Höşgürü dediğin bu mu acaba?
1 sayfadaki 1 sayfası
Höşgürü dediğin bu mu acaba?
Höşgürü dediğin bu mu acaba?
Hürriyet gaztesinin Kelebek yazarlarından Yonca Tokbaş, „Sezen Aksu olayı“ başlık bir yazıyı kaleme almış.
Yazarımız o kadar hoşgürülü ki, „Ben olsam ne Sezen Aksu`ya, ne Orhan Pamuk`a yaptıklarından dolayı gücenmezdim“ diyor ve araya da Nazım Hikmet ile Fazıl Say nı da serpiştiriyor.
Bu dört isim arasında dağlar kadar fark vardır. Daha Türkçesi, iki elma ile iki armut`u birlikte sayarak „hepsi eder 4“ demektir.
Sezen Aksu, 12 Eylül halk oylamasına reklamvari „evet“ dedi. Acaba bu yeni anayasa denilen anayasadaki maddeleri okudu mu? Çıkarılan bu yasaların ülkeye ve topluma faydalı olduğunu biliyor muydu? Sadece bizim gibi basit vtandaşlar değil, ülkenin değerli bilim adamları, hukukçuları ekranlarda haftalarca, bu anayasanın Türkiye`yi karanlığa doğru sürüklediğini, özgürlükleri kısıtladığını anlattılar. Demek bu anayasa ülke ve toplum için o kadar tehlikeli ki, bu önemli açıklamayı yapmak zorunda kaldılar. Bütün bunlara rağmen Sezen Aksu kalkıp, tekrar edelim, „ben „evet“ diyorum“ dedi.
Bunun hoşgürüyle ne alkası var? Gerçeklerle hoşgürüleri birbiriyle karıştırmayalım.
İzmir halkı da halkı olarak onun adını İzmir`de görmek istemedi. Batı`da daha da katıya gidiliyor, CD`ler satın alınmıyor.
Şimdi bu “evet” i nasıl olurda Nazım Hikmet ve Fazıl Say ile bir araya koyabiliriz?
Gelelim Orhan Pamuk olayına:
Orhan Pamuk ne demişti bir hatırlayalım: “Kimse konuşmuyor, ama ben diyorum ki, 1,5 milyon Ermeni öldürüldü, soykırım yapıldı ve 30 bin Kürt katledildi.” Bunun böyle olmadığını hem tarihçiler hem de bilim adamları defalarca anlattılar. Gerçekten de Osmanlı tarihini okursak, bu devleti sevelim sevmeyelim, 600 yıl boyunca hiç bir yerde soykırım yapmadığını görürüz. Savaştı, ama savaşlar soykırım olarak sayılmıyor ki!
Osmanlı Devleti`ni ve Türkiye Cumhuriyet`ini ve toplumu töhmet altında bırakmak değil midir bu söylenenler?
Bunun höşgörüyle ne alakası var?
Bu da nasıl olur da Nazım Hikmet ve Fazıl Say ile bir araya konur?
Elbette hiç kimse ne Sezen Aksu`den ne de diğer tanınmış bir kişiden “Sen şunu demelisin” demeye hakkı yoktur. Herkes düşüncesinde serbettir. Zamanı gelince gider, gizlice, sessizce paravan arkasında oyunu evet veya hayır olarak atarsın ve kimsenin de haberi olmaz ve eleştiri konusu yapılmaz. Burada eleştirilen, onun ve onun gibilerin “evet” demekle toplumu belli bir yere çekmesi önemlidir. Bu da reklamdan öteye gitmemektedir...
Ha, referandum yapılır, bunu takşip eder günlerde neden evet veya hayır diye oyunu kullandığını herhangi bir oturumda anlatılır. Tartışma budur, eleştirme budur.
„Sezen Aksu’ nun “Evet” demesine karşı ve gıcık olanların, adının verildiği sokaktan adını çıkarmalarına tepki duydum. Ayıpladım.“
„ Ben bu hareketi yakıştıramadım rengarenk İzmirime.“
Bana görene kadar yanlış ve hatalı bir yaklaşım! Yani bence bu da ayıptır! Hiçbir kimse ne gıcık oldu ne karşı geldi!
İzmirliler yapılanı yaptılar...
Düşünce özgürlüğü, hoşgörü var diye ağızımıza gelen her şeyi mi söyleyeceğiz? Bakın son günlerde Almanya`da Sarrazin olayı tartışılıp duruyor, ama hiç kimse Sarazin`ni hoşgörü ile karşılamıyor. Tam tersine „ülkemizde düşünce özgürlüğü var, höşgürülüyüz“ demiyor. Sarrazi`nin istifası isteniyor. Ve hatta Alman yetkilileri,”uyum hakkında yazdıklarında bir geröek payı var” diyerek, uyum hakkında kafa yormaya başladılar.
Olaylara hep bu hoşgörü açısından baktığımız için ülke bu hale gelmedi mi?
Dr. Yüksel Cavlak
Hürriyet gaztesinin Kelebek yazarlarından Yonca Tokbaş, „Sezen Aksu olayı“ başlık bir yazıyı kaleme almış.
Yazarımız o kadar hoşgürülü ki, „Ben olsam ne Sezen Aksu`ya, ne Orhan Pamuk`a yaptıklarından dolayı gücenmezdim“ diyor ve araya da Nazım Hikmet ile Fazıl Say nı da serpiştiriyor.
Bu dört isim arasında dağlar kadar fark vardır. Daha Türkçesi, iki elma ile iki armut`u birlikte sayarak „hepsi eder 4“ demektir.
Sezen Aksu, 12 Eylül halk oylamasına reklamvari „evet“ dedi. Acaba bu yeni anayasa denilen anayasadaki maddeleri okudu mu? Çıkarılan bu yasaların ülkeye ve topluma faydalı olduğunu biliyor muydu? Sadece bizim gibi basit vtandaşlar değil, ülkenin değerli bilim adamları, hukukçuları ekranlarda haftalarca, bu anayasanın Türkiye`yi karanlığa doğru sürüklediğini, özgürlükleri kısıtladığını anlattılar. Demek bu anayasa ülke ve toplum için o kadar tehlikeli ki, bu önemli açıklamayı yapmak zorunda kaldılar. Bütün bunlara rağmen Sezen Aksu kalkıp, tekrar edelim, „ben „evet“ diyorum“ dedi.
Bunun hoşgürüyle ne alkası var? Gerçeklerle hoşgürüleri birbiriyle karıştırmayalım.
İzmir halkı da halkı olarak onun adını İzmir`de görmek istemedi. Batı`da daha da katıya gidiliyor, CD`ler satın alınmıyor.
Şimdi bu “evet” i nasıl olurda Nazım Hikmet ve Fazıl Say ile bir araya koyabiliriz?
Gelelim Orhan Pamuk olayına:
Orhan Pamuk ne demişti bir hatırlayalım: “Kimse konuşmuyor, ama ben diyorum ki, 1,5 milyon Ermeni öldürüldü, soykırım yapıldı ve 30 bin Kürt katledildi.” Bunun böyle olmadığını hem tarihçiler hem de bilim adamları defalarca anlattılar. Gerçekten de Osmanlı tarihini okursak, bu devleti sevelim sevmeyelim, 600 yıl boyunca hiç bir yerde soykırım yapmadığını görürüz. Savaştı, ama savaşlar soykırım olarak sayılmıyor ki!
Osmanlı Devleti`ni ve Türkiye Cumhuriyet`ini ve toplumu töhmet altında bırakmak değil midir bu söylenenler?
Bunun höşgörüyle ne alakası var?
Bu da nasıl olur da Nazım Hikmet ve Fazıl Say ile bir araya konur?
Elbette hiç kimse ne Sezen Aksu`den ne de diğer tanınmış bir kişiden “Sen şunu demelisin” demeye hakkı yoktur. Herkes düşüncesinde serbettir. Zamanı gelince gider, gizlice, sessizce paravan arkasında oyunu evet veya hayır olarak atarsın ve kimsenin de haberi olmaz ve eleştiri konusu yapılmaz. Burada eleştirilen, onun ve onun gibilerin “evet” demekle toplumu belli bir yere çekmesi önemlidir. Bu da reklamdan öteye gitmemektedir...
Ha, referandum yapılır, bunu takşip eder günlerde neden evet veya hayır diye oyunu kullandığını herhangi bir oturumda anlatılır. Tartışma budur, eleştirme budur.
„Sezen Aksu’ nun “Evet” demesine karşı ve gıcık olanların, adının verildiği sokaktan adını çıkarmalarına tepki duydum. Ayıpladım.“
„ Ben bu hareketi yakıştıramadım rengarenk İzmirime.“
Bana görene kadar yanlış ve hatalı bir yaklaşım! Yani bence bu da ayıptır! Hiçbir kimse ne gıcık oldu ne karşı geldi!
İzmirliler yapılanı yaptılar...
Düşünce özgürlüğü, hoşgörü var diye ağızımıza gelen her şeyi mi söyleyeceğiz? Bakın son günlerde Almanya`da Sarrazin olayı tartışılıp duruyor, ama hiç kimse Sarazin`ni hoşgörü ile karşılamıyor. Tam tersine „ülkemizde düşünce özgürlüğü var, höşgürülüyüz“ demiyor. Sarrazi`nin istifası isteniyor. Ve hatta Alman yetkilileri,”uyum hakkında yazdıklarında bir geröek payı var” diyerek, uyum hakkında kafa yormaya başladılar.
Olaylara hep bu hoşgörü açısından baktığımız için ülke bu hale gelmedi mi?
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz