YARDIM ET/DEBİL/MEK
1 sayfadaki 1 sayfası
YARDIM ET/DEBİL/MEK
Yardım etmek, canlıların içgüdüsel bir eğilimidir..
Yanlız insanlar ait olmayan bu içgüdüyü, hayvanlar arasında da çok sık görürüz..
Örneğin su kenarında su içen bizon sürüsünün içindeki yavru bizon, kaplanın sinsice yaklaşmakta olduğundan habersiz, su içmeye devam eder..
Sürüdeki diğer yetişkin bizonlar uzaklaşmasına rağmen o, hala oradadır.
Ve sonunda olan olur ve kaplan çevik bir hamle ile bizon yavrusunu bacağından yakalar..
Bunu gören sürüdeki diğer bizonlar bir anda toplanırlar ve hep beraber, kaplana saldırıya geçerler,
Tek başlarınayken, kaplan için kolay bir av olan bizonlar, bir araya geldiklerinde, kaplanı ciddi bir şekilde korkutur ve kaçırırlar..
Tabi herşeyden habersiz olan yavru bizon da kurtulur..
Hayvanların dünyasında benzer yardımlaşma örnekleri çok fazladır..
Gelelim insanlara..
Burada söz edeceğim insanlar, yetişkinlerdir..
Çoçukları ayrı değerlendirmekten yanayım.
Çünkü, onlar henüz bizler gibi öğrenilmiş kalıpları olmadığından, içgüdüleriyle hareket ederler..
Söz ettiğim bu, öğrenilmiş kalıplar, içinde büyüdüğümüz çevreden, ailemizden gördüklerimiz ve bize empoze edilenlerden oluşur.
Küçük yaştayken bunları sorgulama şansımız olmadığı için zihnimize kazınmalarına, çaresizce izin veririz.
Bazı durumlarda, eğer bu empoze etme hali, ağır bir baskı olduğunda, çocuk yaştaki bir bireyin bile isyan ettiği olur, doğal olarak..
Yardım etme fiili, küçük yaşlarda, doğal bir içgüdü olarak ortaya çıksa da yetişkinlerde, öğrenilmiş kalıplar, yardım etme veya etmeme kararımızda çok büyük etki yapar.
Bu kararı vermede, öğrenilmiş kalıpların yanısıra, akıl, muhakeme, mantık gibi kavramların da rolü çok büyüktür..
Herkese, her halde yardım etmeli mi?
Bu soruyu cevaplamak için, mutlaka aklımızı muhakeme yeteneğimizi ve mantığımızı ortaya koymak zorundayız..
Öncelikle kesin ve net olan bir gerçeği vurgulamak isterim..
Yardımı gerçekten istemeyen birisine asla ve asla yardım etmek mümkün değildir..
Bazı durumlarda, yardım etmemek, etmekten çok daha iyi, olumlu sonuçlar verebilir..
Örneğin, tüm uyarılara rağmen kafasının dikine giden ve bu yüzden başını derde sokan bir kişiye, her seferinde yardım etmek, onun bu hatasını asla düzelmesi yönünde yarar sağlamaz..
Tam tersine, böyle bir durumda, o kişiye, yaptığı hatanın bir bedeli olduğunu ve tüm uyarılara rağmen, hatasında ısrarcı olduğu için bu bedeli ödemesi gerektiğini anlatabilmek için, yardımdan kaçınmak, çok daha olumlu sonuçlar verebilir.
Yardım konusu, sadece bireysel değil bazen kurumsal veya bir kitleyle ilgili de olabilir..
Burada da gene aklımızı, muhakeme yeteneğimizi ve mantığımızı ön plana almak zorundayızdır.
Örneğin, toplumlarda, insanlara hizmet etme amaçlı oluşturulan bazı kurumlar vardır.
Devlet, hükümet bunların başında gelir.
Bizim toplumumuzda, eski terbiye sistemimiz ve bazı geleneklerimizden kaynaklanan bir "yönetilen" olma alışkanlığı vardır.. Bu alışkanlık da, yönetilen tarafından,yönetenlerin, yukarıda söz ettiğim, bizlere hizmet etmek görevlerini göz ardı ederek, mutlak, kayıtsız şartsız itaat etmek olarak algılanır.
Bu yanlış algılama da, ne yazık ki, birey olmaktan gelen haklarını arama mücadelesi yerine, yönetenin verdiği kadarıyla yetinme şeklinde dışa vurulur.
Buradan yardım etmek konusuna gelirsek, bu yanlış algılamaya göre, bireyler, yönetenden yardım bekler, yöneten de onlara yardım eder veya etmez..
Her iki hal de, gene bu yanlış algılama sonucu, yönetilen için kabul edilebilir bir durumdur. Çünkü, boyun eğmeyi, itaat etmeyi kendilerine rol olarak benimsemişlerdir..
Peki böyle toplumlarda, yönetenden istenen yardımı hiç göremeyenler ne yapar?
Önce, insani bir şekilde tabi ki kızarlar sinirlenirler. Biraz sonra bu kızgınlık öfke haline gelir. Öfke bastırılması en zor duygu olduğundan mutlaka bir yerden çıkmak ister. Böylece de öfkeli insanlar önce kendi aralarında konuşmaya, tartışmaya hatta itişip kakışmaya başlarlar.
Ve sonuçta, mutsuz, gergin, öfkeli, her an patlamaya hazır barut gibi bir toplum çıkar ortaya..
Ama bu hale gelmiş dahi olsa, hala daha beynine kazınmış öğrenilmiş yanlış kalıp yüzünden, bir türlü, bu hale gelmesine neden olan yönetenlere hesap soramaz..
Sanırım bu manzara hepimize çok tanıdık geldi..
Bir de partiler vardır.
Partiler, kendi dünya görüşlerini ölçü alarak, bulundukları topluma hizmet etmek, çözüm yolları arayıp bulmak için kurulmuş kurumlardır..
Demokratik yönetimlerde, partiler, olmazsa olmaz unsurlardır..
Ama, böyle olmaları, onların topluma hizmet etme, görevini saf dışı bırakmaz..
Herhangi bir partinin savunduğu değerlerle kendi değerleri arasında paralelelik kurabilen bireyler, o partiyi destekler.
İşin doğrusu budur. Ama buradan şunu anlamak gerekiyor ki, bir partiyi savunmak, desteklemek için, öncelikle bireylerin kendi bilgileri, değerleri olması gerekir..
Peki, zamanında kendi değerlerimizle paralellik kurduğumuz ve bu nedenle de desteklediğimiz bir parti, asli görevi olan, topluma hizmet etmek, sorunlara çözümler üretmek, bunları da topluma anlatabilmek ve oylarını alarak hükümet olabilme görevini yapmıyorsa ne olur
Böyle bir durumda, " hadi bu partiye "yardım" edelim" demek iyi bir fikir midir sizce?
Yazımın başında verdiğim örneği tekrar hatırlatmak isterim, bazı durumlarda, tüm uyarılara rağmen kafasının dikine giderek başını derde sokanlara, yardım etmemek, etmekten çok daha büyük yarar sağlar.
Çünkü o, yardım etmek içim kurulmuş olan kurumun başındaki yönetici, kendi kafasının dikine giderek ( veya başka bir nedenle) hata üstüne hata yapıyorsa, diğer mensupları ise bunu görmezden geliyor veya onaylıyorsa,bu durumu çok iyi sorgulamak zorundayız demektir..
Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi, asıl olan, mutlak olarak birey olabilmek, bireysel hakların farkında olabilmektir..
Bu, gelenek ve terbiye sistemimize aykırı gibi gelen olguyu yerine getiremeden asla ve asla mutsuz, gergin öfkeli bir toplum olmaktan kurtulmak mümkün değildir..
İlk olarak aile düzenimizi yeniden gözden geçirmek ve çocuklarımıza malımız gibi değil, birer birey oldukları bilincıyle yaklaşmak, sağlıklı bir toplum için atılması gereken ilk ve en önemli adımdır.
Aksi takdirde, sürekli olarak yardıma muhtaç olan kitleler ve onlara keyfi olarak yardım eden veya etmeyen yönetenlerden oluşmuş bir toplum olmaktan öteye gitmek mümkün değildir.
Bu da mahkum bir toplum olmak demektir..
Başta dediğim gibi, hiç kimseye, kendisi, samimiyetle istemeden, gerçek anlamda yardım etmek mümkün değildir.
Ama bazen, yardıma muhtaç olma duyusu, kitleler tarafından öylesine benimsenir ki, o kişiler, yardım adı altında sömürüldüklerinin dahi farkına varamayabilirler.
Bu durumda yapılabilecek en akıllıca yardım, bu gerçeği, bir şekilde bu insanlara anlatmanın bir yolunu bulmaktır.
Bu da, öncelikle, kendilerine yardım edebilme yeteneklerinin hatırlatılması, yardım adı altında sömürüldüklerinin anlatılması ve içinde bulundukları çıkmazdan kurtulabilmek için mutlaka bakış açılarının değişmesini sağlamaktır.
Kısaca, ne zaman, kime, nasıl yardım edeceğimiz, aklımızın çalışması, niyetimiz, muhakeme yeteneğimiz ve yaratıcılığımızla doğru orantılıdır..
Hepinize sevgiler..
Yanlız insanlar ait olmayan bu içgüdüyü, hayvanlar arasında da çok sık görürüz..
Örneğin su kenarında su içen bizon sürüsünün içindeki yavru bizon, kaplanın sinsice yaklaşmakta olduğundan habersiz, su içmeye devam eder..
Sürüdeki diğer yetişkin bizonlar uzaklaşmasına rağmen o, hala oradadır.
Ve sonunda olan olur ve kaplan çevik bir hamle ile bizon yavrusunu bacağından yakalar..
Bunu gören sürüdeki diğer bizonlar bir anda toplanırlar ve hep beraber, kaplana saldırıya geçerler,
Tek başlarınayken, kaplan için kolay bir av olan bizonlar, bir araya geldiklerinde, kaplanı ciddi bir şekilde korkutur ve kaçırırlar..
Tabi herşeyden habersiz olan yavru bizon da kurtulur..
Hayvanların dünyasında benzer yardımlaşma örnekleri çok fazladır..
Gelelim insanlara..
Burada söz edeceğim insanlar, yetişkinlerdir..
Çoçukları ayrı değerlendirmekten yanayım.
Çünkü, onlar henüz bizler gibi öğrenilmiş kalıpları olmadığından, içgüdüleriyle hareket ederler..
Söz ettiğim bu, öğrenilmiş kalıplar, içinde büyüdüğümüz çevreden, ailemizden gördüklerimiz ve bize empoze edilenlerden oluşur.
Küçük yaştayken bunları sorgulama şansımız olmadığı için zihnimize kazınmalarına, çaresizce izin veririz.
Bazı durumlarda, eğer bu empoze etme hali, ağır bir baskı olduğunda, çocuk yaştaki bir bireyin bile isyan ettiği olur, doğal olarak..
Yardım etme fiili, küçük yaşlarda, doğal bir içgüdü olarak ortaya çıksa da yetişkinlerde, öğrenilmiş kalıplar, yardım etme veya etmeme kararımızda çok büyük etki yapar.
Bu kararı vermede, öğrenilmiş kalıpların yanısıra, akıl, muhakeme, mantık gibi kavramların da rolü çok büyüktür..
Herkese, her halde yardım etmeli mi?
Bu soruyu cevaplamak için, mutlaka aklımızı muhakeme yeteneğimizi ve mantığımızı ortaya koymak zorundayız..
Öncelikle kesin ve net olan bir gerçeği vurgulamak isterim..
Yardımı gerçekten istemeyen birisine asla ve asla yardım etmek mümkün değildir..
Bazı durumlarda, yardım etmemek, etmekten çok daha iyi, olumlu sonuçlar verebilir..
Örneğin, tüm uyarılara rağmen kafasının dikine giden ve bu yüzden başını derde sokan bir kişiye, her seferinde yardım etmek, onun bu hatasını asla düzelmesi yönünde yarar sağlamaz..
Tam tersine, böyle bir durumda, o kişiye, yaptığı hatanın bir bedeli olduğunu ve tüm uyarılara rağmen, hatasında ısrarcı olduğu için bu bedeli ödemesi gerektiğini anlatabilmek için, yardımdan kaçınmak, çok daha olumlu sonuçlar verebilir.
Yardım konusu, sadece bireysel değil bazen kurumsal veya bir kitleyle ilgili de olabilir..
Burada da gene aklımızı, muhakeme yeteneğimizi ve mantığımızı ön plana almak zorundayızdır.
Örneğin, toplumlarda, insanlara hizmet etme amaçlı oluşturulan bazı kurumlar vardır.
Devlet, hükümet bunların başında gelir.
Bizim toplumumuzda, eski terbiye sistemimiz ve bazı geleneklerimizden kaynaklanan bir "yönetilen" olma alışkanlığı vardır.. Bu alışkanlık da, yönetilen tarafından,yönetenlerin, yukarıda söz ettiğim, bizlere hizmet etmek görevlerini göz ardı ederek, mutlak, kayıtsız şartsız itaat etmek olarak algılanır.
Bu yanlış algılama da, ne yazık ki, birey olmaktan gelen haklarını arama mücadelesi yerine, yönetenin verdiği kadarıyla yetinme şeklinde dışa vurulur.
Buradan yardım etmek konusuna gelirsek, bu yanlış algılamaya göre, bireyler, yönetenden yardım bekler, yöneten de onlara yardım eder veya etmez..
Her iki hal de, gene bu yanlış algılama sonucu, yönetilen için kabul edilebilir bir durumdur. Çünkü, boyun eğmeyi, itaat etmeyi kendilerine rol olarak benimsemişlerdir..
Peki böyle toplumlarda, yönetenden istenen yardımı hiç göremeyenler ne yapar?
Önce, insani bir şekilde tabi ki kızarlar sinirlenirler. Biraz sonra bu kızgınlık öfke haline gelir. Öfke bastırılması en zor duygu olduğundan mutlaka bir yerden çıkmak ister. Böylece de öfkeli insanlar önce kendi aralarında konuşmaya, tartışmaya hatta itişip kakışmaya başlarlar.
Ve sonuçta, mutsuz, gergin, öfkeli, her an patlamaya hazır barut gibi bir toplum çıkar ortaya..
Ama bu hale gelmiş dahi olsa, hala daha beynine kazınmış öğrenilmiş yanlış kalıp yüzünden, bir türlü, bu hale gelmesine neden olan yönetenlere hesap soramaz..
Sanırım bu manzara hepimize çok tanıdık geldi..
Bir de partiler vardır.
Partiler, kendi dünya görüşlerini ölçü alarak, bulundukları topluma hizmet etmek, çözüm yolları arayıp bulmak için kurulmuş kurumlardır..
Demokratik yönetimlerde, partiler, olmazsa olmaz unsurlardır..
Ama, böyle olmaları, onların topluma hizmet etme, görevini saf dışı bırakmaz..
Herhangi bir partinin savunduğu değerlerle kendi değerleri arasında paralelelik kurabilen bireyler, o partiyi destekler.
İşin doğrusu budur. Ama buradan şunu anlamak gerekiyor ki, bir partiyi savunmak, desteklemek için, öncelikle bireylerin kendi bilgileri, değerleri olması gerekir..
Peki, zamanında kendi değerlerimizle paralellik kurduğumuz ve bu nedenle de desteklediğimiz bir parti, asli görevi olan, topluma hizmet etmek, sorunlara çözümler üretmek, bunları da topluma anlatabilmek ve oylarını alarak hükümet olabilme görevini yapmıyorsa ne olur
Böyle bir durumda, " hadi bu partiye "yardım" edelim" demek iyi bir fikir midir sizce?
Yazımın başında verdiğim örneği tekrar hatırlatmak isterim, bazı durumlarda, tüm uyarılara rağmen kafasının dikine giderek başını derde sokanlara, yardım etmemek, etmekten çok daha büyük yarar sağlar.
Çünkü o, yardım etmek içim kurulmuş olan kurumun başındaki yönetici, kendi kafasının dikine giderek ( veya başka bir nedenle) hata üstüne hata yapıyorsa, diğer mensupları ise bunu görmezden geliyor veya onaylıyorsa,bu durumu çok iyi sorgulamak zorundayız demektir..
Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi, asıl olan, mutlak olarak birey olabilmek, bireysel hakların farkında olabilmektir..
Bu, gelenek ve terbiye sistemimize aykırı gibi gelen olguyu yerine getiremeden asla ve asla mutsuz, gergin öfkeli bir toplum olmaktan kurtulmak mümkün değildir..
İlk olarak aile düzenimizi yeniden gözden geçirmek ve çocuklarımıza malımız gibi değil, birer birey oldukları bilincıyle yaklaşmak, sağlıklı bir toplum için atılması gereken ilk ve en önemli adımdır.
Aksi takdirde, sürekli olarak yardıma muhtaç olan kitleler ve onlara keyfi olarak yardım eden veya etmeyen yönetenlerden oluşmuş bir toplum olmaktan öteye gitmek mümkün değildir.
Bu da mahkum bir toplum olmak demektir..
Başta dediğim gibi, hiç kimseye, kendisi, samimiyetle istemeden, gerçek anlamda yardım etmek mümkün değildir.
Ama bazen, yardıma muhtaç olma duyusu, kitleler tarafından öylesine benimsenir ki, o kişiler, yardım adı altında sömürüldüklerinin dahi farkına varamayabilirler.
Bu durumda yapılabilecek en akıllıca yardım, bu gerçeği, bir şekilde bu insanlara anlatmanın bir yolunu bulmaktır.
Bu da, öncelikle, kendilerine yardım edebilme yeteneklerinin hatırlatılması, yardım adı altında sömürüldüklerinin anlatılması ve içinde bulundukları çıkmazdan kurtulabilmek için mutlaka bakış açılarının değişmesini sağlamaktır.
Kısaca, ne zaman, kime, nasıl yardım edeceğimiz, aklımızın çalışması, niyetimiz, muhakeme yeteneğimiz ve yaratıcılığımızla doğru orantılıdır..
Hepinize sevgiler..
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz