Enseden Yakalamak
1 sayfadaki 1 sayfası
Enseden Yakalamak
Enseden Yakalamak
Gözlerini pembe dizilerden ayırıp da belgesel filimlere bakanlar bilirler. Hayvanlar dünyasında vahşi olarak adlandırdığımız bir sürü canlı varlık, hayatta kalabilmek için durmadan avlanır. Aslan olsun, kurt olsun avını gözüne kestirdiğinde hemen üstüne atlayarak yakalar. Dikkar ederseniz, ilk yaptığı boynuna veya ensesine saldırmaktır. Gırtlağını sıkarak onun nefes almasını önler. Yani hayvan nefes alamadığı için de ölür. Bu tür belgesellesi izleyenlere, doğada yapılanlar vahşi gelir, ama neticede bu bir doğa olayıdır. Hani derler ya, “büyük balık küçük balığı yutar diye... Fakat doğa, bize vahşi gibi görünen bu olayı öyle güzel ayarlamış ki, boğazdan veya enseden yakalanan canlı, bir an çırpınır ve ölür. Ölür çünkü beyne oksijen gitmediğinden bilincini kaybeder ve olup biteni anlayamadan yaşam sona erer...
Bu yazı ile anlatmak istiyorum ki, şu andaki karşıdevrimciler, doğanın yasasını çok iyi kavramışlar ve karşıtlarına mükemmel bir şekilde uygulamaktadırlar. Sözde karşıdevrimin karşısında olanlar enseden yakalanmışlar ve kurtulmak için hiç bir şey yapamıyorlar. Çırpındıkça, karşıdevrim onları daha da sıkarak nefes almalarına mani oluyor ve karşıdevrimin karşısında olanların bilinçlerinin bulanmasını ve de olup bitenleri fark edememeleri için elinden gelen gücü sarfediyor.. Toplum da aynı şekilde enseden yakalanmış ve nefessiz bırakılmıştır.
Örnekler o kadar çok ki, insan nederen başyacağını bilemiyor! Örneğin türban olayı; bir başladılar yılan kuyruğu gibi uzakdıça uzadı ve sonunda birçok kadın, genç kız ve hatta minikler bile türban takmaya başladılar. Karşıdevrimin karşında olanlar, ciddi bir şekilde buna çözüm bulamadılar veya bulmak istemediler.
Örneğin hemen hemen bütün üniversite rektöreleri yavaş yavaş değiştirildi ve türban konusu taa üniversiyete kadar girdi. Karşıdevrimin karşısında olanlar, enseden sıkıldıkları ve zor nefes aldıklarından buna da çare bulamadılar. Sadece kendilerinin bile zor duyabileceği cılız eesler çıkardılar. Yazık ki, TSK`nın bile sesinin kısılmasını başardılar. Çağdaş eğitim allah bullak olurken, karşıdevrimin karşısında olanlar, bunu bile önleyemediler. Önleyemediler, çünkü bilinçleri bulanık da ondan!
Bütün bunlara rağmen, bulanık bilinçle, gene kendilerinin bile zor duyabildiği “Aydınlığa az kaldı.”, “Cumhuriyet sonsuza dek kalacaktır.”,” Atan izindeyiz.” vs. söylenip duruyorlar.
Halbuki farkında değiller, atı alan Üsküdar`ın ötesine çoooktan geçti bile!
Karşıdevrimin karşısında olanların tutumu hep bana “İt ürür kervan yürür” atasözünü hatırlatıyor.
Ya size?!
Dr. Yüksel Cavlak
Gözlerini pembe dizilerden ayırıp da belgesel filimlere bakanlar bilirler. Hayvanlar dünyasında vahşi olarak adlandırdığımız bir sürü canlı varlık, hayatta kalabilmek için durmadan avlanır. Aslan olsun, kurt olsun avını gözüne kestirdiğinde hemen üstüne atlayarak yakalar. Dikkar ederseniz, ilk yaptığı boynuna veya ensesine saldırmaktır. Gırtlağını sıkarak onun nefes almasını önler. Yani hayvan nefes alamadığı için de ölür. Bu tür belgesellesi izleyenlere, doğada yapılanlar vahşi gelir, ama neticede bu bir doğa olayıdır. Hani derler ya, “büyük balık küçük balığı yutar diye... Fakat doğa, bize vahşi gibi görünen bu olayı öyle güzel ayarlamış ki, boğazdan veya enseden yakalanan canlı, bir an çırpınır ve ölür. Ölür çünkü beyne oksijen gitmediğinden bilincini kaybeder ve olup biteni anlayamadan yaşam sona erer...
Bu yazı ile anlatmak istiyorum ki, şu andaki karşıdevrimciler, doğanın yasasını çok iyi kavramışlar ve karşıtlarına mükemmel bir şekilde uygulamaktadırlar. Sözde karşıdevrimin karşısında olanlar enseden yakalanmışlar ve kurtulmak için hiç bir şey yapamıyorlar. Çırpındıkça, karşıdevrim onları daha da sıkarak nefes almalarına mani oluyor ve karşıdevrimin karşısında olanların bilinçlerinin bulanmasını ve de olup bitenleri fark edememeleri için elinden gelen gücü sarfediyor.. Toplum da aynı şekilde enseden yakalanmış ve nefessiz bırakılmıştır.
Örnekler o kadar çok ki, insan nederen başyacağını bilemiyor! Örneğin türban olayı; bir başladılar yılan kuyruğu gibi uzakdıça uzadı ve sonunda birçok kadın, genç kız ve hatta minikler bile türban takmaya başladılar. Karşıdevrimin karşında olanlar, ciddi bir şekilde buna çözüm bulamadılar veya bulmak istemediler.
Örneğin hemen hemen bütün üniversite rektöreleri yavaş yavaş değiştirildi ve türban konusu taa üniversiyete kadar girdi. Karşıdevrimin karşısında olanlar, enseden sıkıldıkları ve zor nefes aldıklarından buna da çare bulamadılar. Sadece kendilerinin bile zor duyabileceği cılız eesler çıkardılar. Yazık ki, TSK`nın bile sesinin kısılmasını başardılar. Çağdaş eğitim allah bullak olurken, karşıdevrimin karşısında olanlar, bunu bile önleyemediler. Önleyemediler, çünkü bilinçleri bulanık da ondan!
Bütün bunlara rağmen, bulanık bilinçle, gene kendilerinin bile zor duyabildiği “Aydınlığa az kaldı.”, “Cumhuriyet sonsuza dek kalacaktır.”,” Atan izindeyiz.” vs. söylenip duruyorlar.
Halbuki farkında değiller, atı alan Üsküdar`ın ötesine çoooktan geçti bile!
Karşıdevrimin karşısında olanların tutumu hep bana “İt ürür kervan yürür” atasözünü hatırlatıyor.
Ya size?!
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz