Ya Anıtkabir Olmasaydı
1 sayfadaki 1 sayfası
Ya Anıtkabir Olmasaydı
Ya Anıtkabir Olmasaydı
Son günlerde birçok general ve subayların tutuklanması bıçağı kemiğe dayatmış olmalı ki, aileleri, yakınları Anıtkabir`e yürümeye karar verdiler. Kötü hava şartlarına rağmen halkın ve bazı kuruluşların, katılımıyla 15 bin kişinin aslanlı yolu doldurduğunu basından öğreniyoruz. Bu yürüyüş esnasında
Mustafa Kemal`in askerleriyiz,
Cumhuriyet değil AKP yıkılacak,
Askere uzanan eller kırılsın,
Ordu millet el ele tam bağımsız Türkiye,
gibi bilinen klasik sloganlar atılarak Ata`nın huzuruna çıkılmış.
Balyoz sanığının eşlerinin böyle bir yürüyüşü, daha doğru tepkiye göstermeleri doğrudur, ama çok önceden yapmaları gerekirdi.
İllada bıçağın kemiğe dayanması mı gerekiyordu?
Diğer çağdaş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye`de de anayasal haklar çerçevesinde mitingler, yürüyüşler düzenlemek en doğal haktır ve olması da gerekir. Fakat geç kalınmamalıdır ve en önemlisi de katılımın çok ve de devamlı olmasıdır. İşte önümüzde Mısır örneği; sonuç ne olursa olsun, halk 3 hafta boyunca başlatılan mitinglere ara vermedi. Aynı şekilde Almanya`da halk milyar Euro`ya mal olacak tren istasyonuna mani olmak için inatla karşı geldiklerinden, yetkililer bir türlü isteklerine ulaşamıyorlar. Demek dayanışma ve devamlılık çok önemliymiş...
Biz de öyle mi?
Ne yazık ki, ne devamlılık ne de dayanışma söz konusu!...
Bunun böyle olduğunu hem cumhuriyet mitinglerinde hem de buna benzer mitinglerde gördük. Subay eşlerinin yaptığı yürüyüşte de görüyoruz ki, zayıf bir dayanışma söz konusudur. 15 bin kişi Anıtkabir`e gidiyor. Ankara`nın nüfusuyla kıyaslarsak, iştirakin yüzde 0,4 olduğunu görürüz, ki bu katılım az değil, azın altındadır. Tutuklanan subaylar, sadece bu kadınların eşleri değildirler. Aynı zamanda Türk halkının bağrından çıkan ve bu mevkilere gelen insanlardır, yani Türk halkının ordusunun mensuplarıdır. Olaya bu açıdan bakarsak, dayanışmanın ne kadar az olduğunu hemen görürüz; bu bir. Her defasında Anıtkabir`e gidip, iktidarı şikayet etmenin problemleri çözmediğini biliyoruz;bu da iki. Diğer önemli bir konu da şudur; Anıtkabir şikayet büroso veya ağlama duvarı değildir; bu da eder üç. Görüyoruz ki, çağdaş ülkelerde halk ne parlamento önüne ne de herhangi bir parti binası önüne gidiyor. Gittiği tek yer, sokaklar, caddeler veya meydanlardır. Buralardan yükselen sesler gerekli yerlere daha çabuk ve daha etkili olarak ulaşmaktadır. Eğer Cumartesi günü subay eşlerinin yaptıkları etkinlik, büyük bir halk kitlesiyle Ankara`nın bir meydanında yapılmış olsaydı, bu ses hem büyük yankı yapacaktı hem iktidar hem de, Türk halkı tarafından duyulmuş olacaktı.
İnsanın aklına şöyle bir soru da geliyor: Ya Anıtkabir olmasaydı, nereye gidilecekti?
Demekki Anıtkabir, problemlerin çözüm yeri değilmiş.
Dr. Yüksel Cavlak
Son günlerde birçok general ve subayların tutuklanması bıçağı kemiğe dayatmış olmalı ki, aileleri, yakınları Anıtkabir`e yürümeye karar verdiler. Kötü hava şartlarına rağmen halkın ve bazı kuruluşların, katılımıyla 15 bin kişinin aslanlı yolu doldurduğunu basından öğreniyoruz. Bu yürüyüş esnasında
Mustafa Kemal`in askerleriyiz,
Cumhuriyet değil AKP yıkılacak,
Askere uzanan eller kırılsın,
Ordu millet el ele tam bağımsız Türkiye,
gibi bilinen klasik sloganlar atılarak Ata`nın huzuruna çıkılmış.
Balyoz sanığının eşlerinin böyle bir yürüyüşü, daha doğru tepkiye göstermeleri doğrudur, ama çok önceden yapmaları gerekirdi.
İllada bıçağın kemiğe dayanması mı gerekiyordu?
Diğer çağdaş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye`de de anayasal haklar çerçevesinde mitingler, yürüyüşler düzenlemek en doğal haktır ve olması da gerekir. Fakat geç kalınmamalıdır ve en önemlisi de katılımın çok ve de devamlı olmasıdır. İşte önümüzde Mısır örneği; sonuç ne olursa olsun, halk 3 hafta boyunca başlatılan mitinglere ara vermedi. Aynı şekilde Almanya`da halk milyar Euro`ya mal olacak tren istasyonuna mani olmak için inatla karşı geldiklerinden, yetkililer bir türlü isteklerine ulaşamıyorlar. Demek dayanışma ve devamlılık çok önemliymiş...
Biz de öyle mi?
Ne yazık ki, ne devamlılık ne de dayanışma söz konusu!...
Bunun böyle olduğunu hem cumhuriyet mitinglerinde hem de buna benzer mitinglerde gördük. Subay eşlerinin yaptığı yürüyüşte de görüyoruz ki, zayıf bir dayanışma söz konusudur. 15 bin kişi Anıtkabir`e gidiyor. Ankara`nın nüfusuyla kıyaslarsak, iştirakin yüzde 0,4 olduğunu görürüz, ki bu katılım az değil, azın altındadır. Tutuklanan subaylar, sadece bu kadınların eşleri değildirler. Aynı zamanda Türk halkının bağrından çıkan ve bu mevkilere gelen insanlardır, yani Türk halkının ordusunun mensuplarıdır. Olaya bu açıdan bakarsak, dayanışmanın ne kadar az olduğunu hemen görürüz; bu bir. Her defasında Anıtkabir`e gidip, iktidarı şikayet etmenin problemleri çözmediğini biliyoruz;bu da iki. Diğer önemli bir konu da şudur; Anıtkabir şikayet büroso veya ağlama duvarı değildir; bu da eder üç. Görüyoruz ki, çağdaş ülkelerde halk ne parlamento önüne ne de herhangi bir parti binası önüne gidiyor. Gittiği tek yer, sokaklar, caddeler veya meydanlardır. Buralardan yükselen sesler gerekli yerlere daha çabuk ve daha etkili olarak ulaşmaktadır. Eğer Cumartesi günü subay eşlerinin yaptıkları etkinlik, büyük bir halk kitlesiyle Ankara`nın bir meydanında yapılmış olsaydı, bu ses hem büyük yankı yapacaktı hem iktidar hem de, Türk halkı tarafından duyulmuş olacaktı.
İnsanın aklına şöyle bir soru da geliyor: Ya Anıtkabir olmasaydı, nereye gidilecekti?
Demekki Anıtkabir, problemlerin çözüm yeri değilmiş.
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz