ARABESK, TUHAF BİR TOPLUM OLDUK... ALİ ERALP
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
ARABESK, TUHAF BİR TOPLUM OLDUK... ALİ ERALP
ARABESK, TUHAF BİR TOPLUM OLDUK…
ALİ ERALP
Altta şalvar, belde cep telefonu…
Altta şalvar, kafada kask… Adam motosiklet sürüyor. Uzaylı yaratıklar gibi.
Motosiklet sürücüsünün bir yanı Avrupa, bir yanı Asya.
Ama ne Avrupalı olabilmiş, ne Asyalı.
Devlet kaskı zorunlu kılmış. Devlet vatandaşının canını koruyormuş böylece! Bizim Gaziantep’te bir deyiş vardır: “Her boyayı boyadı, fıstığı yeşil kaldı…”
Bir genç kız kaldırımda yürüyor. Altta daracık bir pantolon, başında türban, kulağında telefon…
Yüksek sesle konuşuyor… Yol kalabalık. Herkes ona bakıyor. Ama o kimseyi umursamıyor.
Sevgilisine ya da bir arkadaşına öfkelenmiş herhalde. Bağırıp, çağırıyor…
Tuhaf bir görüntü.
Altı kaval, üstü şişhane.
Bir yanı ortaçağ, bir yanı yeniçağ.
Türbanlının arkasından bir başka bayan geliyor. Mini mini bir etek giymiş. Yanından geçen delikanlı “Etekleri suya değiyor” diye laf atıyor ona. Bayan duymuyor, onun da eli kulağında çünkü. Telefonla konuşuyor.
Tuhaf bir toplum olduk. Kimse kimseyi takmıyor. Sevecenlik, yardımlaşma, dayanışma duyguları uçup gitmiş. Herkes birbirine yabancı ve düşman gibi davranıyor.
Ama herkesin eli kulağında. Herkes konuşmayı çok seviyor. Ama sadece telefonda.
İlhan Selçuk Ağabey, köşesinde “Eli Kulağında” başlıklıbir yazı yayınlamıştı. Şunları söylüyordu:
“ ’Eli kulağında’ eski bir deyiş…
Evin erkeği niyetli, orucu başına vurmuş, midesi kazınıyor, gerilimi dorukta, dokunsan patlayacak, hanım siniyi hazırlamış, hurma, zeytin, beyaz peynir, bal, reçelden başlayarak iftarlıklar küçük küçük tabakları süslüyorlar...
Bey, evin küçük oğluna sesleniyor:
- Oğlum bakıver, kandiller yandı mı?.. Müezzin ezana başladı mı?..
Çocuk cumbanın penceresinden bakıyor, sonra koşup geliyor:
- Baba, müezzinin eli kulağında!..
Bilmiyorum başka ülkelerde cep telefonu bizdeki kadar revaçta mı?.. Benim çevremde kim varsa, eli kulağında dolaşıyor... (14.02.2003)
Bir zamanlar müezzinlerin eli kulağında olurmuş. Şimdi herkesin eli kulağında. Genç, yaşlı, çoluk çocuk, köylü, kentli… Herkes konuşuyor. Saatlerce konuşuyor. Bıkmadan, usanmadan konuşuyor…
Vatan parsel parsel satılıyor. Fabrikalar, limanlar, bankalar, topraklar, madenler, iletişim ağı yabancıların eline geçmiş. Kimin umurunda…
Dağlarda teröristlerle kahramanca çarpışan komutanlar terörist diye tutuklanıyor.
Savcılar, avukatlar, komutanlar içeride. Sıra milletvekillerine gelmiş. Ağır ceza mahkemesi yargıçları isyanlarda. Cüneyt Arkın’lar isyanlarda… “Ya istiklal ya ölüm” diye bağırıyor. Ama herkesin eli kulağında!..
Kemalist Cumhuriyet’e bağlı, ülkesinin bütünlüğünü savunan ordu etkisizleştirlip, güçsüz düşürülmeye çalışılıyor. Düşman gibi davranıyorlar ona. Düşman biliyorlar onu.
Ordusuna düşmanca davranan, onu aşağılayan bir ülkeyi elbette elin ülkesi hiç takmaz, gider gemilerine saldırır.
Mustafa Kemal’in temelini attığı Cumhuriyet toplumundaki değişimin başlangıcı 1950’lere uzanır. Ama asıl yozlaşma 1980’lerden sonra başladı. Küreselleşme ile birlikte neoliberal düşünceler, köşe dönmece, rüşvet alıp verme, ihanet, yabancı güçlerle işbirliği, toplumu bir veba gibi sardı. “Para” en yüce değer olup çıktı.
Bu talan düzeninde bir avuç mutlu azınlık servetine servet katarken, geniş halk kitlelerine avucunu yalamak düşmüştü.
Kurtlar sofrasından payını alamayan yığınlar perişan hallerinin, yoksulluklarının nedenlerini “felek”te, kötü kaderlerinde, sevgililerde aramaya başladılar. Hatta işi “Yaradan”a isyana kadar götürdüler. Onlardan hesap sormaya kalkıştılar.
Arabesk sanatçıları da şarkıları ile gidişi iyice hızlandırdı. Örneğin Tatlıses şunları söylüyordu:
Ben insan değil miyim?
Tanrım dünyaya beni sen attın
Çile çektirdin, derman yarattın
Madem unutacaktın neden yarattın?
Asıl suçluları görmediler. Ya da yandaş medya yayınlarlarla, oyunlarla, yarışmalarla göstermedi.
AKP iktidara gelince halkımız bu kez yağmurdan kaçarken doluya uğradı. Yoksulluk, işsizlik iki katına çıktı. İktidar çareyi sadaka ekonomisinde buldu. Önce yoksullaştırdı, sonra sadaka dağıttı. Aç bıraktığı insanları kameraların önünde doyurmaya çalıştı. Bu geçici çözümlerle bir yandan “hayır duaları(!)” alırken, bir yandan da “oy avcılığı” yaptı. Böylece bir taşla iki kuş vurdu.
Ama iki karılı, üç karılı milletvekilleri, eşlerini sekreterleri ile aldatanlar, küçük çocuk tacizcisi cinsel sapıklar da hep bu dönemde ortaya çıktı.
Gençlerin kafaları karışık şimdi. Çoğunun belirli bir hedefi yok. İşsizlik, onları sudan çıkmış balıklara çevirmiş.
Ama tan yeri ağarmak üzere. Halkımız gerçekleri görmeye başladı. Kemal Kılıçdaroğlu ile yığınlar, politikacılar birleşmeye, bütünleşmeye gidiyor. AKP son sürat oy kaybediyor. Finale yaklaşıyoruz. Yeter ki yeni CHP genel başkanı, eski genel başkanın yanlışlarını tekrarlamasın. Yeter ki Recep Beyle ağız dalaşına girip, zaman öldürmesin. Yani boş işlerle uğraşmasın. Onu kendi dertleri, sıkıntıları ile baş başa bıraksın. Ekonomik, sosyal, kültürel sorunlara çözüm getirsin. Halka güven versin.
AKP’den kurtulmak, aydınlığa çıkmak, yeni programlarla, halkla kaynaşıp bütünleşmekle, yeni eylemlerle, direnişlerle gerçekleşecektir. Recep beyle ağız dalaşına girmek, okul münazaraları gibidir. Sonuçsuzdur. CHP’yi bir yere götürmez. Sadece muhalefete mahkûm eder.
(ali-eralp@hotmail.com)
ALİ ERALP
Altta şalvar, belde cep telefonu…
Altta şalvar, kafada kask… Adam motosiklet sürüyor. Uzaylı yaratıklar gibi.
Motosiklet sürücüsünün bir yanı Avrupa, bir yanı Asya.
Ama ne Avrupalı olabilmiş, ne Asyalı.
Devlet kaskı zorunlu kılmış. Devlet vatandaşının canını koruyormuş böylece! Bizim Gaziantep’te bir deyiş vardır: “Her boyayı boyadı, fıstığı yeşil kaldı…”
Bir genç kız kaldırımda yürüyor. Altta daracık bir pantolon, başında türban, kulağında telefon…
Yüksek sesle konuşuyor… Yol kalabalık. Herkes ona bakıyor. Ama o kimseyi umursamıyor.
Sevgilisine ya da bir arkadaşına öfkelenmiş herhalde. Bağırıp, çağırıyor…
Tuhaf bir görüntü.
Altı kaval, üstü şişhane.
Bir yanı ortaçağ, bir yanı yeniçağ.
Türbanlının arkasından bir başka bayan geliyor. Mini mini bir etek giymiş. Yanından geçen delikanlı “Etekleri suya değiyor” diye laf atıyor ona. Bayan duymuyor, onun da eli kulağında çünkü. Telefonla konuşuyor.
Tuhaf bir toplum olduk. Kimse kimseyi takmıyor. Sevecenlik, yardımlaşma, dayanışma duyguları uçup gitmiş. Herkes birbirine yabancı ve düşman gibi davranıyor.
Ama herkesin eli kulağında. Herkes konuşmayı çok seviyor. Ama sadece telefonda.
İlhan Selçuk Ağabey, köşesinde “Eli Kulağında” başlıklıbir yazı yayınlamıştı. Şunları söylüyordu:
“ ’Eli kulağında’ eski bir deyiş…
Evin erkeği niyetli, orucu başına vurmuş, midesi kazınıyor, gerilimi dorukta, dokunsan patlayacak, hanım siniyi hazırlamış, hurma, zeytin, beyaz peynir, bal, reçelden başlayarak iftarlıklar küçük küçük tabakları süslüyorlar...
Bey, evin küçük oğluna sesleniyor:
- Oğlum bakıver, kandiller yandı mı?.. Müezzin ezana başladı mı?..
Çocuk cumbanın penceresinden bakıyor, sonra koşup geliyor:
- Baba, müezzinin eli kulağında!..
Bilmiyorum başka ülkelerde cep telefonu bizdeki kadar revaçta mı?.. Benim çevremde kim varsa, eli kulağında dolaşıyor... (14.02.2003)
Bir zamanlar müezzinlerin eli kulağında olurmuş. Şimdi herkesin eli kulağında. Genç, yaşlı, çoluk çocuk, köylü, kentli… Herkes konuşuyor. Saatlerce konuşuyor. Bıkmadan, usanmadan konuşuyor…
Vatan parsel parsel satılıyor. Fabrikalar, limanlar, bankalar, topraklar, madenler, iletişim ağı yabancıların eline geçmiş. Kimin umurunda…
Dağlarda teröristlerle kahramanca çarpışan komutanlar terörist diye tutuklanıyor.
Savcılar, avukatlar, komutanlar içeride. Sıra milletvekillerine gelmiş. Ağır ceza mahkemesi yargıçları isyanlarda. Cüneyt Arkın’lar isyanlarda… “Ya istiklal ya ölüm” diye bağırıyor. Ama herkesin eli kulağında!..
Kemalist Cumhuriyet’e bağlı, ülkesinin bütünlüğünü savunan ordu etkisizleştirlip, güçsüz düşürülmeye çalışılıyor. Düşman gibi davranıyorlar ona. Düşman biliyorlar onu.
Ordusuna düşmanca davranan, onu aşağılayan bir ülkeyi elbette elin ülkesi hiç takmaz, gider gemilerine saldırır.
Mustafa Kemal’in temelini attığı Cumhuriyet toplumundaki değişimin başlangıcı 1950’lere uzanır. Ama asıl yozlaşma 1980’lerden sonra başladı. Küreselleşme ile birlikte neoliberal düşünceler, köşe dönmece, rüşvet alıp verme, ihanet, yabancı güçlerle işbirliği, toplumu bir veba gibi sardı. “Para” en yüce değer olup çıktı.
Bu talan düzeninde bir avuç mutlu azınlık servetine servet katarken, geniş halk kitlelerine avucunu yalamak düşmüştü.
Kurtlar sofrasından payını alamayan yığınlar perişan hallerinin, yoksulluklarının nedenlerini “felek”te, kötü kaderlerinde, sevgililerde aramaya başladılar. Hatta işi “Yaradan”a isyana kadar götürdüler. Onlardan hesap sormaya kalkıştılar.
Arabesk sanatçıları da şarkıları ile gidişi iyice hızlandırdı. Örneğin Tatlıses şunları söylüyordu:
Ben insan değil miyim?
Tanrım dünyaya beni sen attın
Çile çektirdin, derman yarattın
Madem unutacaktın neden yarattın?
Asıl suçluları görmediler. Ya da yandaş medya yayınlarlarla, oyunlarla, yarışmalarla göstermedi.
AKP iktidara gelince halkımız bu kez yağmurdan kaçarken doluya uğradı. Yoksulluk, işsizlik iki katına çıktı. İktidar çareyi sadaka ekonomisinde buldu. Önce yoksullaştırdı, sonra sadaka dağıttı. Aç bıraktığı insanları kameraların önünde doyurmaya çalıştı. Bu geçici çözümlerle bir yandan “hayır duaları(!)” alırken, bir yandan da “oy avcılığı” yaptı. Böylece bir taşla iki kuş vurdu.
Ama iki karılı, üç karılı milletvekilleri, eşlerini sekreterleri ile aldatanlar, küçük çocuk tacizcisi cinsel sapıklar da hep bu dönemde ortaya çıktı.
Gençlerin kafaları karışık şimdi. Çoğunun belirli bir hedefi yok. İşsizlik, onları sudan çıkmış balıklara çevirmiş.
Ama tan yeri ağarmak üzere. Halkımız gerçekleri görmeye başladı. Kemal Kılıçdaroğlu ile yığınlar, politikacılar birleşmeye, bütünleşmeye gidiyor. AKP son sürat oy kaybediyor. Finale yaklaşıyoruz. Yeter ki yeni CHP genel başkanı, eski genel başkanın yanlışlarını tekrarlamasın. Yeter ki Recep Beyle ağız dalaşına girip, zaman öldürmesin. Yani boş işlerle uğraşmasın. Onu kendi dertleri, sıkıntıları ile baş başa bıraksın. Ekonomik, sosyal, kültürel sorunlara çözüm getirsin. Halka güven versin.
AKP’den kurtulmak, aydınlığa çıkmak, yeni programlarla, halkla kaynaşıp bütünleşmekle, yeni eylemlerle, direnişlerle gerçekleşecektir. Recep beyle ağız dalaşına girmek, okul münazaraları gibidir. Sonuçsuzdur. CHP’yi bir yere götürmez. Sadece muhalefete mahkûm eder.
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Ali ERALP :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz