İleride pişman olmak istediğim bir yazı
1 sayfadaki 1 sayfası
İleride pişman olmak istediğim bir yazı
Birkaç gün önce “TSK’nın bitmesine çeyrek kaldı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Belli ki vakit doldu. O çeyreği de harcadık. Açıkçası Türk Silahlı Kuvvetleri bitmiştir.
AKP yandaşı bir profesör “Fesat yuvası haline gelen TSK tasfiye edilmeli, yerine aynı Nizam-ı Cedit gibi yeni bir ordu kurulmalı” demişti 15-20 gün kadar önce.
O zaman “Bir şeyleri bilmeden bunlar söylenmez, demek ki işin sonuna geldikleri konusunda ciddi inançları var” diye yazmıştım. Nitekim o yazıyla ilgili hayli gürültü kopacağını en azından Genelkurmay’ın hukuki yollara başvuracağını düşünüyordum, hiçbiri olmadı, anlaşıldığı kadarıyla Genelkurmay dahil herkes durumun farkında.
Neden bu kadar net biçimde “TSK bitmiştir” diyebiliyorum?
Çok basit. Türk Silahlı Kuvvetleri kamuoyunun gözünde, cinayetler işleyen, suikastlara kalkışan, yandaş medyanın deyimiyle halka karşı komplolar hazırlayan ve darbe için planlar yaparak silah ve mühimmat biriktiren bir kurum durumuna düşürülmüştür.
Özel Harp Dairesi’nin görevlendirilen özel bir hâkim ve savcılar heyeti tarafından aranması da bunun kanıtı olmuştur. Çünkü eğer konu sadece ordu içinde bazı yapılanmalara giden kişilerin takibi olsa devletin kalbi olarak nitelenen arşivlere baskın yapılmazdı.
Demek ki konu sadece ordu içindeki bazı çürüklerin ayıklanması değil, tamamen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bir operasyonudur.
Oysa her Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra iç ve dış tehditlerin görüşüldüğü söylenir. Bu iç ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler de işte bu aranan karargâhtaki “Kozmik arşivde” saklanır.
Açıkçası iktidar da bu arşivde neler olduğunu bilmektedir ama, içeri hâkim sokarak kafaları karıştırmakta, Türk halkına “Bakın size karşı ne büyük komplolar hazırlanıyormuş” demek istemektedir.
Kendilerine liberal maskesi takan faşistler de ellerindeki büyük medya gücüyle bu beyin yıkama propagandasını neredeyse saniye saniye halkın kafasına çakmaktadır.
Bu koşullar altında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunu işgal eden kişinin hâlâ orada nasıl oturduğunu anlamak mümkün değildir. Eğer bir ordu cinayetle, darbe hazırlığı ile, halkına karşı komplo ile suçlanıyorsa, o ordunun başı ya gerçekleri açıklar ya da istifa eder.
Tabii aynı şekilde eğer bir ordu bu suçlamalar altındaysa iktidarın da bu ordunun başındaki kişiyi görevden alması gerekir.
İkisi de olmuyor. Ne garip değil mi? Ortada ya hiç bilmediğimiz bir şeyler var ve kısa bir süre sonra çok şaşıracağız, belki de en azından ben bu yazdıklarımdan dolayı pişmanlık duyacağım ya da iktidarla ordu arasında müthiş bir işbirliği var da bunu fark ettirmiyorlar.
***
Minibüste ayakta
İstanbul’da minibüslerin ayakta yolcu alması yasak. Karar doğru mu? Doğru. Ancak uygulama nedeniyle pek çok kişi de mağdur oluyor, bu da ayrı.
Nereden aklıma geldi: Bir okurumun yazdığı mesajdan. Okurum diyor ki “İşe her gün minibüsle gitmek zorundayım çünkü bulunduğum yerde başka ulaşım aracı yok. Ama ben ara duraktayım ve gelen minibüslerin hepsi dolu. Ayakta yolcu almıyorlar, çok eziyet çekiyorum.”
Sonra da ekliyor “Bazen bir minibüs ayakta yolcu alıyor, bu kez de tuzağa yatmış trafik polisleri durduruyor, bizi indiriyor.”
Ama okurumun en takıldığı nokta şu: “Tamam, ayakta yolcu çağdaş değil, tehlikeli, o zaman belediye ve halk otobüsleri, metro da tıkış tıkış. Onlarda niye ayakta yolcu yasağı yok?”
Bilmiyorum. Belki araç küçüldükçe ayakta gitmek tehlikeli hale geliyordur.
Ama sorun ortada. Toplu taşıma araçları yeterli değil. Merkezden merkeze gidenler belki avantajlı, ama ara duraklardan gitmeye çalışanlar çok ciddi çileler çekiyor.
AKP milletvekili Zekai Özkan partisinin politikalarını eleştirmeye başlamış. Demek ki yakında “CD’si” piyasaya çıkacak. (C.A.)
***
Fail çok eylem yok
Türkiye çok karanlık olaylara tanıklık etti bugüne kadar. Nice değerli aydınımız, akademisyenimiz, gazetecimiz, sendikacımız, siyasetçimiz öldürüldü.
Pek çok yerde bombalar patladı, yüzlerce insanımız hayatını kaybetti.
Bunların çoğunun faillerini bulamadık, tahmin ettik ama sonuca ulaşamadık.
Yani eskiden pek çok olay olurdu ama failleri bulunamazdı.
Bugün iş tersine döndü.
Elimizde pek çok fail var ama bu kez de olay yok. Failler hep “tahmin veya iddia” üzerine yakalanıyor.
“Darbe yapacak-tı, suikast yapacak-tı, kaos çıkaracak-tı” gibi suçlamalar var. Buna karşılık ortada tek bir eylem bile yok.
Bu işte bir terslik görmüyor musunuz?
Kürdistan Topluluklar Birliği Türkiye Meclisi üyelerine yönelik operasyonda gözaltına alınanlara plastik kelepçe takılmış. “Elastik” hukukun “plastik” kelepçesi olur. (Gani Yıldız)
***
2010’a gözaltı
Mizah yazarı Cihan Demirci bir karikatürü ile yazısını gönderdi. Ben çok güldüm. Sizinle de paylaşmak istedim:
2009 yılına bir suikast hazırlığı içinde olduğu sürülen 2010 adlı yeni yıl tam da girmek üzereyken gözaltına alındı. 28 saattir gözaltında sorgusu süren 2010 yılının, kriz yılı olan 2009’u neden öldürmek istediği, suikast için kozmetik odada ne gibi planlar gizlediği nöbetçi savcılar tarafından araştırılıyor.
2010 yılının sonunda yer alan “ON” sayısı nedeniyle “ergenek-ON”la da yakın ilişkisi olduğunu ileri süren savcıların, 2010’u 3. Ergenek-ON davasına dahil edecekleri sanılıyor.
İlk sorgusunda “2009’u tanımam etmem, o eski bir yıl bense yeni bir yılım, daha kirlenmemiş yepyeni bir yılım beni neden gözaltına alıyorsunuz, insanlar benim girmemi bekliyor, ben gözaltında olursam 1 Ocak günü vatandaşa giren yıl hangisi olacak? Tüm dünya 2010’a girerken Türk insanı giremeyecek mi? Bu halka yeni bir yılı da çok mu görüyorsunuz kardeşim” diyerek hakkındaki tüm suikast iddialarını reddeden 2010’un 31 Aralık 2009 gecesi saat 12.00’ye kadar bırakılmaması halinde Türkiye’nin 2010’a girememe tehlikesi bulunuyor... (Eh bu kadar contayı sıyırmış bir ülkeye böylesi bir haber de yakıştı doğrusu.)
AKP yandaşı bir profesör “Fesat yuvası haline gelen TSK tasfiye edilmeli, yerine aynı Nizam-ı Cedit gibi yeni bir ordu kurulmalı” demişti 15-20 gün kadar önce.
O zaman “Bir şeyleri bilmeden bunlar söylenmez, demek ki işin sonuna geldikleri konusunda ciddi inançları var” diye yazmıştım. Nitekim o yazıyla ilgili hayli gürültü kopacağını en azından Genelkurmay’ın hukuki yollara başvuracağını düşünüyordum, hiçbiri olmadı, anlaşıldığı kadarıyla Genelkurmay dahil herkes durumun farkında.
Neden bu kadar net biçimde “TSK bitmiştir” diyebiliyorum?
Çok basit. Türk Silahlı Kuvvetleri kamuoyunun gözünde, cinayetler işleyen, suikastlara kalkışan, yandaş medyanın deyimiyle halka karşı komplolar hazırlayan ve darbe için planlar yaparak silah ve mühimmat biriktiren bir kurum durumuna düşürülmüştür.
Özel Harp Dairesi’nin görevlendirilen özel bir hâkim ve savcılar heyeti tarafından aranması da bunun kanıtı olmuştur. Çünkü eğer konu sadece ordu içinde bazı yapılanmalara giden kişilerin takibi olsa devletin kalbi olarak nitelenen arşivlere baskın yapılmazdı.
Demek ki konu sadece ordu içindeki bazı çürüklerin ayıklanması değil, tamamen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bir operasyonudur.
Oysa her Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra iç ve dış tehditlerin görüşüldüğü söylenir. Bu iç ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler de işte bu aranan karargâhtaki “Kozmik arşivde” saklanır.
Açıkçası iktidar da bu arşivde neler olduğunu bilmektedir ama, içeri hâkim sokarak kafaları karıştırmakta, Türk halkına “Bakın size karşı ne büyük komplolar hazırlanıyormuş” demek istemektedir.
Kendilerine liberal maskesi takan faşistler de ellerindeki büyük medya gücüyle bu beyin yıkama propagandasını neredeyse saniye saniye halkın kafasına çakmaktadır.
Bu koşullar altında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunu işgal eden kişinin hâlâ orada nasıl oturduğunu anlamak mümkün değildir. Eğer bir ordu cinayetle, darbe hazırlığı ile, halkına karşı komplo ile suçlanıyorsa, o ordunun başı ya gerçekleri açıklar ya da istifa eder.
Tabii aynı şekilde eğer bir ordu bu suçlamalar altındaysa iktidarın da bu ordunun başındaki kişiyi görevden alması gerekir.
İkisi de olmuyor. Ne garip değil mi? Ortada ya hiç bilmediğimiz bir şeyler var ve kısa bir süre sonra çok şaşıracağız, belki de en azından ben bu yazdıklarımdan dolayı pişmanlık duyacağım ya da iktidarla ordu arasında müthiş bir işbirliği var da bunu fark ettirmiyorlar.
***
Minibüste ayakta
İstanbul’da minibüslerin ayakta yolcu alması yasak. Karar doğru mu? Doğru. Ancak uygulama nedeniyle pek çok kişi de mağdur oluyor, bu da ayrı.
Nereden aklıma geldi: Bir okurumun yazdığı mesajdan. Okurum diyor ki “İşe her gün minibüsle gitmek zorundayım çünkü bulunduğum yerde başka ulaşım aracı yok. Ama ben ara duraktayım ve gelen minibüslerin hepsi dolu. Ayakta yolcu almıyorlar, çok eziyet çekiyorum.”
Sonra da ekliyor “Bazen bir minibüs ayakta yolcu alıyor, bu kez de tuzağa yatmış trafik polisleri durduruyor, bizi indiriyor.”
Ama okurumun en takıldığı nokta şu: “Tamam, ayakta yolcu çağdaş değil, tehlikeli, o zaman belediye ve halk otobüsleri, metro da tıkış tıkış. Onlarda niye ayakta yolcu yasağı yok?”
Bilmiyorum. Belki araç küçüldükçe ayakta gitmek tehlikeli hale geliyordur.
Ama sorun ortada. Toplu taşıma araçları yeterli değil. Merkezden merkeze gidenler belki avantajlı, ama ara duraklardan gitmeye çalışanlar çok ciddi çileler çekiyor.
AKP milletvekili Zekai Özkan partisinin politikalarını eleştirmeye başlamış. Demek ki yakında “CD’si” piyasaya çıkacak. (C.A.)
***
Fail çok eylem yok
Türkiye çok karanlık olaylara tanıklık etti bugüne kadar. Nice değerli aydınımız, akademisyenimiz, gazetecimiz, sendikacımız, siyasetçimiz öldürüldü.
Pek çok yerde bombalar patladı, yüzlerce insanımız hayatını kaybetti.
Bunların çoğunun faillerini bulamadık, tahmin ettik ama sonuca ulaşamadık.
Yani eskiden pek çok olay olurdu ama failleri bulunamazdı.
Bugün iş tersine döndü.
Elimizde pek çok fail var ama bu kez de olay yok. Failler hep “tahmin veya iddia” üzerine yakalanıyor.
“Darbe yapacak-tı, suikast yapacak-tı, kaos çıkaracak-tı” gibi suçlamalar var. Buna karşılık ortada tek bir eylem bile yok.
Bu işte bir terslik görmüyor musunuz?
Kürdistan Topluluklar Birliği Türkiye Meclisi üyelerine yönelik operasyonda gözaltına alınanlara plastik kelepçe takılmış. “Elastik” hukukun “plastik” kelepçesi olur. (Gani Yıldız)
***
2010’a gözaltı
Mizah yazarı Cihan Demirci bir karikatürü ile yazısını gönderdi. Ben çok güldüm. Sizinle de paylaşmak istedim:
2009 yılına bir suikast hazırlığı içinde olduğu sürülen 2010 adlı yeni yıl tam da girmek üzereyken gözaltına alındı. 28 saattir gözaltında sorgusu süren 2010 yılının, kriz yılı olan 2009’u neden öldürmek istediği, suikast için kozmetik odada ne gibi planlar gizlediği nöbetçi savcılar tarafından araştırılıyor.
2010 yılının sonunda yer alan “ON” sayısı nedeniyle “ergenek-ON”la da yakın ilişkisi olduğunu ileri süren savcıların, 2010’u 3. Ergenek-ON davasına dahil edecekleri sanılıyor.
İlk sorgusunda “2009’u tanımam etmem, o eski bir yıl bense yeni bir yılım, daha kirlenmemiş yepyeni bir yılım beni neden gözaltına alıyorsunuz, insanlar benim girmemi bekliyor, ben gözaltında olursam 1 Ocak günü vatandaşa giren yıl hangisi olacak? Tüm dünya 2010’a girerken Türk insanı giremeyecek mi? Bu halka yeni bir yılı da çok mu görüyorsunuz kardeşim” diyerek hakkındaki tüm suikast iddialarını reddeden 2010’un 31 Aralık 2009 gecesi saat 12.00’ye kadar bırakılmaması halinde Türkiye’nin 2010’a girememe tehlikesi bulunuyor... (Eh bu kadar contayı sıyırmış bir ülkeye böylesi bir haber de yakıştı doğrusu.)
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz