Kendi kendimizi aldatıyoruz gibime geliyor
1 sayfadaki 1 sayfası
Kendi kendimizi aldatıyoruz gibime geliyor
Kendi kendimizi aldatıyoruz gibime geliyor
Zamanın zaman olduğu dönemlerde, yani elektriğin, televizyon gibi şeytan aletlerinin evlere ratlamadığı zamanlarda anneler daha ziyade nineler çocuklara, torunlarına masal anlatırlardı. Mum ışığı altında, küçükler onları zevk ve heyecanla dinlerlerdi.
Biliyorsunuz, masallar birer hayal ürünleridir. Kahramanlar ya insan üstü bir güce sahiptirler, iyi niyetlidirler ya da yaptıkları her şey kötüdür. Fakat bütün anlatılan masalların amacı, küçüklere iyiyi kötüyü anlatmaktır.
Zamanın değiştiği zamanda ise, masallar da değişti ! Masal kahramanının iyi mi kötü mü, güçlü mü güçsüz mü olduğunu anlamak mümkün olamıyor. Ayrıca anlatılanlar da gerçek mi masal mı, çocuklara mı yoksa yetişkinlere mi diye de tereddüt ediyor insan düşündükten sonra.
Bakıyorum da masalı anlatırken, hayali bir ülke düşünmeye gerek yok. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti oldu bir masal diyarı !.. Anlatılan masalların kahramanları da belli, hayali kahramanlar yaratmaya gerek yok artık.
Türkiye Cumhuriyeti`nde 10 Kasım1938`e kadar masallar hem güzel hem de gerçekleri yansıtıyordu. İşte bu gerçekleri yansıtan masalların, bunlara masal da denmez aslında ya, etkisi altında küçükler büyüyerek yetişkin oldular. 11 Kasım 1938`den sonra anlatılan masallar, hayal ürünü olan olan masallara dönüştürüldü. İşte bu dönüşüm bana “Bencil Dev” masalını hatırlattı tekrar. Müsaadenizle kısaca tekrarlamak isterim:
“Bir ülkenin bir yerinde bir Bencil Dev varmış ve Bencil Dev`in de bir bahçesi varmış. Bahçe yemyeşil cimenle ve etraf çiçekle kaplı imiş. Çocuklar bu bahçede gülerek oynuyorlarmış. Günün birinde Bencil Dev gelivermiş ve çocukların burada oynamalarını yasaklamış. Üstelik de bahçeinin etrafını duvarla örmüş. Ama ne var ki, Bahar geldiğinde bahçesinde ne çiçekler açmış ne de cimen yeşillenmiş. Tam tersine etrafta bahar havası eserken, burada kış hakim olmaya başlamış. Günü birinde, çocukların cıvıl cıvıl sesleriyle uyanmış ve bir de ne görsün ki, bahçesine artık yaz gelmişti. Her taraf yemyeşil ve rengarenk çiçekler dolmuştu.Çünkü bu kurumaya yüz tutmuş çimenlerde çocuklar oynamaya başlamışlardı. Benci Dev, sonunda nasıl bir hata yaptığını anlamıştı. Anlamıştı, ama iş işten geçmişti. Bencil Dev ertesi sabah çiçeklere bürünmüş olan ağacın altında yatıyordu, ölmüştü.”
Zamanımızda, yalnız çocuklara değil, yetişkinlere de masallar anlatılmaktadır.Ve hatta birbirimize de masallar anlatmaya başladık. Ülkemizde yaşananları bir masal olarak algılayacak olursak görürüz ki, 86 yılın 1/3`nden daha az bir dilimi, Bencil Dev de olduğu gibi, güzel ve gerçek, dört dürtlük bir masaldı. Geri kalan zamanın ise tam bir masal olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Fakat ne hikmetse, bize anlatılan masala bile bile inanmak için kendimizi zorluyoruz. İşin en garip yanı da birbirimize masallar anlatarak avunmaya çalışıyoruz gelmekte olan felaketi göre göre...
Masallara inanmamamız için önümüzde birkaç tane yol haritası var:
1. Atatürk`ün Gençliğe Hitabesi: “...cebren ve hile aziz vatanın, bütün kaleleri zaytedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
2. Atatürk`ün Onuncu Yıl Nutku: “...bugün aynı inanç ve ksinlikle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürütmekte olan Türk milletinin...”
3. “...iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritleri mensuplar memleketi olamaz...”
4. Bursa Nutku:“...büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydun mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır demeyeceksin..”
Bütün bunlara rağmen, bize bırakılan ve önerilen bu üç yolu takip etme yerine, “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Vatan, Millet, Ahde Vefa” sloganlarıyla kendimizi avundurmaya çalışıyor. Varkında değiliz ki, karşıdevrim sinsi sinsi ilerlemekte, Cumhuriyeti kemirmektedir. Yaşanan olaylardan da hiç bir şey öğrenmek, ders almak istemiyoruz. Hatırlayacaksınız, Susurluk olayında ne yapıldı ? Işıklar söndürüldü, tencereler vuruldu. Netice sıfır ! Cumhuriyet mitingleri de aynı şekilde, eğelceye döndürüldü. Sonuç sıfır !
Ülkenin her kentinde karaçarşaflılar, çember sakallılar çekinmeden dolaşmaktadırlar. Tarikat yetkilileri ekranlarda boy gösteriyorlar. Kaleler elden birer birer çıkmıştır. Mustafa Kemal`in Onuncu Yıl Nutku`nda ifade ettiği gibi, bütünlük yerini bölünmeye terk etmiştir.
Peki, Cumhuriyeti ve ilkeleri koruma görevini üstlenmişler ne yapıyorlar ? Camlara bayrak asmakla, Ata`ya şikayet mektubu yazmakla, “Aydınlık günler yakındır” sloganları atmakla kendi kendimizi avutmuyor muyuz veya aldatmıyor muyuz ? Karanlığın geldiğini bile bile, hele hele sert adımlarla, elimizdeki yol haritası ile çare aramak yerine, şimdiye kadar etkili olamayan yöntemlerle, avunmaya, korkumuzu yenmeye çalışmıyor muyuz ?
Korkunun ecele faydası olmadığını unutmuş olmalıyız ki, korku içinde gelecek eceli bekliyoruz...
Bütün bunlar, bu anlatılan masallar bana, kendi kendimizi aldatıyormuş gibi geliyor. Bencil Dev`in masalında olduğu gibi, çimensiz, çiçeksiz bir bahçeye sahip olmak istiyorsak, anlatılan masallara kanmayıp, kendi kendimizi bu tür işlerle avutmayıp, bir an önce gerçeklere yönelmemizin zamanı gelmiştir. Masal dinleyecek ne vaktimiz ne de sabrımız vardır !...
Dr.Yüksel Cavlak
Zamanın zaman olduğu dönemlerde, yani elektriğin, televizyon gibi şeytan aletlerinin evlere ratlamadığı zamanlarda anneler daha ziyade nineler çocuklara, torunlarına masal anlatırlardı. Mum ışığı altında, küçükler onları zevk ve heyecanla dinlerlerdi.
Biliyorsunuz, masallar birer hayal ürünleridir. Kahramanlar ya insan üstü bir güce sahiptirler, iyi niyetlidirler ya da yaptıkları her şey kötüdür. Fakat bütün anlatılan masalların amacı, küçüklere iyiyi kötüyü anlatmaktır.
Zamanın değiştiği zamanda ise, masallar da değişti ! Masal kahramanının iyi mi kötü mü, güçlü mü güçsüz mü olduğunu anlamak mümkün olamıyor. Ayrıca anlatılanlar da gerçek mi masal mı, çocuklara mı yoksa yetişkinlere mi diye de tereddüt ediyor insan düşündükten sonra.
Bakıyorum da masalı anlatırken, hayali bir ülke düşünmeye gerek yok. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti oldu bir masal diyarı !.. Anlatılan masalların kahramanları da belli, hayali kahramanlar yaratmaya gerek yok artık.
Türkiye Cumhuriyeti`nde 10 Kasım1938`e kadar masallar hem güzel hem de gerçekleri yansıtıyordu. İşte bu gerçekleri yansıtan masalların, bunlara masal da denmez aslında ya, etkisi altında küçükler büyüyerek yetişkin oldular. 11 Kasım 1938`den sonra anlatılan masallar, hayal ürünü olan olan masallara dönüştürüldü. İşte bu dönüşüm bana “Bencil Dev” masalını hatırlattı tekrar. Müsaadenizle kısaca tekrarlamak isterim:
“Bir ülkenin bir yerinde bir Bencil Dev varmış ve Bencil Dev`in de bir bahçesi varmış. Bahçe yemyeşil cimenle ve etraf çiçekle kaplı imiş. Çocuklar bu bahçede gülerek oynuyorlarmış. Günün birinde Bencil Dev gelivermiş ve çocukların burada oynamalarını yasaklamış. Üstelik de bahçeinin etrafını duvarla örmüş. Ama ne var ki, Bahar geldiğinde bahçesinde ne çiçekler açmış ne de cimen yeşillenmiş. Tam tersine etrafta bahar havası eserken, burada kış hakim olmaya başlamış. Günü birinde, çocukların cıvıl cıvıl sesleriyle uyanmış ve bir de ne görsün ki, bahçesine artık yaz gelmişti. Her taraf yemyeşil ve rengarenk çiçekler dolmuştu.Çünkü bu kurumaya yüz tutmuş çimenlerde çocuklar oynamaya başlamışlardı. Benci Dev, sonunda nasıl bir hata yaptığını anlamıştı. Anlamıştı, ama iş işten geçmişti. Bencil Dev ertesi sabah çiçeklere bürünmüş olan ağacın altında yatıyordu, ölmüştü.”
Zamanımızda, yalnız çocuklara değil, yetişkinlere de masallar anlatılmaktadır.Ve hatta birbirimize de masallar anlatmaya başladık. Ülkemizde yaşananları bir masal olarak algılayacak olursak görürüz ki, 86 yılın 1/3`nden daha az bir dilimi, Bencil Dev de olduğu gibi, güzel ve gerçek, dört dürtlük bir masaldı. Geri kalan zamanın ise tam bir masal olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Fakat ne hikmetse, bize anlatılan masala bile bile inanmak için kendimizi zorluyoruz. İşin en garip yanı da birbirimize masallar anlatarak avunmaya çalışıyoruz gelmekte olan felaketi göre göre...
Masallara inanmamamız için önümüzde birkaç tane yol haritası var:
1. Atatürk`ün Gençliğe Hitabesi: “...cebren ve hile aziz vatanın, bütün kaleleri zaytedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
2. Atatürk`ün Onuncu Yıl Nutku: “...bugün aynı inanç ve ksinlikle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürütmekte olan Türk milletinin...”
3. “...iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritleri mensuplar memleketi olamaz...”
4. Bursa Nutku:“...büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydun mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır demeyeceksin..”
Bütün bunlara rağmen, bize bırakılan ve önerilen bu üç yolu takip etme yerine, “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Vatan, Millet, Ahde Vefa” sloganlarıyla kendimizi avundurmaya çalışıyor. Varkında değiliz ki, karşıdevrim sinsi sinsi ilerlemekte, Cumhuriyeti kemirmektedir. Yaşanan olaylardan da hiç bir şey öğrenmek, ders almak istemiyoruz. Hatırlayacaksınız, Susurluk olayında ne yapıldı ? Işıklar söndürüldü, tencereler vuruldu. Netice sıfır ! Cumhuriyet mitingleri de aynı şekilde, eğelceye döndürüldü. Sonuç sıfır !
Ülkenin her kentinde karaçarşaflılar, çember sakallılar çekinmeden dolaşmaktadırlar. Tarikat yetkilileri ekranlarda boy gösteriyorlar. Kaleler elden birer birer çıkmıştır. Mustafa Kemal`in Onuncu Yıl Nutku`nda ifade ettiği gibi, bütünlük yerini bölünmeye terk etmiştir.
Peki, Cumhuriyeti ve ilkeleri koruma görevini üstlenmişler ne yapıyorlar ? Camlara bayrak asmakla, Ata`ya şikayet mektubu yazmakla, “Aydınlık günler yakındır” sloganları atmakla kendi kendimizi avutmuyor muyuz veya aldatmıyor muyuz ? Karanlığın geldiğini bile bile, hele hele sert adımlarla, elimizdeki yol haritası ile çare aramak yerine, şimdiye kadar etkili olamayan yöntemlerle, avunmaya, korkumuzu yenmeye çalışmıyor muyuz ?
Korkunun ecele faydası olmadığını unutmuş olmalıyız ki, korku içinde gelecek eceli bekliyoruz...
Bütün bunlar, bu anlatılan masallar bana, kendi kendimizi aldatıyormuş gibi geliyor. Bencil Dev`in masalında olduğu gibi, çimensiz, çiçeksiz bir bahçeye sahip olmak istiyorsak, anlatılan masallara kanmayıp, kendi kendimizi bu tür işlerle avutmayıp, bir an önce gerçeklere yönelmemizin zamanı gelmiştir. Masal dinleyecek ne vaktimiz ne de sabrımız vardır !...
Dr.Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz