GÜN GELECEK, HALKIN KARŞISINA ÇIKACAK YÜZ BULAMAYACAKLAR...
2 posters
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
GÜN GELECEK, HALKIN KARŞISINA ÇIKACAK YÜZ BULAMAYACAKLAR...
GÜN GELECEK, HALKIN KARŞISINA ÇIKACAK YÜZ BULAMAYACAKLAR…
ALİ ERALP
Uygar, gelişmiş bir üretim biçiminden ilkel, geri bir üretim biçimine dönüş olabilir mi?
Örneğin, kapitalist aşamaya ulaşmış bir toplumun sosyal, ekonomik, siyasal yapısını ortadan kaldırıp, kölelik ya da derebeylik düzenini yeniden kurabilir miyiz?
Ya da şöyle soralım; 1923 Devrimini gerçekleştirmiş, laik yapısı ile öteki İslam cumhuriyetlerinden ayrılan bir ülkede bazı kişiler, cemaatler istiyor diye, saltanat, hilafet rejimi yeniden kurulabilir mi? Yani Milletten ümmete, demokrasiden teokrasiye, cumhuriyetten saltanata, laiklikten şeriata geçiş olabilir mi?
Bu mümkün müdür?
Tarih çarkını geriye çevirebilir miyiz?
Aklın, bilimin yol göstericiliğine inananlar, yani Atatürk’ün “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü ilke edinenler, yukarıdaki sorulara hiç duraksamadan “hayır” derler. Ama kılavuzu hurafe, boş inanç, fizik ötesi olanlar ve geleceklerini dinci felsefenin temelleri üzerine oturtanlar bu sorulara “evet” yanıtını verirler. Bunlar din ticareti yaparak çıkar sağlayan ve çağdaş bir yaşam içerisinde geriye dönüşü, “Ortaçağ”ı savunan kimselerdir.
Bir zamanlar Menderes de Kemalist devrimleri hiçe sayarak, milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” demişti.
Ama ne o, ne de bir başkası bugüne değin hilafeti getiremedi. Kemalist cumhuriyeti ortadan kaldıramadı. Tarih çarkını tersine döndürmek için harcanan çabaların, çağ dışı girişimlerin sonu hep hüsranla noktalandı.
Şimdi bir başka dinci parti Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Devrimleriniortadan kaldırmak için kendi deyişi ile “bir takım riskleri” de göze alarak neyi var neyi yok, her şeyini ortaya koymakta, gerekirse “arkadan dolanma”, hile hurda yollarına bile başvurmaktadır. Orduyla, yargının bir bölümü dışında tüm Cumhuriyet kurumlarına yerleşmiş, bu alanda epey yol almış gibi görünmektedir.
Şimdi “Güç bende” diyor. Komutanları “çetecilikle” suçluyor. Emekli, muvazzaf generalleri gözaltına alıyor. Tutukluyor. Tekel işçilerini Ankara’ya sokmuyor. “Dilediğimi 4C’li yaparım, dilediğimi 4B’li yaparım, karşı çıkanı da biber gazı ile copla dağıtırım. En büyük benim, en güçlü benim, hodri meydan…” diyor.
Bu yolda daha önce “beraber yürüyenler” çok oldu. Ama başaramadılar. Yolun sonunu göremediler. Bu yöntemi daha önce deneyen nice Damat Ferit’ler, Evren’ler, Özal’lar, Çiller’ler tarihin tozlu sayfalarında yerlerini aldılar. “Eşkıyanın dünyaya (uzun süre) hükümdar olduğu hiç görülmemiştir.
AKP’yi de kimse dünyaya direk kalacak sanmasın. Güçlünün yanında yer alıp, “su akarken testiyi dolduralım” hevesine kapılmasın. Yanılırlar.
Yandaş medyanın yanında bazı sanatçılar geçenlerde el etek öpüp, iktidara yaranabilmek için kuyruğa girdiler. Halkın sanatçısı olduğunu ileri sürenler, aç, açık, işsiz, perişan, hayatta kalma savaşımı veren milyonları görmezden geldiler. Türkiye Cumhuriyetini adım adım şeriata ve emperyalizme teslim eden bu iktidar karşısında sustular. Dut yemiş bülbüle döndüler.
Kurtuluş savaşında da emperyalistleri ve işbirlikçilerini destekleyen birçok sanatçı, yazar vardı. “Mütareke Basını” adı verilen ve sayıları 12’yi bulan gazeteler Mustafa Kemal Atatürk’e vatan savunması yaptığı için ateş püskürüyor, ağızlarına geleni söylüyorlardı. Bunların içerisinde bazılarının efendilerine yaranabilmek için yapamayacakları şey yoktu.
Örneğin Bandırma'da yayımlanan "Adalet" gazetesi, "Büyük Taarruz" un başlamasına iki gün kala şunları yazıyordu: "Hürriyetin ilanında muharebeler dolayısıyla milleti mahv ve perişan eden Talat, Cemal, Mahmut Şevket, Enver de gitti. Hamd olsun, darısı, cani Mustafa Kemal başına..." (24 Ağustos 1922)
Peyam-ı Sabah Gazetesi ise Atatürkve arkadaşlarına “Ankara’daki şımarık herifler! Artık durun! Haddinizi bilin! Bu şarlatanlık bitsin!” diye manşetler atıyordu.
Ref’i Cevat Ulunay, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar gibi sanatçılar ve yazarlar Amerikan, İngiliz sömürgesi olmayı savunuyorlardı.
Yıllar sonra, bu mandacı tutumundan dolayı kendisine "pişman olup olmadığını" soran bir gazeteciye Ref’i Cevat Ulunay, Herkes benim gibi düşünüyordu. O günlerde böyle düşünen tek adam oydu." yanıtını vermişti.
Gerçekten de "o günlerde böyle düşünen" , yani tam bağımsız bir Türkiye için savaşım veren "tek adam" oydu. Atatürk bir yandan Erzurum Kongresi ile uğraşırken, bir yandan da Halide Edip, Bekir Sami, Kara Vasıf Bey gibi kararsız, mandacı kişileri "inandırma yöntemi"yle ulusal direnişe kazanmaya çalışıyordu.
Sözün özü; Ben “halkın sanatçısıyım” diyenler halka hizmet etmelidirler. Halkın içerisine girip, sorunları ile ilgilenmelidirler. AKP’nin değil, tekel işçilerinin yanında olmalıdırlar.
Gün gelecek, zalimin zulmüne arka çıkanlar, halkın karşısına çıkacak yüz bulamayacak, utanacaklar…
Gün gelecek yandaş basının ve yandaş sanatçıların ne ağababaları kalacak, ne zorbalar…
Ne demişti Tevfik Fikret:
“Elbet bir gün sabah olacaktır
Bu geceler sonsuzluğa dek sürmez…”
Geceler “sonsuzluğa dek sürmedi”. Tan yeri, Mustafa Kemal Atatürk’le ağardı…
(ali-eralp@hotmail.com)
ALİ ERALP
Uygar, gelişmiş bir üretim biçiminden ilkel, geri bir üretim biçimine dönüş olabilir mi?
Örneğin, kapitalist aşamaya ulaşmış bir toplumun sosyal, ekonomik, siyasal yapısını ortadan kaldırıp, kölelik ya da derebeylik düzenini yeniden kurabilir miyiz?
Ya da şöyle soralım; 1923 Devrimini gerçekleştirmiş, laik yapısı ile öteki İslam cumhuriyetlerinden ayrılan bir ülkede bazı kişiler, cemaatler istiyor diye, saltanat, hilafet rejimi yeniden kurulabilir mi? Yani Milletten ümmete, demokrasiden teokrasiye, cumhuriyetten saltanata, laiklikten şeriata geçiş olabilir mi?
Bu mümkün müdür?
Tarih çarkını geriye çevirebilir miyiz?
Aklın, bilimin yol göstericiliğine inananlar, yani Atatürk’ün “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü ilke edinenler, yukarıdaki sorulara hiç duraksamadan “hayır” derler. Ama kılavuzu hurafe, boş inanç, fizik ötesi olanlar ve geleceklerini dinci felsefenin temelleri üzerine oturtanlar bu sorulara “evet” yanıtını verirler. Bunlar din ticareti yaparak çıkar sağlayan ve çağdaş bir yaşam içerisinde geriye dönüşü, “Ortaçağ”ı savunan kimselerdir.
Bir zamanlar Menderes de Kemalist devrimleri hiçe sayarak, milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” demişti.
Ama ne o, ne de bir başkası bugüne değin hilafeti getiremedi. Kemalist cumhuriyeti ortadan kaldıramadı. Tarih çarkını tersine döndürmek için harcanan çabaların, çağ dışı girişimlerin sonu hep hüsranla noktalandı.
Şimdi bir başka dinci parti Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Devrimleriniortadan kaldırmak için kendi deyişi ile “bir takım riskleri” de göze alarak neyi var neyi yok, her şeyini ortaya koymakta, gerekirse “arkadan dolanma”, hile hurda yollarına bile başvurmaktadır. Orduyla, yargının bir bölümü dışında tüm Cumhuriyet kurumlarına yerleşmiş, bu alanda epey yol almış gibi görünmektedir.
Şimdi “Güç bende” diyor. Komutanları “çetecilikle” suçluyor. Emekli, muvazzaf generalleri gözaltına alıyor. Tutukluyor. Tekel işçilerini Ankara’ya sokmuyor. “Dilediğimi 4C’li yaparım, dilediğimi 4B’li yaparım, karşı çıkanı da biber gazı ile copla dağıtırım. En büyük benim, en güçlü benim, hodri meydan…” diyor.
Bu yolda daha önce “beraber yürüyenler” çok oldu. Ama başaramadılar. Yolun sonunu göremediler. Bu yöntemi daha önce deneyen nice Damat Ferit’ler, Evren’ler, Özal’lar, Çiller’ler tarihin tozlu sayfalarında yerlerini aldılar. “Eşkıyanın dünyaya (uzun süre) hükümdar olduğu hiç görülmemiştir.
AKP’yi de kimse dünyaya direk kalacak sanmasın. Güçlünün yanında yer alıp, “su akarken testiyi dolduralım” hevesine kapılmasın. Yanılırlar.
Yandaş medyanın yanında bazı sanatçılar geçenlerde el etek öpüp, iktidara yaranabilmek için kuyruğa girdiler. Halkın sanatçısı olduğunu ileri sürenler, aç, açık, işsiz, perişan, hayatta kalma savaşımı veren milyonları görmezden geldiler. Türkiye Cumhuriyetini adım adım şeriata ve emperyalizme teslim eden bu iktidar karşısında sustular. Dut yemiş bülbüle döndüler.
Kurtuluş savaşında da emperyalistleri ve işbirlikçilerini destekleyen birçok sanatçı, yazar vardı. “Mütareke Basını” adı verilen ve sayıları 12’yi bulan gazeteler Mustafa Kemal Atatürk’e vatan savunması yaptığı için ateş püskürüyor, ağızlarına geleni söylüyorlardı. Bunların içerisinde bazılarının efendilerine yaranabilmek için yapamayacakları şey yoktu.
Örneğin Bandırma'da yayımlanan "Adalet" gazetesi, "Büyük Taarruz" un başlamasına iki gün kala şunları yazıyordu: "Hürriyetin ilanında muharebeler dolayısıyla milleti mahv ve perişan eden Talat, Cemal, Mahmut Şevket, Enver de gitti. Hamd olsun, darısı, cani Mustafa Kemal başına..." (24 Ağustos 1922)
Peyam-ı Sabah Gazetesi ise Atatürkve arkadaşlarına “Ankara’daki şımarık herifler! Artık durun! Haddinizi bilin! Bu şarlatanlık bitsin!” diye manşetler atıyordu.
Ref’i Cevat Ulunay, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar gibi sanatçılar ve yazarlar Amerikan, İngiliz sömürgesi olmayı savunuyorlardı.
Yıllar sonra, bu mandacı tutumundan dolayı kendisine "pişman olup olmadığını" soran bir gazeteciye Ref’i Cevat Ulunay, Herkes benim gibi düşünüyordu. O günlerde böyle düşünen tek adam oydu." yanıtını vermişti.
Gerçekten de "o günlerde böyle düşünen" , yani tam bağımsız bir Türkiye için savaşım veren "tek adam" oydu. Atatürk bir yandan Erzurum Kongresi ile uğraşırken, bir yandan da Halide Edip, Bekir Sami, Kara Vasıf Bey gibi kararsız, mandacı kişileri "inandırma yöntemi"yle ulusal direnişe kazanmaya çalışıyordu.
Sözün özü; Ben “halkın sanatçısıyım” diyenler halka hizmet etmelidirler. Halkın içerisine girip, sorunları ile ilgilenmelidirler. AKP’nin değil, tekel işçilerinin yanında olmalıdırlar.
Gün gelecek, zalimin zulmüne arka çıkanlar, halkın karşısına çıkacak yüz bulamayacak, utanacaklar…
Gün gelecek yandaş basının ve yandaş sanatçıların ne ağababaları kalacak, ne zorbalar…
Ne demişti Tevfik Fikret:
“Elbet bir gün sabah olacaktır
Bu geceler sonsuzluğa dek sürmez…”
Geceler “sonsuzluğa dek sürmedi”. Tan yeri, Mustafa Kemal Atatürk’le ağardı…
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
Geri: GÜN GELECEK, HALKIN KARŞISINA ÇIKACAK YÜZ BULAMAYACAKLAR...
Teşekkürler Ali bey, umut verdiğiniz satırlarınız için,öyle çok ihtiyacımız varki umuda,yeni şafaklara,ufuklara.
Saygılar.
Saygılar.
Denizkızı- ELMAS ÜYE
- PROJE ÖDÜLÜ :
KATILIM ÖDÜLÜ :
Mesaj Sayısı : 1090
Yaş : 53
ŞEHİR : İstanbul
Meslek : Tekstil-Tasarım
Öğrenim Durumu : Lise
Aldığı Teşekkür : 411
Kayıt tarihi : 27/11/07
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz