ABD ve İsrail'in TSK operasyonu ve Tayyip Erdoğan'ın konumu...
1 sayfadaki 1 sayfası
ABD ve İsrail'in TSK operasyonu ve Tayyip Erdoğan'ın konumu...
ABD ve İsrail'in TSK operasyonu ve Tayyip Erdoğan'ın konumu...
Gelin bugün ABD ve İsrail’in AKP ile TSK ilişkilerinin son 6 yıl
daki genel kronolojik seyrini sunalım ve hadisenin perde arkalarını
kavramaya çalışalım:
TSK, İslamcı kimliği ya da imajı nedeniyle AKP ile arasına daha iktidar olduğu ilk günden mesafe koydu.
AKP, bunun üzerine meşruiyetini aleni olarak dışarıda, yani AB ile okyanus ötelerinde aradı.
Washington, Brüksel ve Musevi lobisi bu tabloyu somut faydaya dönüştürme çabalarına girdi.
2003 Mart’ındaki sürpriz tezkere sonucu, TSK adına kırılma noktası oldu.
Washington
ve Tel Aviv, tezkerenin faturasını psikolojik iklim hazırladığı ve
kararlı davranmadığı için TSK’ya kesti. Keza aynı merkezler TSK’nın
bazı komutanlarını NATO’ya(ABD ve İsrail’e) sadakat bağlamında
sorgulamaya başladı.
Buradan hareketle TSK’yı yeniden yapılandırmak ve kontrollerine almak için çok boyutlu bir projeyi uygulamaya başladılar.
Projenin ilk adımı imaja taaruzdu. Bunun için içeride ve dışarıda psikolojik harekâta start verildi.
Bu bağlamda önce Türk askerinin başına çuval geçirildi.
Çuval
olayına askerin tepkisi siyasi irade tarafından görmezden gelindi ve
kamuoylarına yansıtılmadı. AKP bu şekilde kendisini meşru görmeyen
TSK’dan intikam aldı.
Peşi sıra AKP; AB, Washington ve Tel Aviv’in somut destekleriyle askere karşı psikolojik üstünlük kazandı.
TSK adına yapılan muhtelif çıkışlara bu üstünlük psikolojisi ve dış desteklerle direnildi.
Okyanus
ötesine (Washington ve Musevi lobisi) bütün bu destekler karşılığında
ödün olarak askeri ihalelerde büyük payın yanı sıra BOP’da rol alma
taahhüdü yapıldı...
AKP, ABD ve Musevi lobisi arasında zaman zaman
uğranılan konjonktürel inkıtalarda da Cüneyd Zapsu misali “Bizi deliğe
süpürmeyin” yakarışları ya da benzeri taviz metotlarını kullandı. Keza
Lübnan’a asker gönderme gibi konularda her buyruğa uyuldu.
Kuzey
Irak için müsaade edilen bir haftalık harekât izni ve bizatihi Bush
tarafından verilen çekilin ültimatomu Washington’un TSK’ya ve onun
Kuzey Irak politikasına meydan okumasıydı.
Dağlıca baskını, ABD’nin destek olduğu bir başka çirkin operasyondur.
Gerek
Kuzey Irak operasyonlarına konulan ambargo, gerek Dağlıca ihaneti,
ABD’nin Türkiye’nin kırmızı çizgilerini tanımadığının, yani Kuzey
Irak’ta bir Kürt devletini kurduracağının ilanı ve TSK’ya ihtarıydı.
ABD
ve İsrail, tam bu süreçte AKP’ye açılan kapatma davasını askerden bildi
ve AKP lehinde ağırlık koyarak kapattırmayı engelledi.
Bu zaman diliminde Demokles’in Kılıcı misali yine dış destekle Ergenekon soruşturmasına start verildi.
Tam
bu süreçte Almanya ve Rusya gibi diğer emperyal devletler,
Türkiye’deki ABD-İsrail operasyonunu sorgulamaya ve durumu kendi
lehlerine çevirmek için zemini yoklamaya başladı.
Buna paralel
olarak Türkiye’deki baronlar da, Avrupa ile ABD’deki biraderlerine
AKP’nin İslam devrimi için lojistik yığınak yaptığı ve enerji
depoladığı kulislerini yapmaya başladı ve İran’la AKP arasında var olan
muhabbetin fotoğraflarını sundu.
Bu tür girişimler ve de doğal yıpranmayı düşünen Musevi lobisi de, AKP ile arasına mesafe koymaya başladı.
Ve
tam bu noktada Tayyip Erdoğan, partisinin varoluş paradigmasını yerle
bir edecek şekilde Güneydoğu politikaları bağlamında TSK ile kol kola
girerek “Ya sev ya terk et” noktasına geldi.
Bu duruma kimileri
Erdoğan emperyalizmin oyununu gördü ve gençliğindeki fikirlerine, yani
aslına döndü yorumunu yaparken, kimileri de Tayyip beyin Washington ve
Tel Aviv’e bu şekilde mesaj gönderdiğini söyledi.
Son Ergenekon
operasyonunun amaçlarından biri de, Tayyip Erdoğan’la TSK arasında
yeni yeni oluşmaya başlayan güven iklimini sabote etmekti... ABD ve
İsrail, kendi iradeleri dışında gelişen bu yakınlaşmadan rahatsız
olmuştu. Sadece onlar da değil, Türkiye’de iktidarı paylaşan malum dini
gruplar da bundan hiç hoşnut değildi.
Kronolojik seyir özetle böyle...
Bundan sonra nelerin olabileceğini de bir başka yazımızda tartışalım.
Gömülü silahlarla darbeyi kim yapacaktı?
Ben
hâlâ İbrahim Şahin ya da bir yarbayın evinde bulunan krokilerle
gömülmüş olduğu yerde ele geçirilmiş silahlar konusunda kuşku doluyum.
Hangi güvenlik uzmanı böyle bir gömü krokisini, üstelik her şeyin
aylardır didik didik edildiği bir iklimde evinde saklar? Gömü çıkarma
işi kurgulanan operasyonun en can alıcı sahnesi olarak planlanmış belli
ki! Sahi sormak lazım, bu silahlar niçin gömüldü acaba? Konu darbe
yapmak ve AKP’yi alaşağı etmekse böyle bir şey gömülü silahlarla
yapılabilir mi? Silahlar öyle ya da böyle ortada, ama sorgulayalım bu
silahlar niçindir? Öyle ya, ortada AKP’ye karşı bir silahlı direniş
yoktur, yani terör misali silahlı bir örgüt yok ki silahı gömülü olsun!
Söz konusu edilen sadece darbedir. Yoksa darbeyi o gömülen silahlar mı
yapacaktı? Evet kamuoyu bu soruyu yüksek perdeden sormalıdır. O
silahlar toplumda kafa bulandırmak ve kuşkuları artırmakdan başka hangi
işe yarar? Bu ülkede darbeyi askerden başka dışarıda hiçbir sivil güç
yapamayacağına göre bu silah gömü işi neyin nesidir? Öyle ya silah
askerde gırladır. O zaman o silahlar neden gömülmüştür? Tekrar
ediyorum, her eylem hazırlığı, içeriği ve olabilirliği ile
sorgulanmalı. Bu silahların gömülme sebebi ne olabilir? Bize göre tek
izah şudur: Bu silahlar kamuoyunu yönlendirmek, zihinleri bulandırmak
ve kuşkuları artırmak için gömülmüştür. Başka hiçbir işe de yaramaz.
Peki kimler mi yaptı?.. Onu belki de MOSSAD ile CIA’nın Ankara’daki
istasyon şeflerine sormak lazım.
NOT : TSK bu bombalarla ciddi bir
biçimde şaibe altına sokulmuştur. Dolayısıyla konunun üstüne
gitmelidir. Elbette olup bitenlerle ilgili her türlü kuşku ve
spekülasyonu sona erdirecek olan, adil Türk yargısı olacaktır.
Gelin bugün ABD ve İsrail’in AKP ile TSK ilişkilerinin son 6 yıl
daki genel kronolojik seyrini sunalım ve hadisenin perde arkalarını
kavramaya çalışalım:
TSK, İslamcı kimliği ya da imajı nedeniyle AKP ile arasına daha iktidar olduğu ilk günden mesafe koydu.
AKP, bunun üzerine meşruiyetini aleni olarak dışarıda, yani AB ile okyanus ötelerinde aradı.
Washington, Brüksel ve Musevi lobisi bu tabloyu somut faydaya dönüştürme çabalarına girdi.
2003 Mart’ındaki sürpriz tezkere sonucu, TSK adına kırılma noktası oldu.
Washington
ve Tel Aviv, tezkerenin faturasını psikolojik iklim hazırladığı ve
kararlı davranmadığı için TSK’ya kesti. Keza aynı merkezler TSK’nın
bazı komutanlarını NATO’ya(ABD ve İsrail’e) sadakat bağlamında
sorgulamaya başladı.
Buradan hareketle TSK’yı yeniden yapılandırmak ve kontrollerine almak için çok boyutlu bir projeyi uygulamaya başladılar.
Projenin ilk adımı imaja taaruzdu. Bunun için içeride ve dışarıda psikolojik harekâta start verildi.
Bu bağlamda önce Türk askerinin başına çuval geçirildi.
Çuval
olayına askerin tepkisi siyasi irade tarafından görmezden gelindi ve
kamuoylarına yansıtılmadı. AKP bu şekilde kendisini meşru görmeyen
TSK’dan intikam aldı.
Peşi sıra AKP; AB, Washington ve Tel Aviv’in somut destekleriyle askere karşı psikolojik üstünlük kazandı.
TSK adına yapılan muhtelif çıkışlara bu üstünlük psikolojisi ve dış desteklerle direnildi.
Okyanus
ötesine (Washington ve Musevi lobisi) bütün bu destekler karşılığında
ödün olarak askeri ihalelerde büyük payın yanı sıra BOP’da rol alma
taahhüdü yapıldı...
AKP, ABD ve Musevi lobisi arasında zaman zaman
uğranılan konjonktürel inkıtalarda da Cüneyd Zapsu misali “Bizi deliğe
süpürmeyin” yakarışları ya da benzeri taviz metotlarını kullandı. Keza
Lübnan’a asker gönderme gibi konularda her buyruğa uyuldu.
Kuzey
Irak için müsaade edilen bir haftalık harekât izni ve bizatihi Bush
tarafından verilen çekilin ültimatomu Washington’un TSK’ya ve onun
Kuzey Irak politikasına meydan okumasıydı.
Dağlıca baskını, ABD’nin destek olduğu bir başka çirkin operasyondur.
Gerek
Kuzey Irak operasyonlarına konulan ambargo, gerek Dağlıca ihaneti,
ABD’nin Türkiye’nin kırmızı çizgilerini tanımadığının, yani Kuzey
Irak’ta bir Kürt devletini kurduracağının ilanı ve TSK’ya ihtarıydı.
ABD
ve İsrail, tam bu süreçte AKP’ye açılan kapatma davasını askerden bildi
ve AKP lehinde ağırlık koyarak kapattırmayı engelledi.
Bu zaman diliminde Demokles’in Kılıcı misali yine dış destekle Ergenekon soruşturmasına start verildi.
Tam
bu süreçte Almanya ve Rusya gibi diğer emperyal devletler,
Türkiye’deki ABD-İsrail operasyonunu sorgulamaya ve durumu kendi
lehlerine çevirmek için zemini yoklamaya başladı.
Buna paralel
olarak Türkiye’deki baronlar da, Avrupa ile ABD’deki biraderlerine
AKP’nin İslam devrimi için lojistik yığınak yaptığı ve enerji
depoladığı kulislerini yapmaya başladı ve İran’la AKP arasında var olan
muhabbetin fotoğraflarını sundu.
Bu tür girişimler ve de doğal yıpranmayı düşünen Musevi lobisi de, AKP ile arasına mesafe koymaya başladı.
Ve
tam bu noktada Tayyip Erdoğan, partisinin varoluş paradigmasını yerle
bir edecek şekilde Güneydoğu politikaları bağlamında TSK ile kol kola
girerek “Ya sev ya terk et” noktasına geldi.
Bu duruma kimileri
Erdoğan emperyalizmin oyununu gördü ve gençliğindeki fikirlerine, yani
aslına döndü yorumunu yaparken, kimileri de Tayyip beyin Washington ve
Tel Aviv’e bu şekilde mesaj gönderdiğini söyledi.
Son Ergenekon
operasyonunun amaçlarından biri de, Tayyip Erdoğan’la TSK arasında
yeni yeni oluşmaya başlayan güven iklimini sabote etmekti... ABD ve
İsrail, kendi iradeleri dışında gelişen bu yakınlaşmadan rahatsız
olmuştu. Sadece onlar da değil, Türkiye’de iktidarı paylaşan malum dini
gruplar da bundan hiç hoşnut değildi.
Kronolojik seyir özetle böyle...
Bundan sonra nelerin olabileceğini de bir başka yazımızda tartışalım.
Gömülü silahlarla darbeyi kim yapacaktı?
Ben
hâlâ İbrahim Şahin ya da bir yarbayın evinde bulunan krokilerle
gömülmüş olduğu yerde ele geçirilmiş silahlar konusunda kuşku doluyum.
Hangi güvenlik uzmanı böyle bir gömü krokisini, üstelik her şeyin
aylardır didik didik edildiği bir iklimde evinde saklar? Gömü çıkarma
işi kurgulanan operasyonun en can alıcı sahnesi olarak planlanmış belli
ki! Sahi sormak lazım, bu silahlar niçin gömüldü acaba? Konu darbe
yapmak ve AKP’yi alaşağı etmekse böyle bir şey gömülü silahlarla
yapılabilir mi? Silahlar öyle ya da böyle ortada, ama sorgulayalım bu
silahlar niçindir? Öyle ya, ortada AKP’ye karşı bir silahlı direniş
yoktur, yani terör misali silahlı bir örgüt yok ki silahı gömülü olsun!
Söz konusu edilen sadece darbedir. Yoksa darbeyi o gömülen silahlar mı
yapacaktı? Evet kamuoyu bu soruyu yüksek perdeden sormalıdır. O
silahlar toplumda kafa bulandırmak ve kuşkuları artırmakdan başka hangi
işe yarar? Bu ülkede darbeyi askerden başka dışarıda hiçbir sivil güç
yapamayacağına göre bu silah gömü işi neyin nesidir? Öyle ya silah
askerde gırladır. O zaman o silahlar neden gömülmüştür? Tekrar
ediyorum, her eylem hazırlığı, içeriği ve olabilirliği ile
sorgulanmalı. Bu silahların gömülme sebebi ne olabilir? Bize göre tek
izah şudur: Bu silahlar kamuoyunu yönlendirmek, zihinleri bulandırmak
ve kuşkuları artırmak için gömülmüştür. Başka hiçbir işe de yaramaz.
Peki kimler mi yaptı?.. Onu belki de MOSSAD ile CIA’nın Ankara’daki
istasyon şeflerine sormak lazım.
NOT : TSK bu bombalarla ciddi bir
biçimde şaibe altına sokulmuştur. Dolayısıyla konunun üstüne
gitmelidir. Elbette olup bitenlerle ilgili her türlü kuşku ve
spekülasyonu sona erdirecek olan, adil Türk yargısı olacaktır.
Sebahattin ÖNKİBAR- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 178
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : sonkibar@gmail.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz