Putinleşmek nasıl olur?
1 sayfadaki 1 sayfası
Putinleşmek nasıl olur?
Türkiye’de son dönemlerde bir “Putinleşmek” tartışması yaşanıyor.
Vladimir Putin, Rusya’nın eski Devlet Başkanı, şimdiki Başbakanı. Yani, “asla iktidarı bırakmayan” biri!..
Peki Putinleşmek ne demek, nasıl Putin olunuyor?.. Vladimir Putin ne yaptı da bu kavram ortaya çıktı?
Sizlere, bu konuda 6 yıl önce yazılmış bir makaleden özet alıntı yaparak bilgi vermek istiyorum:
2000 ilkbahar ve yazında Putin, Rusya’yı Boris Yeltsin yönetiminde girmiş olduğu ademi merkezileşme (desantralizasyon- yerelden yönetim) ve farklılaşma yolundan geri döndürerek, Sovyet döneminden çok iyi tanıdığımız güçlü “Merkezi Devleti” yeniden ihya etmek için ilk adımları attı.
Amaçladığı şey demokrasiye tamamen aykırıydı: Zira iktidarı tek bir elde -kendi elinde- toplamayı öngörmekteydi.
Putin’in ikinci adımı, medyanın bağımsızlığını bertaraf ederek, onu Kremlin’in, somutta, bizzat kendisinin şahsi kontrolü altına almak oldu. Medya şirketlerinin hisse senetlerine el koymadı, sadece kendi adamlarını o kuruluşlara genel müdür atadı ve onların o şirketlerde hâkimiyet kurmalarını sağladı.
Bir sonraki adım, mantıken, ekonomiyi denetim altına almaktı. Ekonomiyi kontrol altına almadan, siyasal iktidarı kontrol edemeyeceğini pek iyi bilmektedir.
Putin’in yaptığı, iş dünyasına kendi önünde diz çöktürmek amacını taşıyordu. Khodorosky olayı, özel sektördeki tüm işadamlarına verilmek istenen mesaja en iyi örnektir. Putin somutta, “Ona yaptığımın aynısını size de yapabilirim” diyordu. Khodorosky’nin tevkifini bizzat emretmiştir. Bunun küçük işletmeciler için önemi şudur: Eski bir mahalli KGB polisi her an kapınızı çalabilir ve “Bu dükkân artık sana ait değil, burası bundan sonra benim dükkanım” diyebilir.
Batı, en azından, Putin’in yapmakta olduğu şeyin demokrasiye tümüyle aykırı olduğunu kavramak zorundadır. Ayrıca Putin döneminde ekonomik büyümenin yüzde 6’dan yüzde 4’e düştüğü de bir başka gerçektir.
Batı dünyası gözlerindeki bandı kaldırıp atmalı ve Putin’in inşa etmekte olduğu Rusya’nın iyi bir komşu olmayacağını kavramalıdır. Batılı liderler, birtakım kısa vadeli kazançlar için, Putin’e destek ve meşruiyet vermekten vazgeçmeli. Batı Stalin’i destekledi, ama sonuçta bunun faturasını hem onlar ödediler, hem de biz.
İşgal için deprem senaryosu
Ülkemizde “askeri senaryolar” basına sızdığı zaman, büyük kıyametler kopuyor. Ve, “darbe” senaryoları ile birleştiriliyor.
Oysa bu tür senaryolar dünyadaki tüm orduların temel çalışmalarından biri ve bu “ordunun zekâsını” gösteriyor. Yani, iyi ve tahmin edilemeyen senaryo yazabilmek öyle kolay iş değil.
Amerikalıların bu konuda bir sözü var: “Tahmin edilemeyeni tahmin et!..”
1999 Gölcük Depremi’nden sonra, basınımızda ABD’nin deprem senaryoları ile bir ülkeyi (o, Türkiye idi) işgal planları yer aldı.
İşin özü şu: ABD işgal edeceği ülkeye doğrudan asker göndermek yerine, önce bir bahane buluyor. Bahane büyük olmalı ki, işgal kimsenin aklına gelmesin. Deprem gibi büyük acı ve karmaşa yaratan bir olay da, insan zekasının şeytanca ürünlerinden biri.
Senaryonun “şeytanca” olması, bu depremin “insan eliyle oluşturulması.”
Bu da, o fay hattını tetikleyecek biçimde bir nükleer bomba denemesi ile oluyor. (Belki de henüz duymadığımız başka bir teknoloji ile.)
Geçtiğimiz günlerde Haiti’de büyük bir deprem oldu. Resmi açıklamalara göre, en az 100 bin kişi öldü. Ülkedeki sefaleti ekranlarda görüyoruz.
Acaba, yukarıdaki senaryo Haiti için mi uygulandı? İnternet’te dolaşan e-postalarda özetle şöyle deniyor:
Son birkaç gün içinde konuşlandırılan binlerce ABD askeri nedeniyle Haitililer, ülkenin işgal edilmekte olduğunu düşünmeye başladılar.
Dün Haitililer, çok sayıda helikopterin Haiti’nin Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu bölgeye gelip yüzlerce ABD’li asker indirdiğini gözlemledi. AFP’nin haberine göre, pek çok kişi, bu durumu ülkenin egemenliğini kaybetmesinin göstergesi olarak yorumladı.
Halkla yapılan röportajlarda 25 yaşındaki bir öğrenci, “Onları, insanların acilen suya, gıdaya ve ilaca ihtiyaç duydukları şehrin merkezinde yemek dağıtırken hiç görmedim. Bu durum daha çok bir işgali andırıyor” dedi.
Bu doğruysa, Müslümanlığa yakın Başkan Obama’ya yakışıyor mu? Yoksa, iktidarda birinci yılını dolduran Obama, öylesine bir başkan mı?
Vladimir Putin, Rusya’nın eski Devlet Başkanı, şimdiki Başbakanı. Yani, “asla iktidarı bırakmayan” biri!..
Peki Putinleşmek ne demek, nasıl Putin olunuyor?.. Vladimir Putin ne yaptı da bu kavram ortaya çıktı?
Sizlere, bu konuda 6 yıl önce yazılmış bir makaleden özet alıntı yaparak bilgi vermek istiyorum:
2000 ilkbahar ve yazında Putin, Rusya’yı Boris Yeltsin yönetiminde girmiş olduğu ademi merkezileşme (desantralizasyon- yerelden yönetim) ve farklılaşma yolundan geri döndürerek, Sovyet döneminden çok iyi tanıdığımız güçlü “Merkezi Devleti” yeniden ihya etmek için ilk adımları attı.
Amaçladığı şey demokrasiye tamamen aykırıydı: Zira iktidarı tek bir elde -kendi elinde- toplamayı öngörmekteydi.
Putin’in ikinci adımı, medyanın bağımsızlığını bertaraf ederek, onu Kremlin’in, somutta, bizzat kendisinin şahsi kontrolü altına almak oldu. Medya şirketlerinin hisse senetlerine el koymadı, sadece kendi adamlarını o kuruluşlara genel müdür atadı ve onların o şirketlerde hâkimiyet kurmalarını sağladı.
Bir sonraki adım, mantıken, ekonomiyi denetim altına almaktı. Ekonomiyi kontrol altına almadan, siyasal iktidarı kontrol edemeyeceğini pek iyi bilmektedir.
Putin’in yaptığı, iş dünyasına kendi önünde diz çöktürmek amacını taşıyordu. Khodorosky olayı, özel sektördeki tüm işadamlarına verilmek istenen mesaja en iyi örnektir. Putin somutta, “Ona yaptığımın aynısını size de yapabilirim” diyordu. Khodorosky’nin tevkifini bizzat emretmiştir. Bunun küçük işletmeciler için önemi şudur: Eski bir mahalli KGB polisi her an kapınızı çalabilir ve “Bu dükkân artık sana ait değil, burası bundan sonra benim dükkanım” diyebilir.
Batı, en azından, Putin’in yapmakta olduğu şeyin demokrasiye tümüyle aykırı olduğunu kavramak zorundadır. Ayrıca Putin döneminde ekonomik büyümenin yüzde 6’dan yüzde 4’e düştüğü de bir başka gerçektir.
Batı dünyası gözlerindeki bandı kaldırıp atmalı ve Putin’in inşa etmekte olduğu Rusya’nın iyi bir komşu olmayacağını kavramalıdır. Batılı liderler, birtakım kısa vadeli kazançlar için, Putin’e destek ve meşruiyet vermekten vazgeçmeli. Batı Stalin’i destekledi, ama sonuçta bunun faturasını hem onlar ödediler, hem de biz.
İşgal için deprem senaryosu
Ülkemizde “askeri senaryolar” basına sızdığı zaman, büyük kıyametler kopuyor. Ve, “darbe” senaryoları ile birleştiriliyor.
Oysa bu tür senaryolar dünyadaki tüm orduların temel çalışmalarından biri ve bu “ordunun zekâsını” gösteriyor. Yani, iyi ve tahmin edilemeyen senaryo yazabilmek öyle kolay iş değil.
Amerikalıların bu konuda bir sözü var: “Tahmin edilemeyeni tahmin et!..”
1999 Gölcük Depremi’nden sonra, basınımızda ABD’nin deprem senaryoları ile bir ülkeyi (o, Türkiye idi) işgal planları yer aldı.
İşin özü şu: ABD işgal edeceği ülkeye doğrudan asker göndermek yerine, önce bir bahane buluyor. Bahane büyük olmalı ki, işgal kimsenin aklına gelmesin. Deprem gibi büyük acı ve karmaşa yaratan bir olay da, insan zekasının şeytanca ürünlerinden biri.
Senaryonun “şeytanca” olması, bu depremin “insan eliyle oluşturulması.”
Bu da, o fay hattını tetikleyecek biçimde bir nükleer bomba denemesi ile oluyor. (Belki de henüz duymadığımız başka bir teknoloji ile.)
Geçtiğimiz günlerde Haiti’de büyük bir deprem oldu. Resmi açıklamalara göre, en az 100 bin kişi öldü. Ülkedeki sefaleti ekranlarda görüyoruz.
Acaba, yukarıdaki senaryo Haiti için mi uygulandı? İnternet’te dolaşan e-postalarda özetle şöyle deniyor:
Son birkaç gün içinde konuşlandırılan binlerce ABD askeri nedeniyle Haitililer, ülkenin işgal edilmekte olduğunu düşünmeye başladılar.
Dün Haitililer, çok sayıda helikopterin Haiti’nin Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu bölgeye gelip yüzlerce ABD’li asker indirdiğini gözlemledi. AFP’nin haberine göre, pek çok kişi, bu durumu ülkenin egemenliğini kaybetmesinin göstergesi olarak yorumladı.
Halkla yapılan röportajlarda 25 yaşındaki bir öğrenci, “Onları, insanların acilen suya, gıdaya ve ilaca ihtiyaç duydukları şehrin merkezinde yemek dağıtırken hiç görmedim. Bu durum daha çok bir işgali andırıyor” dedi.
Bu doğruysa, Müslümanlığa yakın Başkan Obama’ya yakışıyor mu? Yoksa, iktidarda birinci yılını dolduran Obama, öylesine bir başkan mı?
Hulki CEVİZOĞLU- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 46
Yaş : 66
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz