Bir merceğin (lens) üstlendiği görev gibi
1 sayfadaki 1 sayfası
Bir merceğin (lens) üstlendiği görev gibi
Bir merceğin (lens) üstlendiği görev gibi
Bu dünyadaki canlıların vücutları muhteşem bir makine gibidir. Her bir organın kendime özel bir görevi olmasına rağmen, hepsi bir ahenk içinde çalışmaktadır. Birisinin aksaması diğerini etkilemekte ve sonunda belirli rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır.
Canlılardaki bu organlardan birisi de gözdür. Göz sayesinde çevreyi görebilmekte, renkleri ayırt edebilmekteyiz. Yani canlının dış ortamla iletişimini sağlayan en önemli organdı göz. Görebilmek, renkleri ayırt edebilmek için de sadce gözün kendisi yetmemektedir. İçindeki mevcut tabakaların birlikte çalışmaları sayesinde görme işlemi tamamlanmaktadır.
Gözün içindeki tabakalardan birisi de mercektir, yani lens`dir. Göz bebeğinden içeri giren ışınlar bu lens sayesinde sarı noktada (makula) toplanarak, çevreyi net görmemiz sağlanmış olur. Dışarıdan göz bebeğine gelen ışınlar paralel olarak gelirler ve lensi geçtikten sonra toplanarak tek bir ışık demetine dönüşürler.
Amacım burada size gözün anatomisini anlatmak değildir. Lensin üstlendiği görevden yola çıkarak başka bir konuya değinmek istiyorum.
Türkiye`deki mevcut partileri, göze giren paralel ışınlar olarak düşünün. Bu partiler ne yazık ki, paralel ışınlar gibi bir odakta toplanmayıp, paralel olarak yollarına devam etmektedirler. Elbetteki bütün partilerin, demokrasi icabı bir düşüncede olması düşünülemez. Farklı düşüncelerde de olsalar dahi, neticede mevzu bahis olan ülke ise için paralel değil, odaklaşmaları gerekir. Gerek meclisteki gerekse meclis dışındaki partiler, odaklaşmak yerine paralel hareket etmeyi tercih ediyorlar.Bir “A” diyorsa, diğeri mutlaka “B” demek zorunda kalıyor. Neden ? Çünkü odaklaşmaktan korkuyorlar... Peki, yanlız bu paralel hareket etme yanız partiler için geçerli ? Keşke !
Anadolu`nun tehlike altında bulunduğu dönemde “mevzu bahis vatan ise gerisi teferrauttır” diyerek, ulusal amaca hizmet etmek için, ülkenin her yerinde birçok cemiyetler kuruldu. Anadolu`da ve Trakya`da kurulan bu cemiyetler, Sivas kongresinden sonra birleşerek “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını aldılar. Yani bir merceğin, lensin üstlendiği görev gibi paralel olmak yerine, milli güç olup bir odakta buluştular. Bu dernekler tarih oldu; gelelim şimdikilere.
Şu anda ülkemizde yaşananlar, pek de 1919`dan fark değil ! Zamanımızda kurulan derneklerin adı farklı, ama düşüncelerinin aynı olduğunu görüyoruz. Öyle diyorlar ! Bunlar da çıkmaza sürüklenen ülkeyi aydınlığa kavuşturmak için kurulmuşlar. Öyle diyorlar ! 1919 ile 2010 arasında, büyük bir fark göze çarpmaktadır; bunlar bir araya gelip odaklaşamıyorlar. Bırakın odaklaşmayı, birbirlerini çekemiyorlar aynı düşünceyi, aynı kaygıyı taşımalarına rağmen... Bunların Atatürkçü Düşünce Dernekleri olduğunu hatırlatmaya gerek yok zennediyorum. Hele hele Avrupa`da bunlar var ya, bırakın tek güç olmayı, bir odakta birleşmek yerine birbirleriyle didişip duruyorlar... Ve bunu yaparlarken de „Atatürkçülük yapıyoruz“ diyorlar...
Peki, sendikalar bunlardan farklı mıdır ? Olur mu öyle şey! İşçi haklarını korumak için sahnede boy gösteriyorlar, ama gelin görün ki, sanki sahnede görünmek için varlar!...
Hem “durum 1919 gibi vahim” diyorlar hem de paralel olmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Acaba diyorum; bunlar hiç mi tarih okumadılar ? Hiç mi tarihten ders almadılar.
Eğer gerçekten durum 1919`dan daha beter ise, ülke silahsız işgal ediliyorsa, gözdeki lens kadar da mı olamıyorlar ? Lens`in üstlenmiş olduğu görevi yapacak kadar mı, yani bir odakla güç olamayacak kadar beceriksizler ?
Dr. Yüksel Cavlak
Bu dünyadaki canlıların vücutları muhteşem bir makine gibidir. Her bir organın kendime özel bir görevi olmasına rağmen, hepsi bir ahenk içinde çalışmaktadır. Birisinin aksaması diğerini etkilemekte ve sonunda belirli rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır.
Canlılardaki bu organlardan birisi de gözdür. Göz sayesinde çevreyi görebilmekte, renkleri ayırt edebilmekteyiz. Yani canlının dış ortamla iletişimini sağlayan en önemli organdı göz. Görebilmek, renkleri ayırt edebilmek için de sadce gözün kendisi yetmemektedir. İçindeki mevcut tabakaların birlikte çalışmaları sayesinde görme işlemi tamamlanmaktadır.
Gözün içindeki tabakalardan birisi de mercektir, yani lens`dir. Göz bebeğinden içeri giren ışınlar bu lens sayesinde sarı noktada (makula) toplanarak, çevreyi net görmemiz sağlanmış olur. Dışarıdan göz bebeğine gelen ışınlar paralel olarak gelirler ve lensi geçtikten sonra toplanarak tek bir ışık demetine dönüşürler.
Amacım burada size gözün anatomisini anlatmak değildir. Lensin üstlendiği görevden yola çıkarak başka bir konuya değinmek istiyorum.
Türkiye`deki mevcut partileri, göze giren paralel ışınlar olarak düşünün. Bu partiler ne yazık ki, paralel ışınlar gibi bir odakta toplanmayıp, paralel olarak yollarına devam etmektedirler. Elbetteki bütün partilerin, demokrasi icabı bir düşüncede olması düşünülemez. Farklı düşüncelerde de olsalar dahi, neticede mevzu bahis olan ülke ise için paralel değil, odaklaşmaları gerekir. Gerek meclisteki gerekse meclis dışındaki partiler, odaklaşmak yerine paralel hareket etmeyi tercih ediyorlar.Bir “A” diyorsa, diğeri mutlaka “B” demek zorunda kalıyor. Neden ? Çünkü odaklaşmaktan korkuyorlar... Peki, yanlız bu paralel hareket etme yanız partiler için geçerli ? Keşke !
Anadolu`nun tehlike altında bulunduğu dönemde “mevzu bahis vatan ise gerisi teferrauttır” diyerek, ulusal amaca hizmet etmek için, ülkenin her yerinde birçok cemiyetler kuruldu. Anadolu`da ve Trakya`da kurulan bu cemiyetler, Sivas kongresinden sonra birleşerek “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını aldılar. Yani bir merceğin, lensin üstlendiği görev gibi paralel olmak yerine, milli güç olup bir odakta buluştular. Bu dernekler tarih oldu; gelelim şimdikilere.
Şu anda ülkemizde yaşananlar, pek de 1919`dan fark değil ! Zamanımızda kurulan derneklerin adı farklı, ama düşüncelerinin aynı olduğunu görüyoruz. Öyle diyorlar ! Bunlar da çıkmaza sürüklenen ülkeyi aydınlığa kavuşturmak için kurulmuşlar. Öyle diyorlar ! 1919 ile 2010 arasında, büyük bir fark göze çarpmaktadır; bunlar bir araya gelip odaklaşamıyorlar. Bırakın odaklaşmayı, birbirlerini çekemiyorlar aynı düşünceyi, aynı kaygıyı taşımalarına rağmen... Bunların Atatürkçü Düşünce Dernekleri olduğunu hatırlatmaya gerek yok zennediyorum. Hele hele Avrupa`da bunlar var ya, bırakın tek güç olmayı, bir odakta birleşmek yerine birbirleriyle didişip duruyorlar... Ve bunu yaparlarken de „Atatürkçülük yapıyoruz“ diyorlar...
Peki, sendikalar bunlardan farklı mıdır ? Olur mu öyle şey! İşçi haklarını korumak için sahnede boy gösteriyorlar, ama gelin görün ki, sanki sahnede görünmek için varlar!...
Hem “durum 1919 gibi vahim” diyorlar hem de paralel olmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Acaba diyorum; bunlar hiç mi tarih okumadılar ? Hiç mi tarihten ders almadılar.
Eğer gerçekten durum 1919`dan daha beter ise, ülke silahsız işgal ediliyorsa, gözdeki lens kadar da mı olamıyorlar ? Lens`in üstlenmiş olduğu görevi yapacak kadar mı, yani bir odakla güç olamayacak kadar beceriksizler ?
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz