Peki darbeleri kim önledi o zaman?
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Can ATAKLI :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Peki darbeleri kim önledi o zaman?
Sevgili
okurlar; yeni bir haftaya başlıyoruz da, sadece adı yeni, yeni hiçbir
şey yok. Aslında gelişmeler ciddi ve önemli ama konu açısından yine
bildiklerimizi tekrarladık bu hafta da. İktidar darbe paranoyasıyla
aldığı gıdaya, tekrar sarıldığı türban ve katsayı konuları ile ekleme
yapmaya çalışıyor.
Darbe paranoyası
Neredeyse son
iki yılımızı “darbe” söylentileri ile geçirdik. AKP yandaşı liberal
maskeli faşistler her gün yeni bir darbe planı açıklamaktan, bu yolla
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “halk düşmanı” ilan etmekten asla
bıkmıyorlar. Akıllarına gelen her şeyi “darbeye” mal ederek paranoyanın
büyümesini sağlamaya çalışıyorlar.
Kaçıncı darbe planı?
Açıkçası
ben saymayı unuttum, bugüne kadar kaç darbe planı ortaya çıkarıldı. Ama
hepsinde ortak bir yan var. O kadar darbe planı hazırlanmış(!) ama
nedense hiçbiri uygulamaya sokulmamış. Ve her nedense kimse bunu merak
etmiyor. Darbe planlarını ortaya saçanlar “Neden bunlar olmadı?” diye
sormuyor.
Engelleyen var demek
Bu kadar darbe
planı yapılıyor ve hiçbiri eyleme geçemiyorsa demek ki bunu engelleyen
de bir irade var. Bu, bir kişi ya da kurum mudur, konjonktürel durum
mudur, yoksa aklımıza gelmeyen bir şey midir? İşte o araştırmacı,
demokrat, hukuktan yana sözde liberaller bu soruları hiç sormuyor.
Bunu
çözemeyiz
Anlaşıldığı kadarıyla hep “darbe planları” ile
yetineceğiz. Bu darbelerin nasıl önlendiğini öğrenemeyeceğiz. Zaten buna
gerek de yok. Çünkü amaç darbe olsun olmasın insanların kafasında bir
korku yaratmak, bundan sağlanacak mağduriyetle oy toplamak. Nasıl olsa
işin teorisyeni liberal maskeli faşistler de tıpkı İran’daki gibi emre
amade.
Yargı ne yapabilir?
Son zamanların en
etkili ama içi en boş söylemlerinden biri de şu: “Her şey yargıya
intikal etti, artık rahat bırakalım, karar verilsin.” Bu aldatmacaların
en büyüğü. Hep planı yapılmış ama hiçbiri başlatılmamış bile olan
darbeler konusuna yargı nasıl bir çözüm bulacak açıkçası çok merak
ediyorum.
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ çok mu konuşuyor? Galiba. Üstelik her
konuşmasından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik ağır saldırılar
daha da artıyor. Türk halkına düşman ilan edilen Türk ordusu muz
cumhuriyeti ordularıyla kıyaslanıyor. Ama Genelkurmay Başkanı hiçbir şey
söylemeden sadece konuşuyor.
Nedir bu bilgiler?
Cumartesi
günü de sormaya çalıştım. Genelkurmay Başkanı “ellerinde bilgiler
olduğunu” söylüyor ve “bunları sakladıklarını” itiraf ediyor. Birileri
Türk ordusunu halkına düşman ilan edecek, bu kurum için “fesat yuvası”
diyecek, ama o kurumun başı “Her şeyi biliyoruz” demekle yetinecek. Bu,
en azından Türk halkına saygısızlıktır.
Derhal açıklanmalıdır
Genelkurmay
Başkanı, eğer Türk ordusunun Türk halkına düşman olmadığını, fesat
yuvasına dönüşmediğini kanıtlamak ve hem ordunun hem halkın moralini
yükseltmek istiyorsa bu bilgileri sanki bir şantaj malzemesi gibi
kendine saklamayıp açıklamak zorundadır. Aksi takdirde adı tarihe başka
türlü geçecektir.
Başbakan’ın tavrı
Genelkurmay
Başkanı “elinde bilgiler olduğunu” belirtiyor ama Başbakan ekranlara
çıkıp “Bunu ciddiye bile almadığını” söylüyor. Elbette bir Başbakan ile
Genelkurmay Başkanı medya üzerinden haberleşmez ama, Başbakan’ın konuyu
“ciddiye almadığını” söylemesi çok ilginçtir. Belli ki bir iki gün
içinde askerle ilgili çok çarpıcı yeni iddialar ortaya çıkacak.
Muhalefet
ne yapar?
Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarına muhalefetin
tepkisi ise insanı gülümseten cinsten. Baykal “Komutanın feryadına
kulak verin” diyor. Oysa muhalefetin eline müthiş bir koz geçmiş,
Genelkurmay Başkanı “elinde bilgiler” olduğunu söylüyor ve kimi olduğunu
pek anlamadığımız bir hedefi açıkça tehdit ediyor, muhalefet bunu açığa
çıkarmak bile istemiyor.
Sonra da kızıyorlar
Biliyorsunuz,
muhalefete karşı haksızlık yapıldığını yazıyorum sık sık. Ama böyle
yapınca benim bile savunma şansım kalmıyor. Türkiye’nin son yıllarında
yaşanan gerçeklerin ortaya çıkması olasılığı beliriyor ve muhalefet
susuyor. Olacak şey değil. Kim bilir belki de Genelkurmay Başkanı’nın
“açıklarım” dediği konular muhalefeti sıkıntıya sokacaktır da bu
tereddüt oradan kaynaklanıyordur.
İddianameler doğru mudur?
Son
zamanlarda aklıma en çok takılan konulardan biri de, maskeli
faşistlerin darbe iddianamelerini ele alarak diledikleri herkesi
karalama kampanyalarının malzemesi yapmaları. Hukuken şunu bilmek
zorundayız: İddianameler kesin doğruları göstermez. İddiaların doğru
olup olmadığını ortaya çıkaracak olan mahkemelerdir.
Hedef
saptırmaları
Oysa Türkiye’de iddianamelerde yazan her şey
kesin doğru kabul ediliyor ve hiçbir tartışma yapılmadan bu iddialarla
insanların hayatları karartılıyor. İşte Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği’nden burs alan kız öğrenciler için ileri sürülen iddialar bunun
en çarpıcı ve ibret verici örneği.
Hiç mi vicdan yok
Bir
nottan yola çıkanlar “ÇYDD’nin burs verdiği üniversiteli kızlarla genç
subaylar tanıştırılsın, bunlar kaynaşsın, kızlar da örgüte sempatizan
olsun” demiş. Bu da iddianameye girmiş. Bunun Türkçe’deki karşılığı
kimsenin tanımadığı bu kızları fahişe durumuna sokmaktır. Bu nasıl
vicdandır ki, biri bunu söyler, biri de iddia diye ortaya atar.
Senden
benden ayrımı
Ama oyun çok ortada değil mi? Çağdışı ve
gerici zihniyetleri ile Türkiye’yi dönüştürmeye çalışanlarla bunlara
payanda olan maskeli faşistler ahlaki ve vicdani olarak da hiçbir sınır
tanımamakta, gencecik kızlarımızın iffetleriyle oynamayı bile göze
almaktadır. Ve bütün bunlar “demokrasi ve hukuku yerleştirmek” adına
yapılıyor ki insan utanç duyuyor.
Bursa’daki ahlak dersi(!)
Genç
bir okurumun sevgilisine sarılmasına polislerin “uygunsuz davranış”
diyerek engel olmalarını yazmıştım geçen hafta. Olayın geçtiği Bursa’nın
Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya telefonla aradı ve “Evet, polis müdahale
etmiş ama megafonla uyarı yok. Polisler gencimizin onurunu zedelemeden
müdahale etmişler” dedi.
Sarılmıyor öpüşüyor
Çatalkaya
“Aslında bu tür şeyler polisimizin görevi değil, ama o gençler de
sadece sarılmıyormuş, öpüşüyorlarmış. Bizim toplumumuzda bu pek kabul
edilmiyor. Polisler onun için uyarmışlar sadece” dedi. Müdür Bey ayrıca
“Arkadaşlarımı da uyararak, bu tür konularda daha dikkatli olmalarını,
daha tolerans göstermelerini istedim” diye de konuştu.
Buna
hakkı var mı?
Emniyet Müdürü’ne “Peki polis kendi ahlak
anlayışını toplumu yönlendirmede kullanabilir mi?” diye sordum.
Çatalkaya ise “Ahlak bekçiliği yapmıyoruz ama o çocuklar öpüşmeyi fazla
uzatmışlar” diye savundu kendisini. Artık nezaket gösterip aradığı ve
olayı doğruladığı için tartışmayı gereksiz buldum.
Hepinize iyi
haftalar dilerim...
okurlar; yeni bir haftaya başlıyoruz da, sadece adı yeni, yeni hiçbir
şey yok. Aslında gelişmeler ciddi ve önemli ama konu açısından yine
bildiklerimizi tekrarladık bu hafta da. İktidar darbe paranoyasıyla
aldığı gıdaya, tekrar sarıldığı türban ve katsayı konuları ile ekleme
yapmaya çalışıyor.
Darbe paranoyası
Neredeyse son
iki yılımızı “darbe” söylentileri ile geçirdik. AKP yandaşı liberal
maskeli faşistler her gün yeni bir darbe planı açıklamaktan, bu yolla
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “halk düşmanı” ilan etmekten asla
bıkmıyorlar. Akıllarına gelen her şeyi “darbeye” mal ederek paranoyanın
büyümesini sağlamaya çalışıyorlar.
Kaçıncı darbe planı?
Açıkçası
ben saymayı unuttum, bugüne kadar kaç darbe planı ortaya çıkarıldı. Ama
hepsinde ortak bir yan var. O kadar darbe planı hazırlanmış(!) ama
nedense hiçbiri uygulamaya sokulmamış. Ve her nedense kimse bunu merak
etmiyor. Darbe planlarını ortaya saçanlar “Neden bunlar olmadı?” diye
sormuyor.
Engelleyen var demek
Bu kadar darbe
planı yapılıyor ve hiçbiri eyleme geçemiyorsa demek ki bunu engelleyen
de bir irade var. Bu, bir kişi ya da kurum mudur, konjonktürel durum
mudur, yoksa aklımıza gelmeyen bir şey midir? İşte o araştırmacı,
demokrat, hukuktan yana sözde liberaller bu soruları hiç sormuyor.
Bunu
çözemeyiz
Anlaşıldığı kadarıyla hep “darbe planları” ile
yetineceğiz. Bu darbelerin nasıl önlendiğini öğrenemeyeceğiz. Zaten buna
gerek de yok. Çünkü amaç darbe olsun olmasın insanların kafasında bir
korku yaratmak, bundan sağlanacak mağduriyetle oy toplamak. Nasıl olsa
işin teorisyeni liberal maskeli faşistler de tıpkı İran’daki gibi emre
amade.
Yargı ne yapabilir?
Son zamanların en
etkili ama içi en boş söylemlerinden biri de şu: “Her şey yargıya
intikal etti, artık rahat bırakalım, karar verilsin.” Bu aldatmacaların
en büyüğü. Hep planı yapılmış ama hiçbiri başlatılmamış bile olan
darbeler konusuna yargı nasıl bir çözüm bulacak açıkçası çok merak
ediyorum.
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ çok mu konuşuyor? Galiba. Üstelik her
konuşmasından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik ağır saldırılar
daha da artıyor. Türk halkına düşman ilan edilen Türk ordusu muz
cumhuriyeti ordularıyla kıyaslanıyor. Ama Genelkurmay Başkanı hiçbir şey
söylemeden sadece konuşuyor.
Nedir bu bilgiler?
Cumartesi
günü de sormaya çalıştım. Genelkurmay Başkanı “ellerinde bilgiler
olduğunu” söylüyor ve “bunları sakladıklarını” itiraf ediyor. Birileri
Türk ordusunu halkına düşman ilan edecek, bu kurum için “fesat yuvası”
diyecek, ama o kurumun başı “Her şeyi biliyoruz” demekle yetinecek. Bu,
en azından Türk halkına saygısızlıktır.
Derhal açıklanmalıdır
Genelkurmay
Başkanı, eğer Türk ordusunun Türk halkına düşman olmadığını, fesat
yuvasına dönüşmediğini kanıtlamak ve hem ordunun hem halkın moralini
yükseltmek istiyorsa bu bilgileri sanki bir şantaj malzemesi gibi
kendine saklamayıp açıklamak zorundadır. Aksi takdirde adı tarihe başka
türlü geçecektir.
Başbakan’ın tavrı
Genelkurmay
Başkanı “elinde bilgiler olduğunu” belirtiyor ama Başbakan ekranlara
çıkıp “Bunu ciddiye bile almadığını” söylüyor. Elbette bir Başbakan ile
Genelkurmay Başkanı medya üzerinden haberleşmez ama, Başbakan’ın konuyu
“ciddiye almadığını” söylemesi çok ilginçtir. Belli ki bir iki gün
içinde askerle ilgili çok çarpıcı yeni iddialar ortaya çıkacak.
Muhalefet
ne yapar?
Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarına muhalefetin
tepkisi ise insanı gülümseten cinsten. Baykal “Komutanın feryadına
kulak verin” diyor. Oysa muhalefetin eline müthiş bir koz geçmiş,
Genelkurmay Başkanı “elinde bilgiler” olduğunu söylüyor ve kimi olduğunu
pek anlamadığımız bir hedefi açıkça tehdit ediyor, muhalefet bunu açığa
çıkarmak bile istemiyor.
Sonra da kızıyorlar
Biliyorsunuz,
muhalefete karşı haksızlık yapıldığını yazıyorum sık sık. Ama böyle
yapınca benim bile savunma şansım kalmıyor. Türkiye’nin son yıllarında
yaşanan gerçeklerin ortaya çıkması olasılığı beliriyor ve muhalefet
susuyor. Olacak şey değil. Kim bilir belki de Genelkurmay Başkanı’nın
“açıklarım” dediği konular muhalefeti sıkıntıya sokacaktır da bu
tereddüt oradan kaynaklanıyordur.
İddianameler doğru mudur?
Son
zamanlarda aklıma en çok takılan konulardan biri de, maskeli
faşistlerin darbe iddianamelerini ele alarak diledikleri herkesi
karalama kampanyalarının malzemesi yapmaları. Hukuken şunu bilmek
zorundayız: İddianameler kesin doğruları göstermez. İddiaların doğru
olup olmadığını ortaya çıkaracak olan mahkemelerdir.
Hedef
saptırmaları
Oysa Türkiye’de iddianamelerde yazan her şey
kesin doğru kabul ediliyor ve hiçbir tartışma yapılmadan bu iddialarla
insanların hayatları karartılıyor. İşte Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği’nden burs alan kız öğrenciler için ileri sürülen iddialar bunun
en çarpıcı ve ibret verici örneği.
Hiç mi vicdan yok
Bir
nottan yola çıkanlar “ÇYDD’nin burs verdiği üniversiteli kızlarla genç
subaylar tanıştırılsın, bunlar kaynaşsın, kızlar da örgüte sempatizan
olsun” demiş. Bu da iddianameye girmiş. Bunun Türkçe’deki karşılığı
kimsenin tanımadığı bu kızları fahişe durumuna sokmaktır. Bu nasıl
vicdandır ki, biri bunu söyler, biri de iddia diye ortaya atar.
Senden
benden ayrımı
Ama oyun çok ortada değil mi? Çağdışı ve
gerici zihniyetleri ile Türkiye’yi dönüştürmeye çalışanlarla bunlara
payanda olan maskeli faşistler ahlaki ve vicdani olarak da hiçbir sınır
tanımamakta, gencecik kızlarımızın iffetleriyle oynamayı bile göze
almaktadır. Ve bütün bunlar “demokrasi ve hukuku yerleştirmek” adına
yapılıyor ki insan utanç duyuyor.
Bursa’daki ahlak dersi(!)
Genç
bir okurumun sevgilisine sarılmasına polislerin “uygunsuz davranış”
diyerek engel olmalarını yazmıştım geçen hafta. Olayın geçtiği Bursa’nın
Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya telefonla aradı ve “Evet, polis müdahale
etmiş ama megafonla uyarı yok. Polisler gencimizin onurunu zedelemeden
müdahale etmişler” dedi.
Sarılmıyor öpüşüyor
Çatalkaya
“Aslında bu tür şeyler polisimizin görevi değil, ama o gençler de
sadece sarılmıyormuş, öpüşüyorlarmış. Bizim toplumumuzda bu pek kabul
edilmiyor. Polisler onun için uyarmışlar sadece” dedi. Müdür Bey ayrıca
“Arkadaşlarımı da uyararak, bu tür konularda daha dikkatli olmalarını,
daha tolerans göstermelerini istedim” diye de konuştu.
Buna
hakkı var mı?
Emniyet Müdürü’ne “Peki polis kendi ahlak
anlayışını toplumu yönlendirmede kullanabilir mi?” diye sordum.
Çatalkaya ise “Ahlak bekçiliği yapmıyoruz ama o çocuklar öpüşmeyi fazla
uzatmışlar” diye savundu kendisini. Artık nezaket gösterip aradığı ve
olayı doğruladığı için tartışmayı gereksiz buldum.
Hepinize iyi
haftalar dilerim...
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
DENiZ YILDIZI :: YAZARLARIMIZ :: Can ATAKLI :: Son Yazısı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz