DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Herkes şikâyetçi kimse kılını bile kıpırdatmıyor

Aşağa gitmek

Herkes şikâyetçi kimse kılını bile kıpırdatmıyor Empty Herkes şikâyetçi kimse kılını bile kıpırdatmıyor

Mesaj tarafından Can ATAKLI 2010-02-09, 13:11

İktidarın politikalarından ve uygulamalarından rahatsız çok büyük bir kesim var. Nitekim bu zaten anketlerde AKP oylarının düşüş eğiliminde olmasından da anlaşılıyor.

Buna karşın; tercihini CHP veya MHP yönünde kullanmaya şimdiden karar vermiş pek çok kişi “ne yapacağını” bilemez halde. Herkesin ortak sorusu şu: “Peki kime oy vereceğiz?”

Aslında bunu soranların önemli bir bölümünün siyasi görüşü ya da ilgi duyduğu bir parti var. Sorun bu partilerin yüzde 10 barajını aşabileceğine inanmamaktan kaynaklanıyor.

Vatandaş diyor ki, “Oyum boşa gidecek bunu biliyorum, ama şu anda Meclis’teki partilerden hiçbirine de gönlüm oy vermeye razı değil.”

Birkaç hafta önce “alternatif” önermiştim, biliyorsunuz. “Barajı aşma konusunda ciddi sorunları olan partiler bir araya gelebilmeli. Bunun için de adres Demokrat Parti olabilir. Ancak bu partinin de başına herkesin kabul edebileceği, ittifakı sağlayabilecek nitelikte bir ismin gelmesi gerek” demiştim.

Buna bir örnek olması için de İlhan Kesici’nin adını vermiştim. Ayrıca eski DYP teşkilatlarının Tansu Çiller’i istediğini, yeni isimlerden Rifat Hisarcıklıoğlu, Süheyl Batum, Gökberk Ergenekon, Burak Küntay gibi isimlerin de öneri olarak bana ulaştığını yazmıştım.

Burada bir yanlış anlamayı da düzeltmek istiyorum. Çünkü bazı kişiler İlhan Kesici adını önermem üzerine “Başbakan seçmek sana mı kaldı?” dediler. Anladığım kadarıyla “bir alternatif daha” önerisi, seçimi kazanacak ve tek başına iktidara gelecek bir parti olarak algılanmış.

Oysa benim önerim pek çok siyasi görüşün sırf kişisel hırslar ya da yanlış değerlendirmeler yüzünden Meclis dışında kalmamasına yöneliktir. Diyorum ki “Eğer baraj sorunu altında kalan partiler ittifak yapabilirse, barajı aşacak oy potansiyeline ulaşırlar. Bu durumda hiçbir parti yüzde 30’lardaki oyuyla Meclis’in çoğunluğunu tek başına ele geçiremez.Türkiye normalleşir.”

Bu yöndeki eleştirilerim normal vatandaşlar tarafından büyük destek görüyor. Gelin görün ki, siyasi arenada adeta tık yok. Meclis dışındaki hangi lidere sorarsanız sorun “Baraj sorunumuz yok, iktidara geliyoruz” diyor, diyebiliyor.

Gerçeğin bu olmadığını kendileri de biliyorlar ama “küçük olsun benim olsun” mantığı her daim ağır basıyor.

Meclis dışındaki partiler önümüzdeki seçimlere birlikte katılmazlarsa, meydan yine üç partiye kalır ve birinci olan parti de tek başına iktidar olur. Kazanan da yüzde 30’luk oyunun boyuna b osuna bakmadan “işte milli irade” der.

Konuya yarın da devam edeceğim. Bazı iş adamları ile yaptığım sohbeti sizlere aktaracağım.



***


Milletvekilleri, mevcut odalarının küçüklüğünden şikâyet etmişler. Haklılar zira Genel Kurul kavgalarına küçük odada hazırlanmak zor olsa gerek! (Gani Yıldız)



***


Sezer-Gül farkı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül rektör atamaları nedeniyle yine gündemde. Çünkü Gül YÖK’ten önüne gelen adaylar arasında seçimde birinci olanları değil hep onun ardından gelen birilerini tercih etti.

Bu tavır aynen YÖK’e de sirayet ettiği için onlar da dekan seçimlerinde sonuçlara pek bakmadılar ve diledikleri kişileri atadılar.

Bu konu gündeme gelince AKP ve yandaşları koro halinde “Sezer de böyle yapıyordu” diyorlar.

Yanlış bir ifade değil. Ama bir fark var. Sezer, Türkiye Cumhuriyeti’nin devrim ve ilkelerine bağlı kalarak tek bir kriter uyguluyordu. Önüne gelen listedeki isimler Cumhuriyet ilke ve devrimlerine bağlı olarak mı tanınıyor yoksa her fırsatta aleyhine mi çalışıyor.

Gül’ün tercih kriteri ise farklı. Belli ki Cumhurbaşkanı bu kriteri uygulamak yerine “Bize yakın mı değil mi” diye bakıyor.

Denilebilir ki “İkisi arasında ne fark var?” Çok fark var hem de çok.

Cumhuriyet ilke ve devrimleri büyük bir savaştan sonra kurulan yeni devletin esaslarıdır. Bu esasları değiştirmek veya tersine uygulamak bir kişi ya da kurumun hakkı da haddi de değildir. Eğer değişim adı altında asıl değiştirilmek istenen bu ilke ve devrimlerse, bunun için başka bedeller ödenmesi gerekir.



***


THY yazısı

Cumartesi günü THY ile ilgili başımdan geçen iki olayı anlatmıştım. İkisi de iyice değişen THY kadrosunun yetersizliği ve kalitesizliği üzerineydi.

Yazım üzerine o kadar çok mesaj aldım ki inanamazsınız. Yüzlerce okur başından geçen olayları ayrıntılı olarak anlatmış. Hepsinin ortak tarafı THY personeli ile ilgili.

Güler yüz ve anlayış olmaması, bilgi almakta çekilen sıkıntılar, rötarlar, kaybolan bavullar yaşanılanların ana hatlarını oluşturuyordu.

Gelen olayları yazmaya kalksam günlerce sürecek bir dizi çıkar ortaya.

Türkiye’nin dünyadaki bayrağı Türk Hava Yolları’nı bu kadar küçültmeye kimsenin hakkı olmamalı.

Büyük kârlar elde etmek tek başarı olarak kabul edilirken, tasarruf adına personel eğitiminden vazgeçmek ya da ciddiye almamak bu kurumu giderek daha da zayıflatacaktır.

THY yönetiminin hiçbir komplekse kapılmadan, bu şikâyetleri “kasıtlı” bir planın parçası diye nitelemeden iç konularına daha özenle eğilmesi sanıyorum yapılacak en iyi iştir.

Çünkü THY hepimizin.
Can ATAKLI
Can ATAKLI
ALTIN ÜYE
ALTIN ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz