP Eşbaşkanlığı”nı üstlenmek ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile 2 sayfa, 9 maddelik bir gizli “mutabakat metni” imzalamak bile kişileri Yüce Divana götürmeye yeter. Daha önceleri de ulusal kaynaklar, Cumhuriyet Kurumları, kamu malları “babalar” gibi, mirasyediler gibi satılmıştı. Yerine tek taş konmadı, tek ağaç dikilmedi. İşçiler sokağa atıldı.
Yoksulluk, yokluk yüzünden çok ocak söndü. Çok kişi canına kıydı. AKP çok mazlumun ahını aldı. Bunlar suç değil mi? Bunların hesabı sorulmaz mı? Sorulmayacak mı?
Ne demiş atalarımız, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste…”
Tekel işçisi boşuna haykırmıyor, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek…” diye. Bunu herkes biliyor artık. Çocuklar bile biliyor. AKP bilmez mi? Onun için korkuyor. Yargıdan kurtulmaya çalışıyor. Önlemler alıyor. Kapı kapı dolaşıp “destek turları” atıyor.
“Korku dağları bekler…” Ama korkunun ecele faydası yok… Yapılan anketlerde AKP hızla oy kaybediyor. Gelecek seçimlerde işi zor. “Mazlumları oynayacak” yeni bir senaryo bulamazsa, tek başına iktidarı alması bu kez uzak bir olasılık gibi görünüyor.
Sandıktan “tek iktidar” yerine bir koalisyon çıkarsa AKP için “Yüce Divan” kaçınılmaz olacak. Telaşı bundan. Anayasa Mahkemesinin, HSYK’nın, yüksek yargı organlarının yapısını yangından mal kaçırırcasına değiştirmeye kalkması bundan.
AKP Anayasa düzenlemesi ile bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktadır. Bir yandan adaletten sıyrılma mücadelesi verirken, bir yandan da yargıyı denetim altına alarak, 2002 yılında başlattığı “Ilımlı İslam” yolculuğuna son noktayı koymayı hedeflemektedir.
Yargıyı kuşatma harekâtı bitmiştir artık. Şimdi sıra onu bütünüyle teslim almaya gelmiştir.
Anayasa değişikliği aynı zamanda bir rejim değişikliğidir. Siyasal İslam’ın yol haritası tamamlanmak üzeredir. Asıl amaç Kemalist Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktır.
AKP geçmişte sabırla, dirençle, bir adım ileri, iki adım geri atarak, eteklerindeki taşları birer birer dökmüş, biraz da devrimci demokrat güçlerin dağınıklığından, sessizliğinden yararlanarak, Cumhuriyet kurumlarına yerleşmiştir. Sırada Anayasa vardır bugün. Şimdi eteğindeki son taşları boşaltmak için uygun ortam yaratmaya çalışmaktadır.
Anayasanın ve yüksek yargı organlarının yapısal değişimi de tamamlanınca kuvvetler ayrılığı son bulacaktır. Yargı siyasallaşacak, siyasetin emrine girecektir. Böylece AKP, her işinde kendisine ayak bağı olan HSYK’dan, Danıştay’dan, Yargıtay’dan da kurtulmuş olacak, ortam dikensiz gül bahçesine dönecektir. Ondan sonra gelsin gemicikler, holdingler, yumurta fabrikaları… Ondan sonra tut tutabilirsen AKP’yi, Deniz Fenerlerini, Zahit Akman’ları, Zekeriya Karaman’ları… Ondan sonra partiler “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” da bucağı da olsa kapatılamayacak, cezalandırılamayacaktır. Çünkü buna Anayasa Mahkemesi değil, AKP karar verecektir.
İktidar istediği kişiyi içeri atacak, istediği kişiyi gözaltına alacak, karşıtlarına kan kusturacaktır. “Gücü yeten gücü yetene” kuralı işleyecektir.
Bu bir orman kanunudur. Bu bir faşizmdir. Bu bir AKP Anayasası, AKP hukuku, “Ilımlı İslam Nizamı”dır. Kemalist Cumhuriyetin sonudur, bir rejim değişikliğidir.
Çünkü bağımsız yargıyı, yargıçları yok sayan, sadaka ekonomisine ve ulema hukukuna dayanan bir sistemde ne demokrasi, ne insan hakları ne de düşünce özgürlüğü olur.
Devlet adaletle vardır. Mülkün temeli, yani devletin temeli adalettir. Adalet ise ancak bağımsız mahkemeler tarafından dağıtılır. Bağımsız yargının bulunduğu yerde demokrasi de vardır, insan hakları da vardır, düşünce özgürlüğü de vardır.
Çağdaş demokrasilerde kim olursa olsun, hangi makamda bulunursa bulunsun herkes yasalar önünde eşittir. Suç işleyen herkes çıkıp yasalar önünde hesap verir.
Oysa AKP Anayasa değişikliği ile kendi anayasasını, kendi hukukunu kurarak, bir ömür boyu dokunulmazlık zırhına bürünmek peşindedir.
Vatanını, ulusunu, Mustafa Kemal Atatürk’ü seven herkes küçük hesapları ve çekişmeleri bir kenara bırakıp, derhal ve hiç zaman yitirmeden bu faşist oluşuma karşı çıkmalı, “dur” demelidir.
Şafaklar, siyasal İslamcıların karanlığına dönüşmeden, tüm devrimciler, tüm demokratlar, tüm yurtseverler ayağa kalkmalı, AKP faşizmine engel olmalıdırlar…
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz