TOPLUMLARIN VE DOĞANIN DENGESİNİ BOZANLAR...
2 posters
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
TOPLUMLARIN VE DOĞANIN DENGESİNİ BOZANLAR...
TOPLUMLARIN VE DOĞANIN DENGESİNİ BOZANLAR…
ALİ ERALP
“Bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir.” der Marks. Sonra devam eder, “Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı-karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir savaş, her keresinde ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla ya da çatışan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir…”
Şu bir gerçek ki, geniş halk yığınları tarih boyunca, hep bir avuç varlıklı, özgür insanın, derebeyinin, burjuvanın emrinde çalıştı, ezildi, sömürüldü, limon gibi sıkıldı.
Ama insanlık en hızlı, en modern, en bilimsel gelişimini kapitalist düzende gerçekleştirdi.
Kapitalizmin efendisi burjuva, dini devlet ve “dünya işleri”nden ayırarak, boş inançları, bağnaz düşünceleri bir kenara bırakıp, Ortaçağ’ı sonlandırdıktan sonra bilime, teknolojiye yöneldi. Aklı ön plana çıkardı.
Sanayide ve tarımda makine kullanımına geniş yer verdi. Üretimi artırmak, yeni pazarlar bulmak için her kaynaktan yararlandı. İnsanları ve doğayı sistemin bir parçası, bir dişlisi durumuna getirdi.
Yer altı ve yerüstü zenginliklerini, tüm dünyayı fabrikasının ham madde deposu gibi gördü ve tepe tepe kullandı. Sanayi atıklarını dilediği yere, dilediği gibi boşalttı. Ormanların, suyun, gökyüzünün, denizlerin, derelerin kirlenmesi onu hiç mi hiç ilgilendirmedi. Ne doğanın dengesi ne insanların geleceği onun gündeminde yoktu çünkü.
Tek düşüncesi daha çok para kazanmak, daha çok mal mülk sahibi olmaktı. Sanayi için ormanlar kesilip, doğa katliamı yapılırken ya da bir parça tarla ya da arsa kazanabilmek için cayır cayır yakılırken kılı bile kıpırdamadı. Ne o güzelim görüntüyü ne de o görüntüyle bütünleşen canlıları düşündü.
Onun sahip olmak istediği tek toplumsal değer para ve zenginlikti… Bu hedefe ulaşabilmek uğruna durmadan koştu. Durmadan savaştı. Daha çok üretmek, daha çok satmak, daha çok servet edinebilmek için her yolu denedi. “Kâr“ hedefine kilitlendi. İnsanların, doğanın, hayvanların yaşam hakkı ona vız geldi, tırıs gitti.
Proleterleri mülksüzleştirdi. Onlara, ayakta kalıp; sağlığını, gücünü koruyacak, işyerinde üretim yapacak kadar bir ücret ödedi. Onların ekonomik koşullarını kendisi belirledi. Çalışanların emekleriyle, artı değerleriyle zenginliğine zenginlik kattı. Her geçen gün biraz daha büyüdü. Büyüdükçe güçlendi. Güçlendikçe daha çok sömürdü, sömürdükçe daha çok semirdi.
Kapitalizm, bu büyeme ile birlikte emperyalizme dönüştü, Bu kez tüm dünyayı, tüm insanları, tüm doğayı soyulup soğana çevrilecek bir meta, bir mal yerine koyarak, hedef tahtasına yatırdı. Burnunu devletlerin iç işlerine soktu. Onları yönetmeye başladı. Kredilerle, sanayi ürünleri ile siyasal baskı ve ayak oyunları ile az gelişmiş ülkeleri emperyalist sisteme bağımlı hale getirdi. Doğal varlıklarını yağmaladı.
Halkları, ırkları, ulusları, dinleri birbirine düşman etti. Savaşlar çıkardı. Onları birbirine kırdırdı. Böldü, yönetti. Durmadan silah üretti. Silah sattı.
Amerika’da, Asya’da, Afrika’da, Ortadoğu’da çoluk çocuk, yaşlı genç demeden katliam gerçekleştirdi. Üzerlerine tonlarca füze fırlattı. Atom bombası attı. Milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine, ailelerin dağılmasına neden oldu.
Servetini kan ve gözyaşı üzerine kurdu. Kanla beslendi. Kanla güçlendi.
Ama İnsan kanı da yetmedi ona. Şimdi de kurtların kuşların, börtü böceğin, orangutanların kanı ile beslenmeye çalışıyor...
Şu günlerde tüm dünyanın yakından tanıdığı gıda devi Nestle, palmiye yağı üreticisi Sinar Mas ile işbirliği yaparak Endonezya’daki “yağmur ormanları”nın küçülmesine yardımcı olmakta, onların köküne kibrit suyu dökmek için orman katilleri ile işbirliği yapmaktadır
Çünkü Nestle, palmiye yağı kullanmaktadır. Bu yağa gereksinimi vardır. Palmiye yağını ona Sinar Mas vermektedir. Bu şirket ise daha çok yağ elde edebilmek, daha çok para kazanabilmek için gözünü Endonezya’daki yağmur ormanlarına dikmiştir. Yağmur ormanlarını keserek tarlalar açmaktadır. Böylece o, bir yandan ormanları yok edip, palmiye yağı tarlaları oluştururken, bir yandan da nesli tükenen orangutan ve benzeri hayvanların geleceğini tehlikeye sokmaktadır.
Yağmur ormanları tüm dünyanın ciğeridir. Yağmur ormanları tüm dünyanın mülküdür. En değerli parçasıdır. En değerli varlığıdır. İklim dengesini düzenlemede, solunan havanın temiz kalmasında çok önemli bir işleve sahiptir. Karbondioksit özümseyen çok zengin bir kaynaktır. Bu nedenle dünya halkları akciğerlerine sahip çıkmalı, bu katliamının durdurulması için sesini yükseltmeli, direnişlerle, boykotlarla yağmur ormanlarının kimsesiz olmadığını göstermelidir.
Nestle, Greenpeace’in etkili eylemlerinden sonra Sinar Mas ile yaptığı sözleşmelerin feshedildiğini duyurmuştur. Ancak bu yeterli bir çözüm değildir. Çünkü o, palmiye yağını başka aracılardan almayı sürdürmektedir. Bu alımları bütünüyle durdurarak, dünyanın geleceğini tehlikeye atmaktan vazgeçmeli yağmur ormanlarını rahat bırakmalıdır.
Dünyamızın bir başka baş belası, bir başka sorunu ise “atık”lar ve nükleer enerjidir. Bu sorunu “çevre felaketi” diye de adlandırabiliriz. Kapitalist teknolojinin sorumsuzca uygulanması ile ortaya çıkmaktadır. Doğanın aç gözlü, yağmacı, plansız programsız yöntemlerle talan edilmesi; atıkların sorumsuzca denizlere, ırmaklara, olur olmaz yerlere boşaltılması, ozon, metan ve karbondioksit gazlarının atmosfere salınması, doğa-insan dengesini bozmakta, çevre kirliliğine neden olmaktadır.
Atıklar ve nükleer enerji hem ulusal hem de uluslar arası bir sorundur. Zaman yitirilmeden çözümlenmesi gerekir. Çünkü dünyamız ve yurdumuz çevre kirliliği, nükleer radyasyon ve atıklarla çok bedeller ödemiş ve ödemeye devam etmektedir. Sinop ve Samsun kıyılarına vuran İtalya’ya ait toksit varillerini, Çernobil radyasyonundan ölen insanları henüz unutmadık.
Bütün bu gerçekler ortadayken, nükleer enerjide ısrarcı olmak, yığınların ve doğanın sesine kulak vermemek, Türkiye’yi çıkmaza sokup, çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakmaktan başka bir şey değildir. Doğayı, insanları ciddi bir tehlike içine atacak olan nükleer reaktörlerin kurulmasından vazgeçilerek, çok çeşitli enerji kaynaklarından ülkemiz için en yararlı, en ucuz ve kullanılabilir olanını seçmek gerekir.
(ali-eralp@hotmail.com)
ALİ ERALP
“Bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir.” der Marks. Sonra devam eder, “Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı-karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir savaş, her keresinde ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla ya da çatışan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir…”
Şu bir gerçek ki, geniş halk yığınları tarih boyunca, hep bir avuç varlıklı, özgür insanın, derebeyinin, burjuvanın emrinde çalıştı, ezildi, sömürüldü, limon gibi sıkıldı.
Ama insanlık en hızlı, en modern, en bilimsel gelişimini kapitalist düzende gerçekleştirdi.
Kapitalizmin efendisi burjuva, dini devlet ve “dünya işleri”nden ayırarak, boş inançları, bağnaz düşünceleri bir kenara bırakıp, Ortaçağ’ı sonlandırdıktan sonra bilime, teknolojiye yöneldi. Aklı ön plana çıkardı.
Sanayide ve tarımda makine kullanımına geniş yer verdi. Üretimi artırmak, yeni pazarlar bulmak için her kaynaktan yararlandı. İnsanları ve doğayı sistemin bir parçası, bir dişlisi durumuna getirdi.
Yer altı ve yerüstü zenginliklerini, tüm dünyayı fabrikasının ham madde deposu gibi gördü ve tepe tepe kullandı. Sanayi atıklarını dilediği yere, dilediği gibi boşalttı. Ormanların, suyun, gökyüzünün, denizlerin, derelerin kirlenmesi onu hiç mi hiç ilgilendirmedi. Ne doğanın dengesi ne insanların geleceği onun gündeminde yoktu çünkü.
Tek düşüncesi daha çok para kazanmak, daha çok mal mülk sahibi olmaktı. Sanayi için ormanlar kesilip, doğa katliamı yapılırken ya da bir parça tarla ya da arsa kazanabilmek için cayır cayır yakılırken kılı bile kıpırdamadı. Ne o güzelim görüntüyü ne de o görüntüyle bütünleşen canlıları düşündü.
Onun sahip olmak istediği tek toplumsal değer para ve zenginlikti… Bu hedefe ulaşabilmek uğruna durmadan koştu. Durmadan savaştı. Daha çok üretmek, daha çok satmak, daha çok servet edinebilmek için her yolu denedi. “Kâr“ hedefine kilitlendi. İnsanların, doğanın, hayvanların yaşam hakkı ona vız geldi, tırıs gitti.
Proleterleri mülksüzleştirdi. Onlara, ayakta kalıp; sağlığını, gücünü koruyacak, işyerinde üretim yapacak kadar bir ücret ödedi. Onların ekonomik koşullarını kendisi belirledi. Çalışanların emekleriyle, artı değerleriyle zenginliğine zenginlik kattı. Her geçen gün biraz daha büyüdü. Büyüdükçe güçlendi. Güçlendikçe daha çok sömürdü, sömürdükçe daha çok semirdi.
Kapitalizm, bu büyeme ile birlikte emperyalizme dönüştü, Bu kez tüm dünyayı, tüm insanları, tüm doğayı soyulup soğana çevrilecek bir meta, bir mal yerine koyarak, hedef tahtasına yatırdı. Burnunu devletlerin iç işlerine soktu. Onları yönetmeye başladı. Kredilerle, sanayi ürünleri ile siyasal baskı ve ayak oyunları ile az gelişmiş ülkeleri emperyalist sisteme bağımlı hale getirdi. Doğal varlıklarını yağmaladı.
Halkları, ırkları, ulusları, dinleri birbirine düşman etti. Savaşlar çıkardı. Onları birbirine kırdırdı. Böldü, yönetti. Durmadan silah üretti. Silah sattı.
Amerika’da, Asya’da, Afrika’da, Ortadoğu’da çoluk çocuk, yaşlı genç demeden katliam gerçekleştirdi. Üzerlerine tonlarca füze fırlattı. Atom bombası attı. Milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine, ailelerin dağılmasına neden oldu.
Servetini kan ve gözyaşı üzerine kurdu. Kanla beslendi. Kanla güçlendi.
Ama İnsan kanı da yetmedi ona. Şimdi de kurtların kuşların, börtü böceğin, orangutanların kanı ile beslenmeye çalışıyor...
Şu günlerde tüm dünyanın yakından tanıdığı gıda devi Nestle, palmiye yağı üreticisi Sinar Mas ile işbirliği yaparak Endonezya’daki “yağmur ormanları”nın küçülmesine yardımcı olmakta, onların köküne kibrit suyu dökmek için orman katilleri ile işbirliği yapmaktadır
Çünkü Nestle, palmiye yağı kullanmaktadır. Bu yağa gereksinimi vardır. Palmiye yağını ona Sinar Mas vermektedir. Bu şirket ise daha çok yağ elde edebilmek, daha çok para kazanabilmek için gözünü Endonezya’daki yağmur ormanlarına dikmiştir. Yağmur ormanlarını keserek tarlalar açmaktadır. Böylece o, bir yandan ormanları yok edip, palmiye yağı tarlaları oluştururken, bir yandan da nesli tükenen orangutan ve benzeri hayvanların geleceğini tehlikeye sokmaktadır.
Yağmur ormanları tüm dünyanın ciğeridir. Yağmur ormanları tüm dünyanın mülküdür. En değerli parçasıdır. En değerli varlığıdır. İklim dengesini düzenlemede, solunan havanın temiz kalmasında çok önemli bir işleve sahiptir. Karbondioksit özümseyen çok zengin bir kaynaktır. Bu nedenle dünya halkları akciğerlerine sahip çıkmalı, bu katliamının durdurulması için sesini yükseltmeli, direnişlerle, boykotlarla yağmur ormanlarının kimsesiz olmadığını göstermelidir.
Nestle, Greenpeace’in etkili eylemlerinden sonra Sinar Mas ile yaptığı sözleşmelerin feshedildiğini duyurmuştur. Ancak bu yeterli bir çözüm değildir. Çünkü o, palmiye yağını başka aracılardan almayı sürdürmektedir. Bu alımları bütünüyle durdurarak, dünyanın geleceğini tehlikeye atmaktan vazgeçmeli yağmur ormanlarını rahat bırakmalıdır.
Dünyamızın bir başka baş belası, bir başka sorunu ise “atık”lar ve nükleer enerjidir. Bu sorunu “çevre felaketi” diye de adlandırabiliriz. Kapitalist teknolojinin sorumsuzca uygulanması ile ortaya çıkmaktadır. Doğanın aç gözlü, yağmacı, plansız programsız yöntemlerle talan edilmesi; atıkların sorumsuzca denizlere, ırmaklara, olur olmaz yerlere boşaltılması, ozon, metan ve karbondioksit gazlarının atmosfere salınması, doğa-insan dengesini bozmakta, çevre kirliliğine neden olmaktadır.
Atıklar ve nükleer enerji hem ulusal hem de uluslar arası bir sorundur. Zaman yitirilmeden çözümlenmesi gerekir. Çünkü dünyamız ve yurdumuz çevre kirliliği, nükleer radyasyon ve atıklarla çok bedeller ödemiş ve ödemeye devam etmektedir. Sinop ve Samsun kıyılarına vuran İtalya’ya ait toksit varillerini, Çernobil radyasyonundan ölen insanları henüz unutmadık.
Bütün bu gerçekler ortadayken, nükleer enerjide ısrarcı olmak, yığınların ve doğanın sesine kulak vermemek, Türkiye’yi çıkmaza sokup, çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakmaktan başka bir şey değildir. Doğayı, insanları ciddi bir tehlike içine atacak olan nükleer reaktörlerin kurulmasından vazgeçilerek, çok çeşitli enerji kaynaklarından ülkemiz için en yararlı, en ucuz ve kullanılabilir olanını seçmek gerekir.
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
Geri: TOPLUMLARIN VE DOĞANIN DENGESİNİ BOZANLAR...
Sayın Eralp,verdiğiniz bilgiler ve duyarlı yazınız için çok teşekkürler.
Kızılderili Reisin sözleri gerçek olacak görünüyor.
"En son nehir kuruduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son balık
tutulduğunda beyaz adam paranın yenecek birşey olmadığını anlayacak. (
şef seattle )"
Saygılar.
Kızılderili Reisin sözleri gerçek olacak görünüyor.
"En son nehir kuruduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son balık
tutulduğunda beyaz adam paranın yenecek birşey olmadığını anlayacak. (
şef seattle )"
Saygılar.
Denizkızı- ELMAS ÜYE
- PROJE ÖDÜLÜ :
KATILIM ÖDÜLÜ :
Mesaj Sayısı : 1090
Yaş : 53
ŞEHİR : İstanbul
Meslek : Tekstil-Tasarım
Öğrenim Durumu : Lise
Aldığı Teşekkür : 411
Kayıt tarihi : 27/11/07
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz