ASIL MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYOR…
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
ASIL MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYOR…
ASIL MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYOR…
ALİ ERALP
ABD, AB, AKP ve Fethullah tarafından düzenlenen bir referandum oyunu daha sona erdi. Günlerden beri kapalı kapılar arkasında düşünülüp kotarılan plan tam da emperyalizm ve işbirlikçilerinin istediği gibi gerçekleşti.
Elbette bu oluşumda Anayasa Mahkemesinin siyasal baskılar sonucunda aldığı son kararın da etkisi var. Bir yerde mahkeme, bu sonucun böyle olacağını bile bile baltayı kendi ayağına vurmuş, idam ipini kendisi çekmişti. Yüksek yargıyı siyasal iktidarın emrine vermişti.
Bu referandumda ulusal güçlerden başka herkes rol aldı. Emperyalistler, bölücüler, şeriatçılar ön saflardaydı.
Ölülere bile oy kullandırılmak istenen seçimlerde diriler, hilenin her çeşidini yapabilmek için tüm becerilerini ortaya koydular. Baskılar, tehditler, şantajlar birbirini izledi. Propaganda sırasında paralı “evet”çi militanlar demir sopalarla “hayır”cılara saldırdılar. Tarafsız olması gereken başbakan, “tarafsız olan bertaraf olur” diyerek kendisinin en güçlü taraf olduğunu, duymayan kulaklara, görmeyen gözlere en açık bir biçimde anlattı.
Yine aynı Recep Tayyip, gündüz saat 1, – 1,5 sıralarında oyunu kullanırken Doğu bölgelerinden sonuçların gelmeye başladığını söyledi. Oysa o sıralarda oylama devam ediyordu ve sandıklar 4’te açılacaktı. Başbakan, referandumdan birkaç gün önce de (çok az bir yanılma payı ile (!)) “evet” oylarının yüzde 55 – 58 dolayında çıkacağı müjdesini veriyordu.
Seçim çalışmalarında oluk oluk para akıtıldı. Yazın ortasında kömür dağıtıldı. 3 – 5 televizyon ve basın organının dışında Show, Star gibi kanallar da dahil, tüm medya “evet”çilerin safında yer aldı.
Bu ortamda kimse halkımızı aptallıkla, cahillikle suçlamasın. Biraz da yıllardan beri birbirini yemekten başka bir iş yapmayan, halkın bilinçlenmesini göz ardı edip, birbiriyle savaşan kadrolar, suçu kendilerinde arasınlar. ABD, AKP, itsürüsü, Fethullah kuşatılmışlığı karşısında halkımızın aldığı bu yüzde 42’lik oy oranı bile bu koşullarda başarı sayılmalıdır. Gelmeyenlerin genellikle “hayır”cılardan olduğu ve yüksekliği de göz önüne alınırsa AKP’nin referandumdan zaferle çıktığı bile söylenemez.
Zaten önceden, sandıklardan“evet” çıkabilmesi için her şey inceden inceye hesaplanmıştı. Tarih 12 Eylüle denk getirilmişti. Bu tarih bir şeyler çağrıştırıyordu çünkü. Oy pusulasının “hayır” yanının kahverengi olması bile “toplum mühendisleri”ne sorularak saptanmıştı. 12 Eylül aynı zamanda bir tatil günüydü ve seçmenlerin bir kesimi bu nedenle gelemedi, gelmedi. Rahatını bozmak istemedi. Bu seçimde “hayır”cılar, “evet”çiler kadar istekli değildi. Tam da ABD’nin, AKP’nin, Fethullah’ın hedefinde bu vardı işte…
12 Eylül referandumu, 2002’den bu yana oynanan oyunlardan birisidir. Planlı programlı bir girişimdir. Bir olupbittidir.
Tasarlandı, hazırlandı, oluşturuldu, bir baskın kararla halkın önüne sürüldü.
İnsanlarımız, Anayasada neyin değiştirildiğinin, neyin değiştirilmediğinin farkında bile değildi. Kimse de “Yahu, durup dururken bu referandum da nereden çıktı?” demedi.
Halk, mitinglerde sloganlar, nutuklar, gürültü patırtı arasında yarım yamalak bir şeyler dinledi, bir şeyler öğrendi, sonra da gidip oy verdi. Sanki bir Futbol takımı tutar gibi hareket ederek aklı, mantığı maç alanının dışında bıraktı.
Kimse anayasanın içeriğindeki değişikliğe bakmadı. İncelemedi. Anayasa değişikliği ülkemize ne getirecek, ne götürecek hiç düşünmedi. Bu değişikliklerin arkasından daha ne gibi düzenlemeler gelecek, yargının durumu, ulusal bütünlük, laiklik, Kemalist cumhuriyet ne olacak, bunları hiç hesaba katmadı.
Onlar Kılıçdaroğlu’na, Tayyip’e ya da Bahçeli’ye oy verdiler. Kimse Anayasa değişikliğine oy vermedi.
Oysa bu referandum hukukun, yargının AKP hükümetinin emrine girip girmeyeceğinin oylanmasaydı. Ama kimse işin bu yanıyla ilgilenmedi.
Muhalefetin liderleri ise toplantılarda, mitinglerde AKP’nin yolsuzluklarını, talanını vurgununu anlatmaktan, asıl konuya, yani yargının iktidarın denetimine geçip siyasallaşacağı, Anayasadan “Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve İnkılâpları”nın kaldırılacağı, daha sonra da “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” Anayasa maddelerinin değiştirilmesine sıra geleceğini…” anlatmadı.
Şimdi bu yeni yapılanma karşısında çok kısa ve öz söyleyeceklerimiz şunlardır:
Paniğe, bozguna telaşa kapılmaya hiç gerek yok. Böyle bir sonuç dünyanın sonu demek değildir. Daha yapacak çok işimiz var… Analarımız, babalarımız ortaya çıkan her kötü olayda bir “hayırlı sonuç” aramaya, dersler çıkarmaya çalışırlar. Biz de bu doğru yöntemi izleyerek yeni yeni çözümler, yeni yeni yöntemler geliştirmek zorundayız.
Örneğin referandumun ilk “hayırlı sonucu” asla bir araya gelemeyecek olan düşman kardeşleri bir araya getirmiş, yıllardan beri savunduğumuz ulusalcıların birliğini fiilen gerçekleştirmiştir. Bu referandumda Celal Bayar’la İsmet İnönü el sıkışıp aynı saflarda bütünleşmiştir. CHP, MHP, DSP, İP, Komünist Partisi, ÖDP, DP güç birliği yapmıştır. MHP, ulusal Kurtuluş savaşından söz etmeye başlamış, Amerikan emperyalizmi ve ortaklarına cephe almıştır. Bunlar ABD’ye ve ortaklarına karşı gelecekte ulusalcıların nasıl bir yol izlemesi gerektiğinin ilk işaretleridir, ilk belirtileridir.
Elbette, ulusalcılar, Kemalistler, devrimciler, demokratlar bu referandumla çok önemli mevziler yitirmişlerdir. Bunların başında yüksek yargı gelmektedir. Artık ABD emperyalizmi ve ılımlı İslam ülkemizde daha özgür ve daha cesur adımlar atabilecek, dilediği gibi at koşturacaktır. Hepsinden önemlisi AKP, “Halk beni destekledi, bundan sonra ben dilediğimi yaparım. Anayasanın değiştirilemez maddelerini de değiştiririm, Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılâplarını da kaldırırım, kimse bana karışamaz…” diyecektir.
Diyecektir demesine ama bizim de yanıtımız ona şu olacaktır:
Türkiye yedi düvele karşı kanla, canla, başla gerçekleştirilen bir mücadelenin sonucunda, şanlı bir “Kurtuluş Savaşı” ile kurulmuş, yüce bir ulustur. 1923 Cumhuriyet devriminin ürünüdür. Tarihi kökleri olan yedi bin yıllık bir devlettir.
Kimse bu vatanı sokakta bulmamıştır ve göz göre göre de onun parçalanmasına göz yummayacaktır. ABD’ye, AB’ye ya da itsürüsü’ya teslim edilmesine, asla izin vermeyecektir.
Bunu böyle bil…
ALİ ERALP
ABD, AB, AKP ve Fethullah tarafından düzenlenen bir referandum oyunu daha sona erdi. Günlerden beri kapalı kapılar arkasında düşünülüp kotarılan plan tam da emperyalizm ve işbirlikçilerinin istediği gibi gerçekleşti.
Elbette bu oluşumda Anayasa Mahkemesinin siyasal baskılar sonucunda aldığı son kararın da etkisi var. Bir yerde mahkeme, bu sonucun böyle olacağını bile bile baltayı kendi ayağına vurmuş, idam ipini kendisi çekmişti. Yüksek yargıyı siyasal iktidarın emrine vermişti.
Bu referandumda ulusal güçlerden başka herkes rol aldı. Emperyalistler, bölücüler, şeriatçılar ön saflardaydı.
Ölülere bile oy kullandırılmak istenen seçimlerde diriler, hilenin her çeşidini yapabilmek için tüm becerilerini ortaya koydular. Baskılar, tehditler, şantajlar birbirini izledi. Propaganda sırasında paralı “evet”çi militanlar demir sopalarla “hayır”cılara saldırdılar. Tarafsız olması gereken başbakan, “tarafsız olan bertaraf olur” diyerek kendisinin en güçlü taraf olduğunu, duymayan kulaklara, görmeyen gözlere en açık bir biçimde anlattı.
Yine aynı Recep Tayyip, gündüz saat 1, – 1,5 sıralarında oyunu kullanırken Doğu bölgelerinden sonuçların gelmeye başladığını söyledi. Oysa o sıralarda oylama devam ediyordu ve sandıklar 4’te açılacaktı. Başbakan, referandumdan birkaç gün önce de (çok az bir yanılma payı ile (!)) “evet” oylarının yüzde 55 – 58 dolayında çıkacağı müjdesini veriyordu.
Seçim çalışmalarında oluk oluk para akıtıldı. Yazın ortasında kömür dağıtıldı. 3 – 5 televizyon ve basın organının dışında Show, Star gibi kanallar da dahil, tüm medya “evet”çilerin safında yer aldı.
Bu ortamda kimse halkımızı aptallıkla, cahillikle suçlamasın. Biraz da yıllardan beri birbirini yemekten başka bir iş yapmayan, halkın bilinçlenmesini göz ardı edip, birbiriyle savaşan kadrolar, suçu kendilerinde arasınlar. ABD, AKP, itsürüsü, Fethullah kuşatılmışlığı karşısında halkımızın aldığı bu yüzde 42’lik oy oranı bile bu koşullarda başarı sayılmalıdır. Gelmeyenlerin genellikle “hayır”cılardan olduğu ve yüksekliği de göz önüne alınırsa AKP’nin referandumdan zaferle çıktığı bile söylenemez.
Zaten önceden, sandıklardan“evet” çıkabilmesi için her şey inceden inceye hesaplanmıştı. Tarih 12 Eylüle denk getirilmişti. Bu tarih bir şeyler çağrıştırıyordu çünkü. Oy pusulasının “hayır” yanının kahverengi olması bile “toplum mühendisleri”ne sorularak saptanmıştı. 12 Eylül aynı zamanda bir tatil günüydü ve seçmenlerin bir kesimi bu nedenle gelemedi, gelmedi. Rahatını bozmak istemedi. Bu seçimde “hayır”cılar, “evet”çiler kadar istekli değildi. Tam da ABD’nin, AKP’nin, Fethullah’ın hedefinde bu vardı işte…
12 Eylül referandumu, 2002’den bu yana oynanan oyunlardan birisidir. Planlı programlı bir girişimdir. Bir olupbittidir.
Tasarlandı, hazırlandı, oluşturuldu, bir baskın kararla halkın önüne sürüldü.
İnsanlarımız, Anayasada neyin değiştirildiğinin, neyin değiştirilmediğinin farkında bile değildi. Kimse de “Yahu, durup dururken bu referandum da nereden çıktı?” demedi.
Halk, mitinglerde sloganlar, nutuklar, gürültü patırtı arasında yarım yamalak bir şeyler dinledi, bir şeyler öğrendi, sonra da gidip oy verdi. Sanki bir Futbol takımı tutar gibi hareket ederek aklı, mantığı maç alanının dışında bıraktı.
Kimse anayasanın içeriğindeki değişikliğe bakmadı. İncelemedi. Anayasa değişikliği ülkemize ne getirecek, ne götürecek hiç düşünmedi. Bu değişikliklerin arkasından daha ne gibi düzenlemeler gelecek, yargının durumu, ulusal bütünlük, laiklik, Kemalist cumhuriyet ne olacak, bunları hiç hesaba katmadı.
Onlar Kılıçdaroğlu’na, Tayyip’e ya da Bahçeli’ye oy verdiler. Kimse Anayasa değişikliğine oy vermedi.
Oysa bu referandum hukukun, yargının AKP hükümetinin emrine girip girmeyeceğinin oylanmasaydı. Ama kimse işin bu yanıyla ilgilenmedi.
Muhalefetin liderleri ise toplantılarda, mitinglerde AKP’nin yolsuzluklarını, talanını vurgununu anlatmaktan, asıl konuya, yani yargının iktidarın denetimine geçip siyasallaşacağı, Anayasadan “Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve İnkılâpları”nın kaldırılacağı, daha sonra da “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” Anayasa maddelerinin değiştirilmesine sıra geleceğini…” anlatmadı.
Şimdi bu yeni yapılanma karşısında çok kısa ve öz söyleyeceklerimiz şunlardır:
Paniğe, bozguna telaşa kapılmaya hiç gerek yok. Böyle bir sonuç dünyanın sonu demek değildir. Daha yapacak çok işimiz var… Analarımız, babalarımız ortaya çıkan her kötü olayda bir “hayırlı sonuç” aramaya, dersler çıkarmaya çalışırlar. Biz de bu doğru yöntemi izleyerek yeni yeni çözümler, yeni yeni yöntemler geliştirmek zorundayız.
Örneğin referandumun ilk “hayırlı sonucu” asla bir araya gelemeyecek olan düşman kardeşleri bir araya getirmiş, yıllardan beri savunduğumuz ulusalcıların birliğini fiilen gerçekleştirmiştir. Bu referandumda Celal Bayar’la İsmet İnönü el sıkışıp aynı saflarda bütünleşmiştir. CHP, MHP, DSP, İP, Komünist Partisi, ÖDP, DP güç birliği yapmıştır. MHP, ulusal Kurtuluş savaşından söz etmeye başlamış, Amerikan emperyalizmi ve ortaklarına cephe almıştır. Bunlar ABD’ye ve ortaklarına karşı gelecekte ulusalcıların nasıl bir yol izlemesi gerektiğinin ilk işaretleridir, ilk belirtileridir.
Elbette, ulusalcılar, Kemalistler, devrimciler, demokratlar bu referandumla çok önemli mevziler yitirmişlerdir. Bunların başında yüksek yargı gelmektedir. Artık ABD emperyalizmi ve ılımlı İslam ülkemizde daha özgür ve daha cesur adımlar atabilecek, dilediği gibi at koşturacaktır. Hepsinden önemlisi AKP, “Halk beni destekledi, bundan sonra ben dilediğimi yaparım. Anayasanın değiştirilemez maddelerini de değiştiririm, Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılâplarını da kaldırırım, kimse bana karışamaz…” diyecektir.
Diyecektir demesine ama bizim de yanıtımız ona şu olacaktır:
Türkiye yedi düvele karşı kanla, canla, başla gerçekleştirilen bir mücadelenin sonucunda, şanlı bir “Kurtuluş Savaşı” ile kurulmuş, yüce bir ulustur. 1923 Cumhuriyet devriminin ürünüdür. Tarihi kökleri olan yedi bin yıllık bir devlettir.
Kimse bu vatanı sokakta bulmamıştır ve göz göre göre de onun parçalanmasına göz yummayacaktır. ABD’ye, AB’ye ya da itsürüsü’ya teslim edilmesine, asla izin vermeyecektir.
Bunu böyle bil…
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz